Bu yazının içeriği ve hedefi dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın kendini Türk hissedenleredir, bu çağrı sadece anası babası Türk olduğu için değil, ruhunda, benliğinde ve fikrinde kendini Türk hissedenleredir. Türklük şuuruna sahip olmak, Türk kültürüne sahip olmakla olur. İnsanı bilgisayar gibi kabul edersek bilgisayarın kasası, ekranı, katı belleği yani fizikî yapısı insan bedenine karşılık gelir. Bilgisayarın yazılımı ise insanın bilgisine benzer. Anaların doğurduğu evlâtlarını bilgili, vatanperver ve iyi birer Türk vatandaşı yapan, o evlâtların ana kucağından ve ocağından başlayarak, okulda, arkadaş çevresinde, mahallesinde, iş çevresinde, basın ve yayın organlarından aldığı görgü ve eğitimdir. Eğitilmemiş insan bilgisizdir, yani yazılımı olmayan boş bilgisayar kasası gibidir. Eğitilmemiş insan et ve kemik yığınıdır, cahil toplumlar eğitimlilerin kölesi ve oyuncağıdır. Türk kültürüne sahip olmanın tek yolu da beşikten mezara kadar alınan eğitimdir.
Türkler olarak çok iyi biliyoruz ki, son yıllarda dünyadaki siyasî gelişmeler Türkler açısından hiç de olumlu değil. Her geçen yıl Türkiye, karşısındaki Batıya karşı koyma gücünü kaybediyor. Asırlar önce Çinliler, Acemler, Araplar ve Ruslar, Türkler için önemli düşmanlardı. Türkler için günümüzdeki düşman yayılmacı Batı dünyasıdır. Yayılmacı Batı bugün tüm Avrasya’yı tehdit etmektedir. Bu tehdit bugünün değil son iki yüzyılın gittikçe büyüyen gerçeğidir. Batının dümen suyundan İstiklâl Savaşı ile çıkıp bağımsız devletimizi kurmamız unutulup, AB sürecinde Batının tekrar dümen suyuna sokularak ne yazık ki bağımsızlığımız bitirilmek isteniyor.
1963 Ankara Antlaşması ile AB süreci başlayan Türkiye, her varlığını, her kazanımını Batı Dünyasına karşı son 42 yılda hızla kaybediyor. 1963’te başlatıp 2005’te bu günlere kadar süren AB adına yapılan tüm değişikliklerde, Anayasamızın başlangıç maddelerinin ve milletvekillerinin yeminlerinin göz ardı edildiği gerçeği ortadadır. Bu acı tarihî tespit, gelecek nesillere 1963 sonrası milletçe bıraktığımız yüz kızartıcı mirasımızdır.
1923- 1938 arasındaki Kuruluş dönemi manevî varlıklarını “reform” adı altında, maddî varlıklarımızı da “özelleştirme” daha doğrusu “yabancılaştırma” adı altında giderek kaybetmekteyiz.
Batı dünyası adım adım hem maddî hem de manevî olan Türk Dünyasının varlıklarını yıkmaktadır. Türk Milletinin kafasından devlet fikrinin yıkılması bu yoldaki ilk adımdı. Bu adımlar, devrin en yetkili ağızlarından devletimiz için “Hizmetçi Devlet” , “Garson Devlet ” , “ Küçük Devlet ” olmalı …vb gibi söylemlerle başlatıldı.
Türk Devleti’nin temelinde Türkçe vardır. Devletin temeli olan ana dili Türkçe, yabancı dilde ve diğer etnik dillerde eğitim ihaneti ile yıkılmak isteniyor .
Türkiye İMF, Dünya Bankası ve AB Gümrük Birliği uygulamaları sonunda borca batırılmıştır, iktisadî geleceği ipotek altına alınmıştır, yatırım yapamayıp, mevcut borcunu yeniden borç alarak döndürme sarmalına alınmıştır. Gelinen son nokta da, vatanımızın batının ithalât cenneti haline getirilmiş olmasıdır. Bu sakat ekonomik yapıdaki vatanın kârlı olarak işletilen varlıklarını yani fabrikalarını, limanlarını. madenl erini, sanayi tesislerini özelleştirme maskesi altında yağmalamaya gelen Batı Dünyasının aç gözlü, doymak bilmez çok uluslu sermayesi ve onun işbirlikçi yerli ortakları, günümüz Türkiye’sinin acı gerçeğidir… vatan kendi evlâtları tarafından arkadan hançerlenmektedir.
Türk Devletini devlet yapan her temel yapı, adım adım yıkılıyor, bozuluyor ortadan kaldırılıyor. AB ile 1995 sonrası yürütülmekte olan Gümrük Birliği, Türkiye’nin ekonomik alanda AB’ye egemenliğinin devridir. Çünkü Türkiye Gümrük Birliği’ne göre AB’nin izni olmadan üçüncü ülkelerle ekonomik anlaşmalar yapamaz, dış ülkelere karşı gümrük vergisi koyma gibi egemenlik hakkını kullanamaz. AB, hür bir ülke için bu gibi kabulü mümkün olmayan ağır yaptırımların Türkiye’ye uygulanmasının toplumumuz tarafından fark edilmesini önleyip olanların üzerini örtmek için Türkiye’ye karşı ortaya attığı sis bombasıdır . Bu sis bombasının etkisi ise 1963 – 2005 arasında geçen 42 yılda bizim toplumumuz için atom bombasından daha yıkıcı olmuştur . Atom bombası maddî hasar verip binaları yıkar, insanları öldürür ama, “AB” bombası bir kısım insanımızın en başta mensubiyet duygusunu yani beyinlerini yıkmaktadır.
Bu yıkımların neler olduğunun toplu manzarasını görmek için, son birkaç yıldır milletçe kaybettiğimiz varlıklarımızı kısaca hatırlayalım;
– Seydişehir Alüminyum Tesisleri; Dünyada 64 bin ton cevher işleyip en son ürüne kadar profil, boru, sigara kâğıdı, çikolata kâğıdı, folya ve bu gibi yüzlerce çeşit mamul alüminyum üretimi yapan dünyadaki tek tesistir.
– Etibank’ın Bankası satıldı.
– Etibank’ın Çinko tesisleri satıldı.
– Etibank’ın Kükürt tesisleri kapatıldı.
– Etibank’ın Ergani Maden tesisleri kapatıldı.
– Sümerbank özelleştirildi.
– Murgul bakır tesisleri yabancılara satıldı.
– Kayseri Çinkur Çinko fabrikası İran’a satıldı.
– Erdemir ile yassı çelik sanayimiz.
– İskenderun demir çelik tesislerimiz.
– Petrol rafineleri ile enerji yapımız.
– Petrol kimya tesisleri ile sanayimizin temel ham maddeleri.
– Limanlarımızın özelleştirilmesi.
– Hava Yollarının devam eden özelleştirme süreci.
– Devlet Bankalarının özelleştirilmesi.
– Telekom’un özelleştirilmesi.
-………
Devleti küçültelim adı altında Türkiye’de son 20 yılda özelleştirilen işletme sayısı 188’dir. Bu özelleştirilen işletmelerden 45 tanesi daha sonra kapanmıştır. Bugün Türkiye’nin birinci sorunu 10 milyonu bulan ve sürekli artan işsizler ordusu iken, işsizliğin tabiî bir sonucu olarak toplum geçim sıkıntısı altında hızla sosyal patlamaya giderken, artan kapkaç olayları bunun sadece bir küçük göstergesi iken, bu konudaki tek çare yeni işyerleri açmak, yerli üretimi teşvik etmek iken, bizzat devlet tarafından bunun tam tersi yapılmaktadır. Kâr eden işletmeler yok pahasına elden çıkarılmaktadır.
Kısaca, özelleştirme adı altında millî ekonomik yapıyı meydana getiren ne varsa yabancılara haraç mezat satıyoruz, ya da fabrikalarımızı, yerli üretim tesislerini kapatıp aynı malların ithalâtını teşvik ediyoruz.
Son altı aydaki 54.980.418.603 dolar ithalat ile 34.972.678.439 dolar ihracat arasındaki dış ticaret açığı 20.007.740.164 dolara ulaştı. 20 milyar dolar dış ticaret açığı bu şekilde giderse yıl sonu itibarî ile 40 milyar dolar açığa ulaşır ki, bu göğüslenemez. Bütün bu olumsuzlukların üstüne bir de borsada kaynağı belli olmayan 6 Milyar dolar paranın varlığından söz ediliyor !!!.
Sanılmasın ki, ithalâtımızın çoğu yatırım mallarıdır. Türk tarımının bugünki hâlini de açıklayacak olan 2005 yılı ilk altı aylık tarım ürünleri ithalât tutarı 3 milyar 161 milyon dolardır. Bu dönemde tarım ürünleri ithalâtının yapıldığı ülkelere ödenen dövizler ise ABD’ den 719,8 milyon dolar, Rusya’dan 171,4 milyon dolar, Almanya’dan 152,3 milyon dolar, Endonezya’dan 111.4 milyon dolar, Yunanistan’dan 101.2 milyon dolar, Arjantin’den 100,4 milyon dolar, Bulgaristan’dan 56,7 Milyon dolar değerinde gerçekleşmiştir. Türk çiftçisine teşvik verme, tarımını destekleme, tütün ekmesin, pancar ekmesin, buğday ekmesin … diyen AB’nin gerçek yüzü işte budur. AB örtüsü altında kendini gizlemeye çalışan Batının Türkiye’ye karşı yürüttüğü savaşın ekonomik ayağını buraya kadar kısaca özetlemeye çalıştım.
Batı, Türkiye’ye karşı yürüttüğü ekonomik savaşın yanında sıcak savaşı da, böl-parçala-yönet metoduna uygun şekilde PKK’yı kullanarak yapıyor. Konunun acı olan bir yönü de, bu konuda kullanılan yalnız PKK değil, kendini aydın sanan bazı mankurtlardır. Batı, bu mücadelede Türk Devleti’ni güçsüz ve mücadele edemez hâle getirmek için de AB uyum yasaları adı altında terörle mücadele yasalarını bizzat bize deldiriyor. Eşkıyanın karşısına elini, kolunu, gözünü bağlayarak gidin diyorlar, bunun örtüsü de ağızlardaki demokrasi sakızı oluyor. Bu tarifteki demokrasi, devletini kendi elinle yıkma mankurtluğunun eyleme geçmiş hâlidir. Tarih buna âlet olanları affetmeyecektir.
Türkiye’nin bu genel gidişatı Türk’ün kabulleneceği gidiş değildir. Bu yolun sonu egemenliğin gönüllü devridir. Hiçbir Türk, bunu içine sindiremez, kabul edemez. Kabul eden de varsa kendi millî kimliğinden şüphe etmelidir.
Mehmet Akif ERSOY’UN İstiklâl Savaşı öncesi Türk Milletine seslendiği günlerde dediği gibi:
DÜŞMAN SESİ DUYMAK İSTEMEZSEN
KARDEŞ SESİDİR , UYAN BU SESTEN
KALKINCA GÖRÜR Kİ AKŞAM OLMUŞ
VAKTİYLE UYANMAYAN BU SESTEN
Artık vaktin geldiğini kör ve hainlerin dışında görüyor ve yaşayarak biliyoruz. O hâlde uyanalım ve millî devletimize sahip çıkalım.
Öncelikle sahip çıkılacak, devletin kuruluş esaslarıdır. Bu esaslar Anayasanın değiştirilmesi dahi teklif edilemez başlangıç maddelerinde belirtilmiştir. Bu esasları daha önceki yazılarımızda Tek Bayrak , Tek Başkent, Tek Dil Türkçe, Tek Millî Marş, Tek Vatan, Tek Millet, Tek Devlet olarak özetlemiştik.
İkinci olarak sahip çıkılacak, devletimizi kuran önderlerimizin düşünce sistemidir, tarih şuurlarıdır. Bu konuda Başbuğ* Atatürk’ün 1905 yılında 24 yaşında Sinop’ta yazdığı Beşike Hâdisesi şiiri onun tarih şuurunu gösterir.
Gafil, hangi üç asır, hangi on asır
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak
Dinleyin sesini doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak
Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin.
Asya’nın ortasında Oğuz oğulları,
Avrupa’nın Alplerinde Oğuz torunları
Doğudan çıkan biz
Nerde olsa , ne olsa kendimizi biliriz
Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar.
Ey yığın yığın insan gafletleri
Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,
Hakikat nerede?
1905’te Türk’ün Başbuğu Atatürk, işte bu şiirdeki satırlarda Türk tarihinin hakikatini arıyordu. Bu tarihten bir asır sonra 2005’te bugün Türk milliyetçisi olarak, aranan hakikatin binlerce yıllık Türk tarihinde olduğunun tapu belgeleri elimizde;
Kazakistan’da Tamğalı ve Altın Elbiseli Adam yazıtlarında.
Kırgızistan’da Saymalıtaş, Çiğimtaş ve Açıktaş’taki Talas yazıtlarında.
Urgun Selana’da bulunan yüzlerce kaya yazıtta.
Ulu Kem Sülyek köyü yazılı kaya ve Sıntaşları.
Türkistan’da Aşkabat’ın kuzeyinde Anu kurganında bulunanlar.
Fransa’da Vinchy Şehri Glozel yazıtları.
İskandinavya’daki erken Türklerin yazıtları.
İtalya’da Toskana’da Etrüsk yazıtları.
Yunanistan’da Athena yazısı
Moğolistan’daki Orkun Yazıtlarında.
Mogolistan’daki Taryat ve Sine-Su yazıtlarında.
Başkurdistan’da Sölgentaş mağara yazıtlarında.
Tuva’da Kızıl şehrindeki kaya yazıtlarda.
Baykal Şülyek kaya yazıtlarında.
Eskişehir’de Han ilçesinde Yazılıkaya’da, Küçük Yazılıkaya’da, Ankara Polatlı da Yassı Höyük’teki Erken Türk yazıtlarında.
Hakkari’de Gevaruk yaylası Sat Köyü tamgalarında.
Antalya’da Beldibi Mağarasındaki Tamgalar.
Şanlıurfa’da Göbekli Tepe’deki tamgalar.
Hakkari Çelo Dağı Kahn-ı Melik ve Taht-ı Melik kayaüstü resimleri.
Van Bölgesinde Cilo dağı Put Köyünde Kızların Mağarasındaki resimler.
Başet Dağında Kayaüstü yazıtlarında.
Erzurum İli Karayazı İlçesi Salyamaç Köyü Cunni Mağarası yazıtında.
Burdur Hacılar Höyüğünde kaya yazıtlarında.
Çatalhöyük yazıtlarında.
Van Tirşin alanı Çilgiri Köyü Yazıtı.
İstanbul Erenköy Yazıtı.
Antalya’da Beldibi’nde Side Yazıtlarında.
Sinop kalesi kapı yazıtı .
Ege denizi Lemnos Adası yazıtı.
Türk yazıtlarının tamamı hakkında daha geniş bilgi için “Erken Türklerin Anadolu Yazıtları” kitabı başta olmak üzere – Kazım MİRŞAN’IN bu konularda yazdığı 40 kitabına bakınız . Kazım MİRŞAN 0 252 – 377 51 31
Bu yazıtlar tüm Avrasya’daki başta Türkistan olmak üzere Türk coğrafyasını kaplamaktadır. Türk milleti, tarihine sahip çıktıkça bugün toprak altında bulunan daha birçok eski Türk yazıtları, eserleri ve şehirleri ortaya çıkarılacaktır. İşte o zaman Ata’nın dediği gibi gözlerdeki gafletten perdeler yırtılacak, hakikat ortaya çıkacaktır.
Türk Milletinin varlığını sürdürmesi, tarihinden ekonomisine, coğrafyasından kültürüne kadar kendinin olan tüm millî değerlere sahip çıkması ile onları gözü gibi korumasıyla mümkündür. Millî devletimizin korunması devletimizin kuruluş ilkelerinin savunulması ile olur. Devletin savunulması görevi, Türk milletinin evlâtlarınındır. Bu çağrı mülkün tek sahibi olan Türk Milletinedir. Görev için Türklere çağrıyı yapan Türk tarihidir. Görevi yerine getirecek de bu vatanın evlâtlarıdır.
DİPNOTU
•Başbuğ: Baş komutanın Türkçesidir.



