Ana Sayfa 1998-2012 TARAF’IN TARAFLI DURUŞU

TARAF’IN TARAFLI DURUŞU

Türkiye’de en çok istismar edilen konuların başında laiklik ve demokrasi gelmektedir. Laikliği uhdesine alan Cumhuriyet gazetesi, yıllardır içini boşaltıp boş bir slogan haline getirdiği laikliği kendisiyle özdeşleştirmeyi başardı! Geriye kalan demokrasi kavramı ise günümüze kadar kimi zaman gazetelerin köşelerinde konu sıkıntısı çeken yazarların imdadına yetişti; kimi zaman hamaset nutuklarıyla, kimi zaman da orta sahada çevrilen bir top misali sözde demokratların elinde seçim malzemesi olarak kullanıldı. Bu gün ise farklı bir amaç uğruna, Taraf gazetesi tarafından içi boşaltılmaya çalışılmaktadır. Çıktığı tarihten itibaren güncel olaylarla süslenen yazılar, demokrasi adı altında, oklarının hedef tahtasında, ulus devlete ait ne varsa ve en önemlisi Türk Silahlı Kuvvetlerine doğrultup daha fazla demokrasi sloganıyla, gazetecilik kuralını uygulamaya gerek görmeden orduyu yıpratma taraftarlığını gösterdi. Eğer demokrasiden bahsedecekseniz demokrasinin gereği olarak herkese, her kişi ve kuruma aynı bakış açısıyla bakmalısınız. Vatanseverliği, faşist ve çetecilikle aynı kefeye koymakta bir sakınca görmeyen ve sermayesi AB-D- Cemaat kökenli olan Taraf gazetesinin artık ciddi bir şekilde tahlil edilmesi gerekiyor. Çünkü Taraf’ın yaptığı yayıncılık, eleştiri değil düşmanlık seviyesinde. Bu, “basın özgürlüğü, h aber alma hakkı veya kamuoyunu aydınlatma görevi” değil, düpedüz ülke güvenliğine karşı güvensiz bir ortam yaratmaktır.

Tarafın kurucuları arasında özellikle Yasemin Çongar ve Ahmet Altan ilk göze çarpan isimler. Ahmet Altan bu memlekette en fazla demokrasi, insan hakları ve çağdaşlaşmak gibi kavramları kullanan, ama bir o kadar da bu kavramlardan anlamayan zevatın başında gelen bir yazar. Çünkü hâlâ post modern ve onun uzantısı olan akıl çağını kavrayamayan sadece demokrasi hikâyesini yazıp duran ve onu da bir türlü aşamayan patinaj halinde bir gazeteci. Yasemin Çongar ise düne kadar Amerika’da think thank paletleri altında ezilen, kendisine göre stratejiler üretip, Hudson Institute’lü Zeyno Baran ile her fırsatta kapışan ve aynı zamanda Milliyet gazetesinin temsilciliğini yapıp, yaptığı yayınlarla sözüm ona kendince Washington’dan demokrasiyi Türkiye’ye anlatmaya çalışan bir gazeteciydi. Sonra ne olduysa ani bir kararla Türkiye’ye dönüş yaptı. Ve “düşünmek taraftır” sloganıyla taraf gazetesini kurup ardından, Kandil Dağı’na gidip teröristlerle görüştü; tabiî kimse bunun hesabını sormayınca bu günlerde de daha açıktan ve sesi gür bir şekilde çıkıp konuşabiliyor. Konu milli güvenlik olunca dünyanın hiçbir yerinde ülkesi aleyhinde hiç kimse yayın yapmaz. Özgürlükler ülkesi olarak tanımlanan ABD’de 11 Eylül saldırılarından sonra hiç kimse çıkıp ta Pentagon’u eleştirmedi. Korktuğundan mı? Hayır. Demokrasi ve basın özgürlüğünün ülke güvenliğine saldırı anlamına gelmediğini bildiğinden. İngiltere’de, Fransa’da ve Almanya’da da ülkelerinin silahlı kuvvetleri hakkında böyle bir yayın yapılmaz.

Özgür gazetecilik, sınırsız ve korkusuz gazetecilik yaptıkları martavalı işin reklamı. Türkiye’de ordu dışında başka kurum yok mu? Tabi demokrasinin önündeki tek kurum Türk Silahlı Kuvvetleri ya (!) O yüzden Tarafda demokrasinin koruyucusu… Peki neden Taraf gazetesi; çünkü yeni düzende artık cemaat gazeteleri özellikle Vakit gazetesi bu türden yayınlar yapınca fazla göze battığından “tarafsız” görünen Taraf’ın bunu yapması daha doğru bulunmuş olsa gerek. Bu gazete çıkalı manşetleri, haberleri, hep PKK yanlısı ve ordu düşmanı; belli bir misyonu var. Bu gazetenin demokrasi ve şeffaflık çığlıklarından önce kendi finans kaynakları ve haber kaynakları üzerindeki şaibeleri açıklaması demokrasi ve şeffaflık açısından daha faydalı olacaktır.

Genelkurmay Başkanı’nın açıklamasını çok sert bulan basınımız; eleştiri boyutlarını kat kat aşan açık bir yıpratma faaliyetine muhatap olurken, ordunun nasıl sessiz kalmasını bekler? Genelkurmay Başkanı’nın açıklamaları “özgür basına muhtıra verildi.” şeklinde nasıl olur da algılanır? Akla ziyan bu düşünceler medyanın kendisini nasıl bir pencereden gördüğünü göstermektedir. Madem öyleydi, neden Hakkari’de çıkan çatışma bölgesine her şeyi göze alıp gece giden generalin yaralanmasına kimse bir şey demedi. Buradan çıkarılacak çok ders vardır. En basiti Türk silahlı kuvvetleri, erinden generaline kadar günün yirmi dört saati hazır teyakkuzda görevini en iyi şekilde yapmanın mücadelesini vermektedir. Herkes aklını başına alsın ve kimse aklından çıkartmasın ki yaşadığımız coğrafyada asla ve asla güçsüz ve yıpratılmış bir ordu ile Türkiye’nin varlığı düşünülemez.

Ve son olarak; stratejik müttefikimiz(!) istihbarat konusunda samimiyetsizlikten yana tutumunu devam ettirirse, stratejik maşası PKK’ya ağır silah desteğini sürdürdükçe, demokrasi propagandası altında Türkiye’yi bölgede etkisizleştirmeye çalışan, PKK ile uzantılarına her türlü siyasî-lojistik destek sağlayan, Kızıl Elmamız! AB ile ilişkilerimiz bu şekilde sürdükçe, ülkenin bölünmesi çalışmalarını demokrasi-ilericilik-düşünce özgürlüğü, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne sahip çıkmayı, gericilik-darbecilik diye anlatan sözde aydın, bürokrat ve demokrat gazetelerimiz var oldukça, kimse kusura bakmasın terör belası ortadan kalkmaz .

Hâsıl-ı kelâm “Fuhuşun felsefesini yapmak, namusun müdafaasını yapmaktan daha kolaydır.”

 

Orkun'dan Seçmeler