Yazıklar olsun eğitim camiasını, üniversiteyi herkesin diline düşürenlere! Neden böyle bir cümle kullandığımı sanırım ilk bakışta herkes anlamıştır. 19 Ekim 2000 tarihinde bir sanat galerisinin açılışında ve ondan sonraki günlerde televizyonlarda sıkça gördüğümüz kendini sanatçı sanan bir hanım, beğensek de beğenmesek de yıllarını mesleğine adamış, profesörlük payesi almış bir eğitimciye ağzına ne gelirse saymıştır. Onu bu denli pervasız davranmaya yönelten ise kendisinin sahip olduğu maddî güç ve arkasını dayadığı medyadır. Bu hocaların parası olmadığından dolayı okul gibi binalar yaptıramadıklarını, halbuki bir türkücünün, bir şarkıcının bol paraya sahip olduğu için her şeyi yaptıklarını, profesörlerin de böyle bir şekilde meşhur olmaya çalıştıklarını ağzını gere gere söylemektedir.
Bu hanımın televizyonlara akseden ve meslek onurunu korumaya çalışan bu profesörümüz için sarfettiği bir söz daha var; eşeklik baki kalır, diye. Evet eşeklik baki kalır da kimin için? Bir üniversite hocası olarak, o hanım kadar para kazanmamız mümkün değildir ama, bizim yetiştirdiğimiz çalışkan, zeki, dürüst ve namuslu gençler bizlerin en büyük servetidir. Diyor ki, ben bu adama ağzıma gelen her hakareti yapacağım ve mahkemede tazminat ödemeye razıyım. O profesör zaten onun seviyesine inip küfredemez. Ama hakikat o ki, böyle bir şey yapsa bile o tazminatı ödeyecek parasının olmadığını ben biliyorum. Bizim bütün bir yıl boyunca kazandığımız maaşı, o hanım bir gecelik televizyon programında kat kat elde ediyordur.
Bugün sayın büyüklerimiz pek çok şeyin farkında olmalarına rağmen, maalesef kıllarını kıpırdatmıyorlar. Eğitimin ve eğitim camiasının iflâs ettiğini herkes biliyor. Artık vatandaş ilk ve orta eğitim bir yana, üniversitelerde de özelleri tercih ediyor. Sömestrenin yarısı bitmiş, devletin okullarının % 90’ında hâlâ öğretmen açıkları var. Parası olan, çocuklarına iyi bir eğitim veriyor, ya parası olmayanlar ne yapacak? Türkiye, sosyal ve hukuk devleti değil mi? Elbette ki, bu şartlarda eğitim de iflâs eder, her şey de rayından çıkar. Sen öğretmenine, öğretim üyesine gerekli saygıyı göstermezsen, onun toplumda onurlu bir şekilde yaşaması imkânlarını sağlamazsan olacağı budur.
Üniversitede görev yapan bir asistanın cebinde para olmaz mı? Ama ne yazık ki ay sonunu getiremiyor ve 15.000.000 lira borcunu ödeyemiyor. Sonra sen tutuyorsun bu kişiden araştırma yapmasını, kitap yazmasını, dil öğrenmesini istiyorsun. Efendiler, adam karnını doyurmanın peşine düşmüş, ilim yapmayı düşünmüyor. Talebe iyi yetişecekmiş, vatana ve millete hayırlı olacakmış, o gibi şeyleri bu durumdaki bir adamdan bekleyebilir misiniz? Sonra tutuyorsunuz Türkiye neden geri kalıyor, geri kalmışlığın sebepleri ne diye kendi kendinize soruyorsunuz. Bu sorunun cevabı, işte yukarıda anlattığımız meselede. Bir ülkede eğitime önem verilmiyorsa, eğer bir ilim adamının değeri bir topçu, bir popçu veya televizyonlarda gevezelik yapan bir talk-showcu kadar yok ise, o ülkede gelişmekten, çağdaşlaşmaktan söz edemezsiniz. Devleti idare edenler bir an önce bu problemi çözmek zorundadır.