Ana Sayfa 1998-2012 Rüşvet ve Yolsuzluk

Rüşvet ve Yolsuzluk

Son zamanlarda basına yansıyan rüşvet ve yolsuzluk olaylarının sayısında ve boyutlarında büyük artışlar var. Bir habere göre Türkiye, dünya yolsuzluk ve rüşvet liginde ikinci sırada yer alıyor.

Rüşvet ve yolsuzluklar ile ilgili özet bilgiler ve rakamlar şöyle:

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF)’na devredilen 19 bankadaki yolsuzlukların malî portesi 10 milyar dolar. TSMF’na devredilmesi için gerekli bütün şartlara sahip olan ve fakat mevzuat gereği ilişilemeyen devlet bankalarının zararı ise 25 milyar dolardır.

Beyaz enerji, paraşüt, matador, kasırga, balina, bufalo, sağlık ve sis adı verilen operasyonlardaki yolsuzlukların tutarı kesin olarak bilinemiyor. 30 milyar dolar olarak tahmin ediliyor. Yakın geçmiş yıllardan hatırlanabilen diğer yolsuzluk olayları olan İSKİ, TBMM, Türk Hava Kurumu, İLKSAN, Maltepe ve Esenyurt Belediyeleri, İGDAŞ, AKBİL için söylenen rakamlar toplamı 15 milyar dolardır.

19 Şubat krizi, çıkar sağlayıcı işlemlerin denetlenmesi tartışmasından çıkmıştı. Kriz sebebiyle Türkiye’den kaçan yabancı sermayenin de 20 milyar dolar olduğu söyleniyor. Bu para da, rüşvet ve yolsuzluk kapsamında uğradığımız kayıplar arasında yer alır.

Bilinen ve yukarıda sıralanan rüşvet ve yolsuzluk olaylarının rakamla ifadesi 100 milyar dolardır. Bu para; vatanın imarına, halkın refahına sarf edilse idi, fert başına millî gelirimiz 4.600 dolara yükselirdi. Şu anda 2.200 dolar olarak tahmin edildiğine göre kaybımız, kişi başına 2.400 dolardır.

TANIM VE SONUÇLAR

Rüşvet; Bir görevlinin, görev ve yetkilerini kötüye kullanarak kendisine veya yakınlarına çıkar sağlaması olarak tanımlanabilir. Burada sözü edilen çıkar, para veya para ile ölçülebilir değerler olabileceği gibi, seyahat ve diğer zevklerin tatmini de olabilir. Çıkarlar, kanunun yapılmasını emrettiği işi yapmamak veya yapılmaması gereken işi yapmak suretiyle sağlanıyor.

Yolsuzluk ise; Devleti zarara uğratan her türlü uygulamalar olarak tanımlanabilir. Yetkileri kullanmak veya kötüye kullanmak, ihmal etmek suretiyle devletin uğradığı zararlar, yolsuzluk kapsamındadır.

Yolsuzluk ve rüşvet arasında yakın ilişki vardır. Her rüşvet olayında yolsuzluk vardır. Fakat her yolsuzlukta rüşvet olmayabilir.

Türk Ceza Kanunu; rüşveti, yolsuzluğu ve yetkileri kötüye kullanmayı, görev ihmalini devlet aleyhine işlenen suçlar olarak kabul eder. Kanunda, rüşvet alma ve verme suçları ayrı ayrı düzenlenmiştir.

Rüşvet ve yolsuzluk olaylarının yoğunlukla yaşanması, toplumun geleceği açısından endişe vericidir. Endişeleri artıran başka olaylar da yaşıyoruz. Bunlar, rüşvet ve yolsuzluklarla ilgili sorumsuz yazı, beyanat ve yorumlardır. Bunları dört grupta toplamak mümkündür.

1- Yolsuzlukların ve rüşvetin üzerine gidilecektir. Kökü kurutulacaktır. Faillerin elleri kırılacaktır.

2- Rüşvet ve yolsuzluk bizim içimize işlemiştir. Söküp atılamaz!

3- Ben bunları yıllardan beri söylüyorum, dinleyen yok.

4- Şurada, şu kadar yolsuzluk yapıldı. Devlet (veya halk) soyuluyor.

Dikkat edilirse; rüşvet konusunda yukarıda belirtilenlerden farklı bir şeyler söylenmiyor. Bir de halkın söyledikleri -konuştukları var. Onları da şöyle özetlemek mümkündür: “Rüşvet ve yolsuzluk olaylarının üzerine gidilmiyor. Tencere dibin kara, seninki benimkinden kara meselesi…”

Bu söylemlerin hepsi ağır tahribata yol açıyor. Tahribatın sonuçları şöyle açıklanabilir:

1- Güvensizlik ortamı oluşuyor. Mükellefler, ödemeleri gerektiği kadar vergi vermiyorlar.

2- Rüşvet ve yolsuzluk olayları ispat edilip failleri cezalandırılmıyor. Bu durumda:

2-1. Rüşvet, alan kişinin yanına kâr kalıyor.

2-2. İddialar mesnetsiz ise, temiz insanlar lekeleniyor. Başka bir iftiraya maruz kalmamak için memurlar aşırı titiz davranıyorlar, devlet çarkı işlemiyor veya çok ağır dönüyor.

2-3. Herkes alıyor, ben niye almayayım? düşüncesi yaygınlaşıyor. Gizli teşvik ortamı oluşuyor.

ÇARESİZ MİYİZ? HAYIR!

Rüşvet ve yolsuzluk, tedavisi olmayan bulaşıcı bir hastalık mı? Bulaşıcı olduğu kesin. Tedavisi olmadığı iddiaları ise geçersiz. Hastalık ve sebep olduğu kayıplar en aza indirilebilir. Hattâ tamamen önlenebilir de. Her şeyden önce şu hususu vurgulamakta yarar var. Hukukî, idarî ve malî hiçbir düzenleme yapılmasa bile rüşvet, yolsuzluk ve suistimaller önlenebilir. Bu kanaati pekiştiren pek çok olay, konu ile ilgilenenlerce bilinmektedir. En çarpıcı örneği, 2002 yılının ilk ayında yaşandı.

Hakkında çok sayıda ve kabarık yolsuzluk dosyaları bulunan bir üst düzey bürokrat için, dürüstlüğü herkesçe bilinen bir sayın bakan tarafından muhakeme izni verilmemektedir.

Temiz toplum oluşturmak için biri yekdiğerini tamamlayacak iki yol vardı: Hukuk ve eğitim. Önce hukuk yoluna bakalım: Adam, sıradan bir vatandaş iken; yaşayışı, malvarlığı ve giyimi ile dikkat çekemiyor. İmkânları bol bir mevkide; seçim veya tayinle geldikten sonra, birdenbire her şeyi değişiyor. Pahalı giyim kuşam, lüks aksesuarlar, gösterişli otomobiller, aşırı işret ve eğlence hayatı… Adam, bağıra bağıra ne mal olduğunu ilân ediyor. Mahkemeye sevk edildiğinde, delil yetersizliğinden takipsizlik kararı alabiliyor. Burada, iyi niyetle hazırlanmış bir “Nereden buldun kanunu”na ihtiyaç var. Kim ne derse desin, hukuk sistemimizde, bu amaçla hazırlanmış bir kanun yoktur. Bu yönde bir çalışma da yoktur.

Delillerin yetersiz olduğu noktada, özel jürilerden yararlanılabilir. Hukuk düzenimiz, jüri sistemine kapalıdır.

Yolsuzluklarla birlikte, yolsuzluk söylentilerini de en aza indirecek düzenlemelere ihtiyaç vardır. Bir çirkinliğin yoğun olarak yazılması, haber yapılması… olayın gerçek olması kadar tehlikelidir. Eskiler, “Şüyuu vukuundan beter” derlerdi. Yapılacak bir düzenleme ile, yolsuzlukla suçlanan şahıs, iddia sahibini ispata davet eder. İspat edilirse suçlanan, edilemez ise suçlayan mahkûm olur. Özetle; bildiği, gördüğü yolsuzluğu ispat edebilecek olan yazmalı, diğerleri susmalı.

Türkiyemizde denetim sistemi dağınıktır. Etkin ve caydırıcı değildir. Tüm denetim birimlerinin bir çatı altında toplanması ve bağımsız (fakat gerçek anlamda bağımsız) bir hüviyete kavuşturulması elzemdir. Böyle bir kurum, caydırıcı olabilir. Memurin Muhakemat Kanunu ile milletvekili dokunulmazlığının, kötüye kullanılmaları önleyici tarzda sınırlandırılarak yeniden düzenlenmesi şarttır.

Bütün dünya ülkelerinde siyaset “çok şey”dir. Bizde ise “her şey”dir. Siyaseti, normal tabanına oturtacak yeni bir Siyasî Partiler Kanunu ile Seçim Kanunu, yalnız yolsuzluk ve rüşvetin değil, başka rahatsızlıklarımızın da ilâcıdır.

Rüşvet ve yolsuzluğun eğitimle önlenmesi zaman alır. Fakat en emin yoldur. Rüşvet-hırsızlık ilişkisinin şuurlara yerleştirilmesi, haram-helâl kavramlarının belletilmesi, perhizkâr ve hak ettikleri ile yetinen insanlar yetiştirilmesi hiç de zor değildir. Hedef; millî ve mânevî değerlerimize perçinli bir nesil yetiştirmek olmalı. Böyleler, milletimiz içerisinde vardır. Sayıları hiç de az değildir. Ne yazık ki siyasî sistem, onların önünde aşılmaz engeller gibi durmaktadır.
 

Orkun'dan Seçmeler