Türkiye’nin bekçilerine
“BENİM naçiz vücudum, elbet toprak olacaktır; fakat, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır”. hedefini 1926’da söylediği bu sözleriyle gösteren büyük Türk milliyetçisi Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN 2003’de ölümünün 65. yılındayız. İstiklâl Savaşı’nı kanı ve canı pahasına, “İstiklâl yolu”nda yani İnebolu’dan aldıkları cephaneleri Kastamonu, Çankırı, Ankara üzerinden Polatlı ve Eskişehir önlerine, cepheye kadar taşıyan, bu yolun “kağnı kollarındaki” kahraman kadınlarımızın, şehit ve gazilerimizin canları pahasına ulaşılan millî hedef, tam bağımsız, tekil (üniter) yani TEK DİL, TEK BAYRAK, TEK MİLLET, TEK VATAN, TEK DEVLET temellerine dayalı TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİDİR. Atatürk’ün ve İstiklâl Savaşı şehitlerinin, gazilerinin sonsuza kadar yaşatılması için yeni yetişen Türk milletinin genç nesillerine emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti Devleti‘nin temelleri budur.
2003 yılının bu son günlerinde Türk milleti olarak son 80 yılın birikimi olan millî kazanımlarından ne yazık ki bir çoğunu miras yedi sorumsuzluğu ile kaybetmekteyiz. Bu konuda başta Orkun dergisinde olmak üzere aralıksız yazmaktayım. Bugünlerde ise yine Atatürk’ün en kıymetli ve en önemli bir emaneti olan, “İstikbal göklerdedir” sözünün ışığında kurduğu ve millî hava taşımacılığını bugüne kadar şerefle göğüsleyip gelen millî kurumumuz olan T.H.Y. da yabancılara satılmak isteniyor. Orkun dergisinin Eylül 2001 sayısında bu günleri önceden görüp T.H.Y. konusunda yazmıştık;
“Türkiye’yi iktisadî yönden çökertme girişimlerinin en önemlilerinden birisi de kâr eden, geleceği olan, millî güvenliğimizin temel taşlarından olan T.H.Y.’nın yabancılara üç kuruşa satılmasıdır.”
“T.H.Y. en az BOR madenlerimiz kadar kıymetli ve önemlidir. Ummaktayım ki BOR madenlerimiz konusunda uyarılarımız nasıl hedefine ulaştıysa, istikbalimiz olan millî havacılık şirketimiz de Türk milletinin göstereceği ilgi sonucunda yabancılara satılmayıp, millî varlığımız olarak kalmaya devam edecektir.
T.H.Y. Atatürk devrinin getirdiği millî kazançlarımızdandır ve belki de en önemlilerindendir. 20 Mayıs 1933 tarihinde 2186 sayılı kanunla “HAVA YOLLARI DEVLET İŞLETME DAİRESİ” adıyla ve 180.000 TL. sermaye ile kurulmuştur. 1933’te uçulan meydanlar sadece üç tanedir: Ankara-Eskişehir-İstanbul ve uçak sayısı sadece 5’tir, koltuk toplamı da sadece 28’dir, taşınan yolcu sayısı ise 1933’de sadece 460’dır. Şimdi 2003 yılındayız, sadece yurt içi uçuşlarında T.H.Y. 30 ayrı meydana sefer yapmaktadır. Yurt dışında doğrudan ve ortaklaşa gerçekleştirdiği seferleri 78 ayrı meydanı bulmaktadır. Toplam uçak sayısı 68, yolcu taşıma kapasitesi yıllık 12 milyondur. Yani 1933’de doğan çocuk büyük emekle, zorluklarla Türk milletinin vergileriyle bugünlere kadar büyütüldü, kâr eden güçlü bir kuruluş hâline getirildi. Şimdi ise “ben yiyemedim sen ye” der gibi yabancılara T.H.Y. en kârlı olduğu bu dönemde p eşkeş mi çekiliyor? T.H.Y.’nın 1933’de kurulduğundan bugüne kadar geldiği yer dünyanın en iyi hava yollarından biri olmasıdır. T.H.Y. birçok açıdan Türk devleti için çok önemlidir. Kâr gibi iktisadî konuların çok öncesinde şu bilinmelidir ki: Türk devletinin bayrağını yalnız ülke içi uçuşlarında değil yurt dışı uçuşlarında da taşıyan, bizi dünyanın her ülkesinde göklerinde temsil eden T.H.Y. bir anlamda bayraktarımızdır, millî şerefimizdir, millî gururumuzdur. Bu değerlerin parasal bir karşılığı da yoktur.
Türk devleti topraklarına, onu çevreleyen denizlerine ve üzerindeki hava sahasına sahip oldukça vardır ve egemendir. Kendi ülkesinde kendi hava sahasını üç kuruş para karşılığı başkalarına satan bir millet olmamız asla düşünülemez ve kabul edilemez.
T.H.Y. Türkiye Cumhuriyeti’nin iradesiyle, milletimizin vergi gelirleriyle bu günlere geldi. Pilotların ve tüm diğer personelin yetiştirilmesi yanında, hava alanlarının yapılmasını, alınan uçakların bedelini hep Türk milleti ödedi. T.H.Y. 2003 yılında bütün bu yatırımlar sonunda kâr eden, devletimize döviz kazandıran ve gelecekte diğer milletlerin hava yollarının korkulu rüyâsı olmuş iken bu millî varlığımızın yabancılara haraç mezat satılmasını isteyenler kimlerdir? Kime ve niye satılacaktır? Ne kazanç sağlayacaktır?
Türk milleti şunu çok iyi anlamalıdır ki, satılmak istenen yalnız T.H.Y.’nın uçakları değildir. Bundan çok daha önemli olan Türk hava sahasıdır, yani devletimizin en önemli egemenlik alanlarımızdan birisidir. Çünkü 21. yüzyılda ülkeler havadan savunulur, kendi hava sahasına sahip olmayan bir ülkenin bağımsız ülke olduğu düşünülemez.
“İstikbal göklerdedir” diyen büyük Türk milliyetçisi ATATÜRK’ün 1933’lerde gördüğünü, Türk milletinin önüne istikbal olarak koyduğu hedefleri 2003’de görmeyen siyasîler olabilir mi? Bunlara Türk devlet adamı denebilir mi? Yabancıların Türkiye’deki işbirlikçileri olanlar tabiî ki yabancılara her varlığımız satılsın isteyeceklerdir, onlar için tek önemli husus almayı düşündükleri satış komisyonlarıdır. Viyana’daki köşklerinde oturup bu konuyu takip edenleri iyi biliyor ve izliyoruz. Göklerdeki istikbalimizi, yani T.H.Y.’nı kim yabancılara satabilir? Bu açıkça ihanet değil de nedir? Bizler kendi millî havayolu uçaklarımızın gövdesinde Türkçe “Türk Hava Yolları” yazmadığından şikâyetçiyken, Türkçe yerine “Turkish Airlines” yazılmasını hazmedemezken, şimdi de T.H.Y.’nın tamamının yabancılara satılmasını da mı göreceğiz?
Türkiye uçak sanayiini ATATÜRK zamanında Nuri DEMİRAĞ tarafından 10 Şubat 1937’de hizmete açılan İstanbul’da “Beşiktaş Uçak Fabrikası” ile kurmuştur. Bu fabrikada Türk uçak mühendisi rahmetli Selâhattin ALAN gözetiminde 10 adet T.H.Y. için eğitim uçağı üretilmiştir.
Şehirlerarası ilk deneme uçuşu da 11.02.1944’de aynı fabrikamızda başarı ile yapılıp ilk İstanbul-Ankara uçuşu 26.05.1944’de 6 kişilik Türkiye’de üretilen ilk yolcu uçağı NU.D.38 ile yapılmıştır.
Nuri Demirağ’ın kurduğu bu uçak fabrikamız Belçika’ya bile uçak satar hâle gelmişken 1945’lerde İNÖNÜ devrinde Amerika’nın telkin ve baskılarıyla, Amerikan film heyetinin raporları sonucunda kapatılmıştır. Bu noktada sayın Prof. Dr. Sinan AKMANDOR’UN üç yıldır üzerinde aralıksız çalıştığı ve patentini almak üzere olduğu Türk uçak motoru ve bu motorun yapımı konusunda başarılı çalışmalarını anlattığı 18-11-2003’te İ.T.Ü. uçak mühendisliği bölümünde öğrencilere verdiği tarihî sunumdaki müjdeli haberi sizlerle paylaşmak istiyorum. Gelecek sayılarda Sayın Prof. Dr. Sinan AKMANDORUN Atatürk’ün; Ne mutlu kendi motorunu yaptım diyen Türk’e hedefine ulaşma çalışmalarından, Türk gençleri başta olmak üzere Türk milletinin bu gibi bilim adamlarımızı tanımaları için çok geniş bahsedeceğiz.
Bizler 2003 yılında kimin baskı ve telkinleriyle altın yumurtlayan T.H.Y., Tekel, Telekom, Tüpraş, Petkim… gibi kâr eden ve güvenliğimizle doğrudan bağlantılı kuruluşlarımızı yok pahasına satıyoruz? Büyük Millet Meclisi’nde yeterince görüşülüp sorgulanmadan, milletimizi yeterince bilgilendirip konuyu etraflıca tartışmadan, kâr eden millî kuruluşlarımızı neden aceleyle özelleştirme adına yabancılaştırılıp yok ediyoruz?
1980’lerden beri yapılan özelleştirmelerle 2003 yılına kadar 8,6 milyar dolar para elde edildi. Bunun 5 milyar doları sermaye artışlarına ve satış masraflarına harcandı. Böylece hazineye giren özelleştirme parası net 3.6 milyar dolardır. Olayın bütün çıplaklığıyla parasal yönü budur. Satılanlara karşılık alınan bu bedel hiçbir şeydir.
Daha önce de Derviş yasaları diye adlandırılan 15 yasa meclisten hızla geçmiş iken, mülkün esas sahibi milletimiz niye bu gibi millî varlıklarını korumaya yeterince duyarlı değil, hele hele millî konulara duyarlı olduğu bilinen milliyetçi dernekler, kuruluşlar, ocaklar ve bizleri yetiştiren bedenlerimizdeki Türk milliyetçiliği ruhunu ateşleyip uyandıran üniversite hocalarımız neden böylesine sessizler? Konuşmak için daha neyi beklerler? Eğer araba devrildikten sonra konuşmayı bekliyorlarsa o zaman çok geç olmayacak mı?
Bizim dışımızda her devlet kendi millî çıkarları uğruna her şeyi yapmaktadır. Kendi imzaladıkları uluslararası anlaşmaları bile kendilerinin tanımadıkları olmaktadır. Örnek vermek icap ederse: 1992 yılında AB’nin kurucu ve en büyük üyesi olan Almanya, Fransa’dan ithal edilecek liköre izin vermedi. Açıkça “A.B.”nin serbest dolaşım hakkını uygulamadı, anlaşmayı tanımadı. Bir örnek daha verelim: “A.B.” devletlerinin öncelikle Gümrük Birliği’ne üye devletlerden ithal etmeleri gereken ihtiyaçlarını, meselâ Türkiye’den pamuk ipliği almayıp, bu anlaşmayı dinlemeyerek Suriye’den pamuk ipliği ithalinde olduğu gibi bozmakta, neticede de Türkiye’nin pamuk ipliği ihracatçısını ezmektedirler.
Seçkinlerin (Elit) ve onun çek, senet ve para tahsilatçısı IMF Türkiye’den tarım desteklemelerini kaldırmasını isterken 2000 yılında Amerika 30 milyar dolar / yıl kendi tarımına destek vermiştir. Yine OECD Ülkeleri 2000 yılında tarım işçi ailesi başına 16.000 $ / yıl tarıma destek verirken Türkiye bunun 8’de biri olan 2.000 $ / yıl desteği çiftçisine ancak verebilirken A.B. ülkeleri Türkiye’yi bu parayı bile kendi çiftçine vermeyeceksin diye tehdit edip tarım desteklerini kaldırtmaktadırlar.
Sonuç olarak adına Seçkinler denilen millî devlet tanımaz dünyanın bir avuç en zenginleri, bütün dünya yanında Türkiye’yi de iktisadî ve siyasî açıdan tam yönetimlerine almak için her türlü zenginliğimizi elimizden almak istemektedirler. Bunun için de her tür siyaseti denemektedirler. Kullandıkları araçlar yerine göre İ.M.F.’dir, AB uyum yasalarıdır, Dünya Bankası’dır.
Çare: 1920’lerde İstiklâl Savaşı’nda bugünden bin misli kötü şartlarda olan Millî Mücadele’yi yapan asil Türk milletinin 2003 yılındaki bekçileri ve evlâtları olduğumuzu gösterme zamanı gelmiştir. Kimsenin şüphesi olmasın ki: Türkiye Cumhuriyeti’ne elbette onun bugünki evlâtları sahip çıkacaktır. Çünkü, çakalın çakallığını, tilkinin tilkiliğini, kan emici, paracı vampirlerin vampirliğini yaptığı bu dünyada Bozkurt da Bozkurtluğunu gösterecektir.”
Son yıllardaki gidişat açıkça millî devletimizin parçalanmaya yani federasyona doğru giden AB tam üyeliği yolunda tasfiyesi dir. Millî devletin ana temellerinin birbiri ardına yıkılmakta olduğudur…
Tek dil TÜRKÇE temel ilkesi etnik dillerin resmîleştirilmesi ve eğitim dilinin İngilizceleşmesi ile iki yönden kıskaca alınıp yıkılmaktadır.
Tek bayrak TÜRK BAYRAĞI ilkesi bir kenara itilip AB’nin 12 yıldızlı bayrağının devlet bayrağı olarak kabulü ile Türk bayrağı eyalet bayrağı hâline getirilmektedir.
Tek millet TÜRK MİLLETİ AB’ne uyum yasalarıyla kökünden yıkılmaktadır, Leonardo da Vinci, Sokrates gibi Avrupa gençlik programlarının ana amacı Avrupa vatandaşlık bilincinde genç yetiştirilmesi ile Türk gençliğini tarihten silmektir.
Tek vatan TÜRKİYE fikri, AB’nin tam üyesi Türkiye vatanını AB’nin eyaleti hâline getirmekle bitecektir.
Tek devlet TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ Kamu Yönetimi Reformu ile icracı bakanlık sayısını 14’ten 3 indirip yani 11 bakanlığının 1.250.000 memuruyla bir yıl içinde taşra teşkilâtlarını belediyelere devredecektir. Şehir devletleri federasyonuna dönüştürülmüş devleti, bir de devleti devlet yapan ve kâr eden T.H.Y.,Tekel, Telekom, Petkim, Tüpraş,… gibi kuruluşların satılması ile iyice güçsüzleşecektir. Bankacılık sektöründen tamamen çekilmesiyle Ziraat, Vakıflar, Emlak Bankalarının da satılması sonucunda ortada kalan, AB’nin ağzına lâyık kuşa döndürülmüş bir devletçiktir.
İstiklâl Savaşı’nın kutsal emaneti olan “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin” bekçileri! Gençler, aydınlar, köylüler, işçiler… yani tüm millet. Söyleyin, sizin uyanmanız için daha ne lâzım?