A.B. uyum yasaları, İ.M.F. anlaşmaları, B.O.P. kapsamındaki uygulamalar ile içine girdiğimiz sisin nasıl dağılacağını, dağılınca nelerle karşılaşacağımızı tahmin etmek çok güç.
1970 li yıllarda, Türkiye’de enflâsyon ortalama %5 iken ve parlâmenter sistemimiz çalışırken, Albaylar cuntasının hakim olduğu Yunanistan’da kaos yaşanıyordu.
1974 Kıbrıs harekâtı, G.A.P. projesi, Kuzey Irak askerî operasyonları Türkiye’nin ve Türk ordusunun gücü dikkatleri üzerimize mi çekti? Günümüzdeki emperyalist plân ve uygulamalarla Haçlı zihniyetini, tarihte Anadolu ve Güney Türkistan topraklarında, Hindistan ve Afganistan’da M.Ö. ki yıllarda başlayan fetih teşebbüsleri ile bağdaştırırsak, batıyı daha kolay anlarız.
Anglo Sakson, Frank, Flâman, Vandal, Lombart, Viking ve Gal gibi adlarla ortaya çıkmış alt CERMEN boylarının çatışmalardan vaz geçip Dünya egemenliği ideolojisini geliştirerek fikir, inanç ve menfaat birliği halinde doğuya seferler yaptıkları tarihçilerimiz tarafından tesbit edilmektedir. M.Ö. 7. yy’da Alp Er Tunga tarafından durdurulan Zerdüşt ve 300 rahibi, M.Ö. 3.yy. da ön Türk boyları tarafından hezimete uğratılan Makedon Kralı İskender’in seferi başlıca örneklerdir. (araştırmacı tarihçi yazar Serhat KUNAR’ın yazıları)
Son yıllarda Gümrük Birliği Anlaşması ile başlayan ekonomideki gerileme, ithalat ile ihraacat arasındaki dengesizlikten kaynaklanan bütçe açıkları, siyasî kavgalar, ideolojik çatışmalar, Ermeni ASALA terörü ve peşinden üç beş çapulcu diyerek aldandığımız P.K.K. terörü ve binlerce şehit.
İşte binlerce yıldır Türk coğrafyalarını, Türk boylarını hedef alan uygulamalar her dönemde olduğu gibi son yıllardada karşımıza çıkıyor. Dış güçlerin yerli taşeronları ile mütareke basınınıda göz önüne aldığımızda iyiden iyiye sisin içine girdiğimizi söylemek mübalâğa olmaz.
Batı dünyası geçen asırda öne sürdüğü ŞARK MESELESİ’nden vaz geçmeyip A.B. uyum yasaları, B.O.P. demokrasi, azınlık ve insan hakları dayatmaları ile emellerini gerçekleştirirken, b zı devlet büyüklerinin A.B. ülkeleri yetkilileri ile fotoğraf çektirebilmeyi Türk kamu oyuna başarı olarak sunarak, günden güne fakirleşen, fakirleştikçe köleleşen kültürsüzleşerek Türklükten uzaklaşıp adeta Bizanslaştırılmaya çalışılan Türk milletine gözlerini, kulaklarını kapatmalarına ne kadar tahammül edeceğiz? Böyle devam edersek, gençliğimiz, Uygulamaya konulan gençlik programları ve misyonerlik faaliyetleri ile tarih ve kültüründen kopartılarak zamanla batı kültürünü benimseyip, belki de Sheaksper’i, Motzart’ı kendi atası sanacak.
1920 de imzalattıkları 46 maddelik SEVR andlaşmasından farkı olmayan bütün bu dayatmalara karşı tavır alan Türk milliyetçileri Türk dünyası, Turan diyenler, statükoculukla, radikallikle suçlanıp susturulmaya çalışılıyor.
Fransa cumhurbaşkanı Chirac Marsilya’daki konuşmasında “hepimiz Bizans’ın yani Roma’nın çocuklarıyız” diyerek batı dünyasının gerçek tarihî niyetini ortaya koymuşken, SAROS’un ortağı Jim Rojers’ın ve İsrail Ticaret Enstitüsü Başkanının internet sitelerinde G.A.P. bölgesinin önemine değinerek, toprak alımlarını teşvik ettikleri bilinirken, Millî iradeyi ortaya koyamayıp teslimiyetçi politikalara anlam veremediğimiz gibi seyirci de kalamayız. Sultan ABDÜLHAMİT Han’ın “ECDADIMIN KANLA ALDIĞI TOPRAKLAR NASIL ALINMIŞSA ÖYLE VERİRİZ” sözlerini hatırlatmak isterim.
Millî aydınlarımızın etkisizleştirildiği, millî sermayenin ufaltıldığı veya gayrı millî unsurların eline geçtiği, millî tarih şuurundan yoksun, millî siyasetin yok olduğu bu sisli dönemden nasıl çıkacağımızı bütün Türkçülerin düşünmesi, düşünmekten öte üzerindeki ölü toprağı atıp harekete geçmesi gerekmektedir.
İnsan hakları, dünyanın hiçbir yerinde Türkler için uygulanmazken, kendi vatanlarında azınlık sayılan Batı Trakya Türkleri, çatısını onarmak için veya ehliyet alabilmek için aylarca bekletilirken, Yunanistan ve Bulgaristan’ın ders kitaplarında hâlâ Türkleri aşağılayıcı bölümler varken ve Balkanlardaki Türkler Türkçe eğitim veren okullar açamayıp, müftülerini dahi tayin edemezken, azınlık hakları dayatmaları ile Ruhban okuluna özerklik kazandırma çabalarına, Patrikhane’nin Türk devletini ve yasalarını umursamaz kasdî davranışlarına Anadoluda kilise ayinleri ile misyonerlik faaliyetlerine biz niçin göz yumuyoruz.
Kırgızistan’da 1000 den fazla katolik ve protestan kiliseleri açıldığını, Kazakistan ve Kırgızistan müslüman Türkünün %5 inin hıristiyan olduğunu haber programlarından öğreniyoruz.
A.B. anayasasına başta Fransa ve Hollanda hayır derken Türkiyeli büyükler 29 Ekim 2004 Cumhuriyet’in yıldönümünde Roma’ya çağırılıp Papa’nın heykeli önünde anayasalarını kabul etme taahhüdünde bulundu. Yeni Papa 16. Benedikt’in çağrısı ile, Fener Rum patriğinin birleşmeye “Tanrı’ya karşı bir ödev” diyerek yanaşması, bu Tanrı ödevinde ise Protestanların ve diğer hıristiyanların dışarıda bırakılması yeni bir haçlı siyaseti değil midir?
1960’lı yıllarda Kıbrıs’ta, EOKA cıların başlattığı ENOSİS davası ve katliamlar, Rusların kominizm aldatmacası ile Kafkaslardaki Türk haklarına ve Orta Asya’daki Türk soydaşlarımıza yaptıkları insanlık dışı sürgün ve katliamlar, Batı Trakya, Bulgaristan, Bosna’daki zulüm ve katliamlar, son yıllarda Karabağ işgali ile sürgünler ve Kerkük Türklerinin acıları biz Türk milletini sarsarken, bütün bunları görmezden gelen Dünya, adalet, insan hakları, demokrasi savunucusu ülkeler, sözde Ermeni soykırımı iddialarına parlâmentolarında karar çıkarmak için adeta yarışır oldular. HEDEF TÜRK VE TÜRK COĞRAFYALARI değilse bu uygulamalara ne anlam vereceğiz.
Yüz yıldır müdafaa sürecinde olan Türkler, Ziya Gökalp’in, H. Nihal Atsız’ın, Başbuğ Atatürk’ün, Gaspıralı İsmail’in hedeflerini gerçekleştirmek için hâlâ hamle yapamaz durumda.
Bazen sis dağılıyor, uzağı göremesek de yakınlarımızdaki mandacı ve menfaat öncelikli ticaret birliklerini, A.B. fonlarından nemalanan vakıf ve dernekleri, P.K.K destekçilerini, şeriat devleti özlemi duyanları seçip not alabiliyoruz. Yine de sis tam dağılmadığından kimlerin kimlerle şer ittifakları yaptığını tam belirliyemiyoruz. Anlaşılan o ki A.B. dayatmaları ile veya A.B.D’yi arkalarına alarak emellerine daha çabuk ulaşacaklarına ikna edilmiş olanlar epey fazla. Bunlara hortumcular ile Türkiyelilik, mozayık söylevlerinde bulunanları ve diğer dinleri islâmla bir tutup misyonerlerin işini kolaylaştıranları da eklersek Türk milletinin işi oldukça zorlaşıyor.
İncirlik bataklığı kurutulamadı, P.K.K’ya lojistik destek verildiği ve peşmergelerin eğitilip kuzey Irak’ta görevlendirildiğini öğreniyoruz, Irak işgali ile tapu dairesi, nüfus müdürlükleri yağmalanıp, Irak Türk’ü devre dışı bırakıldı, iki kürt liderden biri devlet başkanı diğeri federasyon başkanı oldu. Yeni devletin polisi ile askerinin çoğunun İ.K.Y.B veya İ.K.D.P üyesi olduklarını basından okuyoruz. Irak Kürtleri merkez bankası kurup para basıyorlarmış, istihbarat teşkilatlarını kurup tutuklamalar yapıyorlarmış, gazete beyanatlarından öğrendiğimize göre Türk güvenlik güçleri ve ilgililer izliyorlarmış.
Son aylarda ülkemizi zora sokacak toplantı teşebbüsleri yanı sıra devlete karşı suç işleyenlerle devletimiz temsilcilerinin görüşmeler yaptıklarını, örgüt ve federasyon isteyen bez parçaları ile gösterilere şahit olduk, Yetişen yeni nesiller neden az duyarlı, Atatürk’ün öğretmenleri azalıyor mu?. Bundan sonraki nesilleri yetiştirecek Türk öğretmenlerine çok görev düşeceğine şüphe yok.
Sislerin içinden çıkmayı başardığımızda neler göreceğiz, Çanakkale önlerine yine mi gelecekler?, Bu milletin bağrından Yahya Çavuşlar, Seyit Onbaşılar, Yarbay Mustafa Kemaller, dün olduğu gibi yine çıkacaktır.
Ya İstiklâl ya ölüm diyenler hep var olacaktır, belki Avrupalı kâhinler Atilla’nın torununun çıkacağını bildiklerinden tedbir almaya çalışıyorlardır. Bizim için gerekli olan Türklük gurur ve şuurunu taşıyan yeni nesiller yetiştirip, Türk tarihi ve kültürünü tanıtıp, Türk varlığının ilelebet devamını sağlamak ve Türk’ü dünya gücü yapma yolunda mücadele etmektir.



