Millet kelimesi anlamında Milliyetçi Ülkü, büyük TÜRK Milleti “ülküsünün kuralları” içinde yeşererek benliğini bulmaya çalışmıştır. Tabiî, bu ilkenin geç anlatımında Türklerin Müslümanlığı kabulüyle bir engelleme var mı soruları hep akla gelmektedir.
Açıklamaların, bu yöndeki düşüncelerimizi sizlere aktarmaktan ibaret olacağını belirtmek isteriz.
Anadolu ve Trakya’da 7 bin yılı dolduracak şekilde yaşayan insanımız; bu yerlerde “aynı terbiyeyi alarak aynı örf ve âdetleri içinde geleneklerini sürdürerek, birlikte yaşama ortamı bulup bütünleşmiş ve bu toprakları vatan bilip” büyük Türk Milletinin adının oluşmasını sağlamıştır.
şimdi kalkıp, oluşan bu üniter yapıyı bölmeyi düşünmenin ve bölünmenin getireceği olumsuz etkenleri görmeden böyle bir yanlış harekete girişmenin büyük bir hata olacağı açıktır. Bu tavrın ve hareketin, Anadolu insanımızın büyük isminin TÜRK olduğunu unutmaya götürecek bir eylem olduğu bilinmelidir. Eti tırnaktan ayırma gibi acı bir hareket olan bu tavır ve düşünce, zihinlerde kendine elbette yer bulamayacaktır. Bu tür düşünce çok kısa bir süre içinde silinmelidir. Çünkü böyle bir düşünce ve hareket, bölünmeyi getirecek millî şuur ve anlayışı bozmaya yönelecek bir tavırdır.
Genelde; “Milliyetçilik” millete bağlılık, milleti yüceltme ve yükseltme anlayışı demektir.
Tarifini yaptığımızda “Milliyetçilik” aynı terbiyeyi alan, aynı bayrağı taşıyan, aynı geleneklere ve tarihe sahip olan, aynı millî hedef doğrultusunda birleşen insanların, varlıklarını MİLLET olarak sürdürme ve yükseltme ilkesi” olarak Anadolu ve Trakya’mızda yaratılmıştır. Öyle doğup öyle büyümüş, insanımızı birleştirip bağlanmayı, yüceltmeyi ve yükselmeyi getiren bi r anlayış içinde oluşmuştur.
Türk’ün ülküsü, kendine has düşüncelerden, yaşamın şartlarından oluşmaktadır. Bir kez bu düşüncede ana tema damarımızdaki kanın özelliği ile eşdeğerdir. Türk kültürü “TÜRKlüğün biçimini, yönünü, yöntemini, yörüngesini, Türk insanının yaşam biçimini” çizmiştir. Çizgimiz, Türklerin müslümanlığı kabulünden önceki yaşamında da tam anlamıyla biçimselleştirilmiştir.
Devlet ve millet için yüklendiğim yargı görevim sona erdiğinde Anıt Kabir defterine bıraktığım not;
“Atam! Yargı görevim bitti, Aydınlattığın yolda yürüyorum. Rahat Uyu!” şeklinde bir cümle olmuştur.
Görev süremiz içinde de sürekli;
“BİZLER;
Gözünde vatanını, gönlünde ATATÜRK ilke ve inkılâplarını tutabilen, vicdanında dinini saklayabilen, milliyetçilik ve laiklik düşüncesi içinde, görev yapanlardanız.” vurgulamasıyla, ana çizgimizi işledik. Görevimizdeki sınırı bu şekilde çizdik.
Siyasî ortamda da Büyük ATATÜRK’ün idealindeki hedefi olan yolda da kendimizi bilinçlendirdik.
Bu yol ve hedefin, “ORTANIN SOLU İLE ORTANIN SAĞI ARASINDA” olduğunu her zaman göstermeye çalıştık.
Büyük TÜRK milletinin çağdaş dünyadaki hür ve parlak geleceğinin de; “EL BİRLİĞİ, GÖNÜL BİRLİĞİ, TÜRK ULUSAL BİRLİĞİ içinde” oluşacağını vurguluyoruz.
İşte; aydınlık yol ve hedef, Büyük ATATÜRK’ün İlke ve İnkılâpları çizgisinden geçmektedir.
Bizler, politikaya rahmetli TÜRKEŞ’in işaret ettiği gibi;
“Türkiye Cumhuriyeti’nin temel vasıflarının korunması, üniter yapının bozulmaması için laiklik ilkesine dayalı Anayasa nizamının korunması yönünde yargıdaki üstlendiğimiz çeşitli görevlerde örnek teşkil edecek bir hareket tarzı izlememiz, bundan dolayı bütün vatandaşlarımızın, kamu oyunun takdirini, minnetini kazanma yolunda” verdiğimiz uğraş sonunda geldik.
Yine yaşadığımız tecrübelerin ışığında, edindiğimiz birçok kıymetli bilgilerin, yüksek ve temiz bir politikayla Türk’e yaraşır biçimde hizmet uğraşı ve azmiyle milliyetçi kesimde, Yüce ATATÜRK’ün;
“Ben her şeyden önce bir TÜRK Milliyetçisiyim” sözlerinden esinlenerek politikada görünmeye karar verdik.
BİZLER; Büyük TÜRK milletinin ATATÜRK İlke ve İnkılâpları sayesinde ancak ve ancak, “Çağdaş milletler seviyesine geleceği ülküsü”yle, düşüncemiz içinde politika sınırımızı çizdik. Bu yol, biz, Türk Milliyetçilerinin yoludur. Değiştiremeyeceğimiz tek yoldur. Bu yolda engel tanımıyoruz. Ülkümüz bu yoldadır. Bu yolda vardır ve daima var olacaktır.
Çünkü; bu topraklarda, Türk Milletinin al bayrağı ve vatan sınırları, Türk şehit ve gazilerinin asil kanıyla çizilmiştir. Yüce Tanrı, Türk Milletine Trakya ve Anadolu’yu yurt olarak bu tarz içinde kısmet etmiştir. Dahilde ve hariçteki BEDHAH’ların bu yurtta barınmalarını Yüce Tanrı men etmiştir. Bu yurdun gerçek sahibi “Ne Mutlu Ben bir TÜRK’üm, Ne Mutlu TÜRK’üm” diyenlerindir ve TÜRK Milleti’nindir. İşte!..
“Ben her şeyden evvel bir TÜRK Milliyetçisiyim. Böyle doğdum. Böyle öleceğim. TÜRK BİRLİĞİ’nin bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyâları içinde kapayacağım. TÜRK BİRLİĞİ’ne inanıyorum. Yarının tarihi, yeni fasıllarını TÜRK BİRLİĞİ’yle açacaktır. Dünya, sükûnunu bu fasıllar içinde bulacaktır. TÜRK’ün varlığı bu köhne âleme yeni ufuklar açacak, güneş ne demek, ufuk ne demek, o zaman görülecek.”
Deyimiyle; Büyük ATATÜRK’ün aydınlattığı ve çizdiği bu yoldaki fikir ve düşünceler “Milliyetçilik içindeki ÜLKÜMÜZ” olmalıdır.
Bizlerin uğraşı; Çağdaş Türkiye ve Türklük içinde seçtiğimiz mekândaki birlik ve beraberliğimizle daha da olgunlaşacaktır. Bizleri başarıya taşıyacaktır. Dinî mekânın dışındaki mülkî mekân içinde laik devlet düzenini güçlendirmek, tek duamızdır, Dünya durdukça Türk Milleti yücelsin, bu vatan bölünmesin! Tek istemimiz bu yöndedir.
Büyük ATATÜRK’ÜN TÜRK’Ü tarifindeki;
“BU MEMLEKET, DÜNYANIN BEKLEMEDİĞİ, ASLA ÜMİD ETMEDİĞİ BİR MÜSTESNA MEVCUDİYETİN YÜKSEK TECELLİSİNE SAHNA OLDU. BU SAHNA 7 BİN SENELİK, EN AŞAĞI BİR TÜRK BEŞİĞİDİR. BEŞİK, TABİATIN RÜZGÂRLARIYLA SALLANDI; BEŞİĞİN İÇİNDEKİ ÇOCUK TABİATIN YAĞMURLARIYLA YIKANDI, O ÇOCUK TABİATIN ŞİMŞEKLERİNDEN, YILDIRIMLARINDAN, KASIRGALARINDAN EVVELÂ KORKAR GİBİ OLDU; SONRA ONLARA ALIŞTI; ONLARI TABİATIN BABASI TANIDI, ONLARIN OĞLU OLDU. BİRGÜN O TABİAT ÇOCUĞU OLDU. GÜNEŞ OLDU. TÜRK OLDU. TÜRK BUDUR, YILDIRIMDIR, KASIRGADIR, DÜNYAYI AYDINLATAN GÜNEŞTİR.”
Sözleri üniter yapının da tarifidir. Bu tarif içinde Büyük ATATÜRK, Türk Milletine bir başka tavsiyede de bulunmuştur. O tavsiye sözlerini anımsarsak göreceğimiz ve edineceğimiz bir başka düşüncemiz de pekişmektedir. İşte tavsiye:
“MUHTEREM MİLLETİME ŞUNU TAVSİYE EDERİM Kİ;
SİNESİNDE YETİŞTİREREK BAŞINA TAÇ ETTİĞİ ADAMLARIN KANINDAKİ CEVHER-İ ASLÎYİ, ÇOK İYİ TAHLİL ETMEK DİKKATİNDEN BİR AN TEVAKKİ ETMESİNLER!”
Sözleri içindeki anlamı ve mânâyı çok ama çok iyi biçimlendirmeliyiz. Çünkü devlet idaresini üstlenecek kişilerin kanındaki ve vicdanındaki cevher Türk Milletine hizmet aşkını taşımalıdır.
Türk Milliyetçiliğindeki ülkümüzün çizgisi bu olmalıdır.



