MOLLA Mustafa Barzanî’nin dedesi Sait Barzanî Osmanlı İmparatorluğu’na karşı en fazla ayaklanan aşiret reisi olarak tarihe geçmiştir. 1919, 1922, 1924 ve 1926 yıllarındaki Kürt isyanlarının yöneticisi de Sait Barzanî’nin oğlu Muhammet Barzanî olmuştur. 1943 yılında Barzan aşiretinin reisi olan Molla Mustafa Barzanî başta Savak, El Muhaberat, KGB- CIA, M15 ve MOSSAD olmak üzere, ilişki kurduğu birçok gizli servisle Kürt ateşini canlandıran ve sürekli bir alev hâline dönüştüren isimdir.
Kürt ateşinin körükçüsü bir diğer aşiret de Bedirhan olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde üst düzey bir mahkemenin başkanlığını yapan Emin Ali Bedirhan’ın oğlu Dr. Kamuran Ali Bedirhan, Atatürk’e Sivas Kongresi sırasında suikast girişimini plânlayan Harput grubunun liderliğini yapmıştır. Dr. Kamuran Ali Bedirhan, İran istihbarat örgütü SAVAK’ın, Molla Mustafa Barzanî’nin karşısına MOSSAD’a önerdiği isimdir.
Yukarıda zikredilen iki aşiretin ortak özellikleri:
• Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı Kürt isyanlarını yönetmeleri,
• Her dönemde İran, İngiliz, Rus, ABD, İsrail, Fransız ve Suriye gibi ülkelerin istihbarat örgütleriyle işbirliği yapmaları,
• Ve Nakşibendî tarikatı üyesi olmalarıdır.
Bu  iki  aşiretin  isyan  ve  başkaldırılarına  1978  yılından  itibaren  PKK  terör  örgütü  de  katılmış  ve  zaman  zaman  çatışır  gibi  görünseler  de,  Türkiye’nin  güneydoğusu  ile  Irak  kuzeyinde  bağımsız  bir  Kürt  Devleti  için  mücadele  edegelmişlerdir.  Uluslararası  çeşitli  işbirlikçileri  ve  ilişkiler  vasıtasıyla  (Kuzeyden  Keşif  Harekâtı-Çekiç  Güç-vb.)  da  ABD,  İsrail,  Yunanistan,  İngiltere  ve  Suriye’den  hatırı  sayılır  yardımlar  almışlardır.  Körfez  harekâtından  sonra  36’ıncı  paralelin  kuzeyinde  oluşan  otorite  boşluğu  bu  gruplar  için  bir  fırsat  oluşturdu.  Silâhlı  güçlerini  toparlamaktan,  bürokratik  kurumsallaşmaya  kadar  devlet  olabilmenin  altyapısını  kurdular.  Bölgedeki  siyasî-askerî  kargaşa,  onlarca  NGO  (İstihbarat  örgütlerince  organize  edilen  sivil  toplum  ve  yardım  kuruluşları)’nın  ülkeleri  adına  misyonerlik  faaliyetlerinde  bulunmasına  fırsat  tanıdı.
20  Mart  2003  tarihinde  başlayan  ABD  işgali  ile  birlikte  Kuzey  Irak’taki  KDP,  KYP  ve  PKK  grupları  tarihî  bir  fırsat  yakalamış  oldular.  ABD  Başkanı  Bush,  Irak’ı  işgal  edeceğini,  16  Ocak  2002’de  Başbakan  Bülent  Ecevit’e  Beyaz  Saray’da  ifade  etmişti.  5  Ekim  2002  tarihinde  Çankaya  Köşkü’nde  yapılan  toplantıya  Cumhurbaşkanı  A.  N.  Sezer,  Başbakan  B.  Ecevit,  Gn.Kur.Bşk.  Org.  H.  Özkök  ve  Dışişleri  Bakanı  Ş.S.  Gürel  katılmışlar  ve  toplantı  sonunda  “Türkiye’nin  ABD’den  bağımsız  olarak  Kuzey  Irak’a  müdahale  etmesi”  kararı  almışlardır.  Ancak  3  Kasım  2002  seçimleriyle  58’inci  hükûmeti  kuran  AKP  ve  Başbakan  Abdullah  Gül  bu  kararı  uygulamamışlardır.  ABD  ile  birlikte  Irak’a  müdahale  müzakereleri  sonucunda  58’inci  hükûmetin  1  Mart  2003’de  TBMM’ne  gönderdiği  tezkere  reddedilmişti.  Hatırlanacağı  üzere  o  günlerde  KYB,  KDP  ve  PKK  yaptıkları  açıklamalarla,  Türk  ordusunun  K.  Irak’a  girmemesi  için  Türkiye’yi  tehdit  etmişlerdi.  2003  yılını  izleyen  süreçte  ise  KDP  ve  KYB’ye,  PKK’dan  ayrıldığını  açıklayan  ve  PWD  (Partiye  Welatparaz’e  Demokratik-Yurtsever  Demokratik  Parti)’yi  kurduğunu  ilân  eden  Osman  Öcalan  katılıyordu.  Osman  Öcalan,  ABD’nin  Irak’ı  işgalinin  Kürtler  için  tarihî  bir  fırsat  olduğunu,  AKP’nin  reformlarını  desteklediğini  açıklayarak,  Celâl  Talabanî  ve  Neçirvan  Barzanî  aracılığı  ile  Türkiye’yle  görüşmek  istediğini  Türk  Dışişleri’ne  bildirmiştir.  (Osman  Öcalan’ın  PKK’dan  ayrıldığını  açıklaması  taktik  bir  yaklaşım  olarak  değerlendirilmelidir.)  ABD’nin  Irak’ı  işgaliyle  beklenen  gelişmelerin  en  yoğununu,  Kürtlerin  ABD  desteğinde  Türkmenlere  uyguladıkları  katliamlar,  sindirme  ve  yok  etme  faaliyetleri  oluşturmuştur.  4  Temmuz  2003  günü  11  Türk  askerinin  başına  çuval  geçirilerek  de  Türkiye’ye  mesaj  veriliyordu.  ABD’nin  Irak’taki  işbirliğinde  tercihinin  Kürtlerden  yana  olduğunun  en  belirgin  göstergesi  de  geçici  Irak  hükûmetinin  dışişleri  bakanlığına  Barzanî’nin  sağ  kolu  Hoşyar  Zebarî’nin  getirilmesi  olmuştur.
Kuzey Irak’ta Türk varlığını yek edecek ve Türkiye’yi sürekli tehdit edecek gelişmeler yaşanırken, bir başka ifadeyle Kuzey Irak’ta ABD eli ve İsrail desteği ile bir Kürdistan oluşturulurken, Türkiye’de ve Türkiye’nin güneydoğusunda neler yaşanıyordu?
Çeşitli istihbarat örgütlerince desteklenen Güneydoğu Anadolu’daki ayrılıkçı Kürt hareketlerine 1984 Eruh ve Şemdinli baskınıyla PKK terör örgütü de katılmış oluyordu. 1984-1999 yılları arasında geçen 15 yıl, PKK ve onu destekleyenlerin Türk Devleti karşısında kesin yenilgisiyle sonuçlanıyor, örgütün lideri Türk Güvenlik güçlerine teslim ediliyordu. (7 düvele karşı bir savaş daha tarih sayfalarına yazılıyordu). Bu sonuç, bir başka gelişmenin başlangıcına da sebep oldu. Silâhlı mücadeleyle Güneydoğu’yu koparamayacaklarını anlayanlar B plânını yürürlüğe koydu ve 57’inci hükûmetin başbakanı Ecevit, Aralık 1999’da Helsinki’ye çağrılarak Kopenhag Kriterleri çantasına yerleştirildi. Bunu izleyen sürecin not edilebilecek yüzlerce konu başlığı vardır. İşte bazıları:
• AB Parlamento üyelerinin ve devlet temsilcilerinin Türkiye’deki ilk durakları Diyarbakır oldu!
• AB ülkelerinin büyükelçi ve konsoloslarının (veya gizli servis elemanlarının) ilgi alanlarını Güneydoğu’daki ilçe ve köyler oluşturdu!
• Türk ordusunun elinden kurtulan PKK teröristlerinin sığınma alanı AB ülkeleri oldu!
• AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) Türk milleti adına yargılama yapan Türk mahkemelerinin üzerinde bir yargı kurumu hâline getirildi!
• 3 Ağustos 2002’de TBMM’de Türkiye Cumhuriyeti milletvekillerinin çoğuna, idamın terör suçları dahil tamamen kaldırılmasının ve anadilde yayın yapılmasının kabulü yönünde oy verdirildi!
• 19.7.2003’de TMY (Terörle Mücadele Yasası)’nda değişiklik yaptırılarak Zana, Dicle, Sadak serbest bıraktırıldı ve Fransa’da ödüllendirilerek ismi caddelere verildi!
• Türkiye’ye resmî ziyarette bulunan Avrupa Parlamentosu başkanı, TBMM Başkanıyla yaptığı görüşmede “Kürdistan’a gideceğim” diyerek kafalarındaki Güneydoğu’nun resmini çizdi!
• 59’uncu Cumhuriyet Hükûmeti’nin başkanından “Türk milleti” yerine “Türkiyelilik Bilinci” denen bir ucubeyi kamuoyunun kucağına atması istendi, o da yaptı! (İlginçtir; A. Öcalan 27.4.2004 tarihinde AİHM’ne verdiği ek savunmada “Türk” üst kimliği yerine “Türkiyelilik” yaklaşımını önermişti).
• Türk Silâhlı Kuvvetleri’ni Türk devlet mekanizmasından tasfiye etmek amacıyla DGM’lerin kaldırılması ve MGK’na sivil genel sekreter atanması dayatıldı!
• A. Öcalan 27.4.2004 tarihinde AİHM’ne verdiği ek savunmasında; “Kürtlerle uzlaşma yerine savaş derinleşirse Sevr ve Lozan arası bir durum beklenebilir. Kürt sorununa demokratik çözüm Kürtlerle birlikte Türkiye’nin demokratik Ortadoğu’daki önder rolünü güçlü bir olasılık hâline getirir. Aksi hâlde tarihsel stratejik bağ tamamen parçalanıp İç Anadolu’ya sıkışma tehlikesi belirecektir. İkinci İsrail Kürdistan’ı (Güneydoğu Kürdistan’ı v.ç.) kaçınılmazdır” diyerek hem Türk Devleti’ni tehdit ediyor, hem de AB’ne Türkiye’ye uygulanacak politik yaklaşım için yol gösteriyordu!
• Netice olarak Kuzey Irak’ta ABD-İsrail eliyle kurulmak istenen Kürdistan, Güneydoğu’da AB tarafından kurulmak isteniyor. Yani ABD-AB-İsrail stratejik ortaklığı Büyük Ortadoğu Projesi’nde (BOP) bağımsız Kürdistan’ı öngörüyordu. Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenlik birimlerince de Kürtçülük siyasetinin hedefinin; Türkiye, Irak, İran ve Suriye’de kurulan Kürt devletlerinin birleştirilerek, “Bağımsız Büyük Kürdistan Devleti”nin kurulması olarak tespit edilmiştir.
Bu neticenin en önemli sebeplerinden birisi ise yazının başlangıcında tespiti yapılan iki aşiretin bugüne uzantısıdır. Osmanlı İmparatorluğu’nda üst düzey bir mahkemenin başkanı olan Bedirhan Aşireti’nden Emin Ali’nin günümüze uzantısı, bugünkü başbakanın siyasî işler başdanışmanlığını yapan, ABD ve AB’de başbakana mihmandarlık yapan Bedirhan Aşireti’nden Cüneyt Zapsu’dur. Ne dersiniz? Bugünkü başbakanın sonu da, Osmanlı’yı son dönemlerinde idare edenler gibi mi olacak? Tarih tekerrürden ibaretse!!!
KAYNAKLAR
1. C.I.A. Kürtleri-Tuncay Özkan
2. Hangi PKK- Fikret Bila
3. MOSSAD-Şalon Naktimon
4. Bir Halkı Savunmak-A. Öcalan
5. PKK/KONGRA-GEL- Emniyet Müdürlüğü
6. PKK’dan KADEK’e- Dr. N. Ali Özcan- Ö. Rengin Gün
7. Türkiye, Kuzey Irak ve İran- Prof. Dr. Ümit Özdağ


