Yabancı sermâyeye karşı çıkmak, ekonomi ile ilgisi en alt seviyede olanların bile yadırgayacağı bir davranış. Gelişmişlik seviyesi ne olursa olsun, kendi imkânlarıyla sağladığı kalkınma hızı ne kadar yüksek olursa olsun… her ülkenin, her ekonominin yabancı sermâyeye ihtiyacı vardır. Ülkemize de yabancı sermâye gelmeli. Ne kadar çok olursa, o kadar iyidir. Ancak yeni sahalarda yeni tesisler kurmak, ilâve istihdam oluşturmak, daha fazla üretim gerçekleştirip daha fazla ihracat yapmak için gelmeli.
Millî hassasiyetlerini diri tutanlar, gelişmeleri endişe ile tâkip ediyorlar: Yabancı sermâye, hava taşımacılığına ilgi göstermiyor. Diyelim kârlı bulmadığı için. Turistik otel yapıp işletme işine de girmiyor. Stratejik olmadığı için mi ? Petrol ve mâden arama, mâdenlerimizi işletme, enerji üretimi konularına da ilgisiz kalıyorlar. Türkiye’nin kalkınmasına, insanımızın zenginleşmesine katkıda bulunmaktan, vebâdan kaçmış gibi uzak durmuş olmak için mi ?
Son dönemlerdeki yabancı sermâye girişlerinde kapıkulu ekonomistlerin görmediği, görse bile gündeme getirmediği tehlikeler var. En önemlisi tekel oluşturulması…
Bankacılık sektöründe tekelleşmeye doğru tehlikeli ve hızlı bir ilerleme var. Medya tarafından görmezlikten gelinen tehlike açıktır: Yabancı bankalar, milletlerarası ihâlelere girecek Türk müteahhitlere teminat mektubu vermiyorlar. Türkiye’yi dışlamak isteyen yatırımcı ülkeler, millî bankalardan alınmış teminat mektuplarını (haklı göstermeye çalıştıkları bahânelerle) kabul etmiyorlar.
Müteahhitlerimiz, yurt dışında ülkemizin yüzünü ağartan, döviz girdisi sağlayan, oralarda gördüğü teknolojileri yurdumuza getiren başarılı işadamlarımızdır. Bankacılık sektöründe oluşan yabancı tekelleşme, başarının devâmını engelliyor. Bu olumsuzlukları görmemek, bilgisizlikten kaynaklanmıyorsa, sinsî bir hâinlik var demektir.
TARIM ÜRETİMİ
Tarım sektörü, Avrupa Birliği (AB) ile uyum çerçevesinde yeni en yapılandırılıyor. AB, tarım teşvikleri ile birlikte, tarım alanlarının sınırlandırılmasını istiyor.
Gerçekte, sistemin ıslaha ihtiyacı var. Sınırlandırma, tarım sektöründeki işgücünün açığa çıkmasına yol açar. Yeni çalışma alanları oluşturulamazsa (ki oluşturulamıyor) açığa çıkan iş gücü, yeni yetişen işgücü ile birlikte sosyal patlamalara sebebiyet verir. Tarımda yapılması gereken, daha az alandan, daha az istihdam ile, daha fazla ürün elde edilmesini sağlayan düzenlemelerdir.
AB’nin talepleri, yönlendirmeleri ve dayatmaları, bizim için akılcı çözümler içermiyor. Düzenlemesi yapılacak yeni sisteme göre tarım desteklerinde, çiftçi beyanına göre değil, arazi kayıt bilgilerine itibar edilecek. Tarım arazilerinin hava fotoğrafları çekilecek, uydu görüntüleri veri olarak değerlendirilecek vs. İlk safhada, Türkiye’nin arazi haritası çıkarılacak. Bu işe yabancılar tâlip. Tekirdağ ve Kars’ta toplam 800.000 kilometrekarelik tarım arazisinin haritalanması için 1.750.000 Euro’luk yatırım gerekiyor. Parayı kredi olarak verebilmek için yabancı finans çevreleri yarışa girmiş durumdalar. Batılı dostlarımızın gayretlerinin yalnızca Türk tarımını darboğazdan çıkarma amacına yönelik olduğuna inanabilsek, sevincimiz sebebiyle akıp taşan göz yaşlarımızı, kurak tarlalarımıza yönlendirip ekstra verim sağlayabilirdik.
Diğer taraftan Türkiye, sulu tarım için ancak kendine yetecek kaynağa sâhip iken AB, sınır aşan sular konusunda yeni düzenlemeler yapmamızı istiyor.
İNŞAAT SEKTÖRÜ
Emlâk-inşaat sektörünün ekonomimizde önemli bir yeri var. Pek çok sektöre canlılık veriyor. Son günlerde inşaat şirketlerinin gazetelerdeki tam sayfa reklâm ve ilânları, sektörde altın dönemin yaşandığının göstergesidir. Dubaili Şeyhin Levent’te, diğerlerinin Zincirlikuyu’daki Karayolları arazisinde yapacakları iş merkezleri, Galata ve Haydarpaşa projelerinin gündeme gelmesi, canlılığı su yüzüne çıkarıyor.
Yabancılar, araziyi de, üzerine yapılacak binaları da alıp götüremezler. İnşaat sırasında açılan iş sahası, Türkiye’de üretilen inşaat malzemelerine pazar bulunması, inşaat bittikten sonra oluşan katma değer, ülkemize ve milletimize ait olacaktır. İyi de… Neden bu işler yabancıya ve de üstelik ihâlesiz veriliyor ? Türk firmaları Romanya’da, Bulgaristan’da, Çek Cumhuriyeti’nde, Arnavutluk’ta ve Rusya Federasyonu’nda benzeri işleri başarı ile gerçekleştirdiler. Şeyhin 5 milyar dolar getireceği iddiası, düşündürücü ölçüde saflıktır. Bizimkiler bu işleri milletlerarası finans çevrelerinin kredileri ile yapıyorlar. Burada da aynı yöntem uygulanacak, gelen sıcak para, kısa bir süre sonra faizi ve kâr payı ile birlikte ülkemizden çıkacaktır.
Ülkemizde yeni iş sahalarının açılmasına ihtiyaç var. Yabancılar tarafından yapılıyor olsa bile yatırımlara karşı çıkmak vatanseverlik değildir. Doğru. Fakat başka doğrular da var: İşleri daha akıllı tercihlerle plânlamak bir yönetim maharetidir. Her Türk vatandaşı, bu maharetin gösterilmesini istemek hakkına sâhiptir. Yerli müteşebbislerin gerçekleştirebilecekleri projelerin yabancılara ikram edilmesi; yabancıların yeni ve üstün teknoloji ile daha büyük sermâye gerektiren işlere girişmesini engeller. İnşaat sektöründe, alt yapı hizmetlerini yapmak suretiyle arsa üretimi, büyük bir proje ve gerekli bir yatırım alanıdır. Yabancı sermâye bu işlere yönlendirilebilir. İnşaat sektörünün yıldızının parlak olduğu bir dönemdeyiz. 5-10 sene sonra bu işlerin çekiciliği kalmayacak. 15-20 yılda bir gelen bu dönemden yararlanmak, bizim müteşebbislerimizin hakkıdır. Diyenler; sermâye ırkçılığı yapmakla suçlanırsa, kendilerine haksızlık yapılmış olur.
ÖZELLEŞTİRME-
YABANCILAŞTIRMA
Özelleştirme; devlet yönetiminde verimsiz çalışan tesislerin, yeni teknolojiler ve ilâve sermâyelerle desteklenerek ekonomiye kazandırılması amacıyla yapılırsa yararlı olur. Özelleştirme uygulamalarına 20 yıl önce başlayıp yarışın en gerisinde kalmış olmanın ezikliğini yabancılaştırmakla gidermeye çalışıyoruz.
Türkiye, yıllardan beri yabancı sermâyenin gelmesi için desteklerle, muafiyetlerle ve yüksek faizlerle imkânlarını tüketti. Belli ölçüde yararlanıldı ise de, kazanımlarla kayıplar karşılaştırıldığında, çok da başarılı olmadığımız anlaşılır. Başka hiçbir bilgiye gerek yok: Halâ, Ne pahâsına olursa olsun, yabancı sermâye gelsin… Demekte olduğumuz hatırlanırsa, sonuç kendiliğinden ortaya çıkar.
Yabancı sermâye; ülkemizde elektriğin üretimine değil de dağıtımına tâlip oluyorsa, üçüncü köprüyü veya tüp geçidi, yap-işlet-devret modeli ile üstlenmeyip kredisini vermeyi teklif ediyorsa, ikinci bir Erdemir kurmayı düşünmüyor, mevcudu ucuza kapatmaya çalışıyorsa, satın aldığı tesiste istihdamı ve ihracatı artırma taahhüdünde bulunmuyorsa… bilinmeli ki faydadan çok zararı vardır.
Türkiye’ye gelen yabancı sermâyenin, beslediği çevreler tarafından titizlikle gizlenmeye çalışılan özellikleri var. Türkiye gerçeklerine uzak olmayanlar tarafından bilinen bu özellikleri şöyle özetleyebiliriz:
* Sıcak para olarak geliyor. Kısa bir süre sonra faiziyle birlikte ülkeyi terk ediyor.
* Katma değer oluşturmuyor. İstihdama ve ihracata katkısı son derece sınırlı kalıyor.
* Üretim kapasitesini artırmıyor.
* Kalite getirdiğini kabul etsek bile, ucuzluk getirmiyor.
* Rekabet kuruluna rağmen tekelci piyasa oluşturuyor. Hiç değilse, oluşturmak için şartları zorluyor.
SONUÇ
Yabancı sermâye, bizi sevdiği için değil, kâr etmek için geliyor. Kârını tabiî ki alıp götürecek. Bırakacakları ile götürecekleri iyi hesaplanmalı. Nasıl ve nereden. ne şartlarla olursa olsun… gelsin! Sözleriyle onlarda, Türkiye’nin kolay sömürülebilir bir ülke olduğu düşüncesinin oluşmasına katkıda bulunulmamalı.
Türkiye’nin yabancı sermâyeye ihtiyacı var. Doğru. Fakat gelişi, işleyişi ve geri dönüşü için şartlarımız da olmalı.