1994 yılının başlarında Özbekistan’daki Kerimov rejiminin girişimiyle başlayan Özbeklerin “Türk olup olmadığı” hakkındaki akıl almaz bahisler bugün Türkiye basınına da taşındı. Bugün biz, güya başka bir iş kalmamış gibi, bin yıllardır kendilerini “Türk” olarak gören atalarımızın millî kimliğini “açıklığa kavuşturmak” ile uğraşmaya başladık. Bize neler oluyor böyle?
Tabiî ki, Özbeklerin Türk olmasını istemeyenler Özbekistan’da da, Türkiye’de de bulunur. Böyleleri Özbekistan’da kendilerine “Özbek milliyetçisi” diyebilirler, Türkiye’dekilerin ise “Türkiye Türkü milliyetçiliği” adına konuşmaları kolay olabilir. Bu iki tür milliyetçilik de bende derin şüphe uyandırıyor.
Kendini Özbek ve sadece Özbek (asla Türk soylu değil) sayan sahte “Özbek milliyetçisi”nin aslında Özbekliği de şüphelidir; aynı şey Türkiye’deki “Türkiye Türkü milliyetçiliğini” savunmaya kalkışacak şahıslar için de söylenebilir. Bu kişiler samimî olmuş olsalardı, tarihimizden, atalarımızın bıraktığı miraslardan, onların millî şuurlarından yola çıkarak fikir üretir ve bu duyguyla yaşarlardı. Özbekistan’daki “Özbekler Türk değildir” diye fitne dağıtanlar, aynı zamanda, “Buhara ve Semerkand Özbeklerin değildir” kabilinden fikirler de öne sürüyorlar. Örn eğin, Özbekistan nüfusunun yüzde dördünü oluşturan Tacikler ve Rus basını “Buhara ve Semerkand Özbek değil, gerçekte Tacik şehirleridir” şeklindeki iddiayı kendileri için ispatına gerek duyulmayan bir inanca dönüştürdüler. Onlar sürekli bir şekilde bunu “hatırlatmayı” ihmal etmiyorlar. Mantığı görebiliyor musunuz? Elbette, eğer bugün Özbekistan nüfusunun yüzde seksen ikisini oluşturan ve “Özbekler” diye bilinen halk Türk değilse, o hâlde, Buhara ve Semerkand’ın da “Özbek”lere ait olmadığı düşüncesi doğrulanmış olur. Çünkü, “Özbek” boyları bu şehirlere Deşti Kıpçak’tan ilk defa Şeyban Han önderliğinde on altıncı yüzyılda gelmeye başladılar. Yani, o zamanki Özbekler Deşti Kıpçak Türklerinin sadece bir kabilesi idiler. Onlar Türkistan’ı ele geçirip, Oğuz ve Karluk boylarından oluşan yerli Türklere katıldılar.
(Bu anlamda on altıncı yüzyılda gelen göçebe Özbeklerle bugünkü Özbekler arasında önemli fark mevcuttur.) Evet, o hâlde, Buhara ve Semerkand kimlerin hükümranlığı altında idi? Tabiî ki, “Mülkü Turan, Emiri Türkistan, milletlerin en eskisi Türklerin başbuğu” olan Emir Temur’un milleti! Bu milletin adı herkesçe bilinir; bu, Türk milletidir. Tabiî ki, Deşti Kıpçak’tan gelip, Temur hanedanını, Temur’un torunu Babur’u da Orta Asya’dan kovan “Özbekler” de göçebe Türklerdi. Dolayısıyla Ruslar Türkistan’ı işgal edinceye kadar Türkistanlıların hepsi kendilerine (yüzde dörtlük azınlığı hesaba katmazsak) Türk diyorlardı ve ülke ismini değiştirmek de kimsenin aklına gelmemiştir.
Ülke ismini değiştirmek ilk defa Lenin’in aklına geldi. O birkaç yıl içinde Türkistan’da birçok millet ve birkaç devlet yarattı. Önceleri Özbekistan sınırları içinde iki devlet; Buhara ve Harezm cumhuriyetlerini kurdurdu, ama çok ufak parçalara bölünen bölgelerin yönetilmesinin kolay olmayacağı düşüncesiyle onları yeniden birleştirdi ve önce “Özbekiye” adında bir devlet inşa etti, daha sonradan, bu verilen adın o kadar uymadığını anlayarak, “Türkistan” ismine daha fazla uyan “Özbekistan” adını tercih etti. Böylelikle Lenin’in bir işaretiyle “Özbekler” yaratıldı.
Biz bu zamana kadar bizi “aşırı milliyetçilik”le suçlamamaları için Özbeklere karşı Özbekistan’da yürütülen ayrımcılık siyaseti hakkında konuşmamaya çalıştık. Ama her şeyin de sınırı var. Semerkand ve Buhara’ya gidip, kendi ana dilinde, Özbek dilinde konuşamaz iseniz, Fars ya da Rus dilinde konuşmaya mecbur olursanız, bu tahammül edilebilir, normal bir hâl değildir. Bu durumu kendisi yaşayıp şahidi olan insanların söylediklerine göre, bu şehirlerde Özbekçe konuşanları “köylü” diye küçümsüyorlar. Kerimov iktidarı ve onun sahte bilim adamları bu durumu bilmiyorlar mı? Tabiî ki, biliyorlar. Onlara aynen Özbeklerin böyle zebun hâlde olmaları lâzım. Çünkü millî şuuru olmayan milleti yönetmek kolaydır.
Elbette, Tacikler bizim kardeşlerimiz, dostumuz, ama bugün Özbekistan Devleti tarafından yürütülen Tacikleştirme siyasetinin ne Özbeklere ne de Taciklere yararı var. Bugün Özbek toplumuna vahşice terör uygulanmakta olan Özbekistan İçişleri Bakanlığı’nda çalışanların büyük bir çoğunluğu Özbekçe bilmiyor. Cezaevlerindeki siyasî tutuklulara karşı yürütülen vahşiliklerde de bu faktör mühim rol oynamıyor mu? Genel olarak, Özbekistan’ı kana bulayan bugünkü iktidarın Özbek halkıyla ne kadar bağlantısı vardır? Halk arasında, bununla ilgili birçok söylentiler mevcut; ama bu söylentilerin makale konusu yapılmaması daha iyi olur.
Özbekler, Türk milletinin güçlü ve yetenekli bir bölümüdür. Bunu anlamak için onun tarihine bir bakış yeterli olacaktır. Onun bugünkü zebun hâli geçicidir. İnşallah, yakın zaman içinde Özbekler kendi omuzlarındaki kan emicilerden kurtulacak, dünya Türklüğünün bayrağını yeni kendi ellerine alacaklardır.



