Ana Sayfa 1998-2012 Osmanlı döneminde dış borçlar

Osmanlı döneminde dış borçlar

BİR devlet, gelirleri ile giderlerini karşılayamıyorsa, borç alır. Borçlar, iç ve dış kaynaklardan olmak üzere alınabilir. Her iki şekildeki borçlanmanın devlete getirdiği bir yük vardır. O yüke ekonomi dilinde faiz deniliyor.

Borç olarak alınan para ile yapılan işten elde edilen gelir, ödenecek faizden çok ise… devlet, borç alma işinden kârlı çıkar. Başa baş durumlarda bile başarı vardır. Şayet elde edilen gelir, faizleri karşılamıyorsa, tehlikeli bir durum söz konusudur. Hele, alınan borçlarla gelir getirici işler yapılmak yerine; devlette çalışan memur ve işçilere ücret olarak veriliyor veya makam araçlarında sarf edilen akaryakıt bedelleri ödeniyorsa, korkunç felâketlerle sonuçlanacak gelişmelerin eşiğine gelinmiştir.

Devlet, borçlanmak mecburiyetinde kalınca tercihi ne olacaktır? İç borçlanma mı, dış borçlanma mı? Yatırım projelerini destekleyecek iç tasarruf miktarı yeterli ise birinci yol uygundur. Değilse, ikinci yola girilir. İkinci yol ile, ekonomideki mevcut kaynaklara yenisi eklenir ve döviz cinsinden ödemeler için kolaylıklar sağlanmış olur.

OSMANLI DEVLETİ’NDE İLK BORÇLANMA

Osmanlı Devleti’nde ilk borçlanma ihtiyacı, 8 Nisan 1783 tarihinde Rusların Kırım’ı işgal ve ilhak etmelerinden sonra gündeme geldi. Osmanlı maliyesinde yaşanan kriz, halk tarafından öğrenilince kamuoyu, telâşlı ve endişeli bir bekleyişe girdi. Osmanlı maliyecileri Sultan Birinci Abdülhamid Han’ı, dış borçlanmaya ikna edemediler. Ondan sonraki padişah Sultan Üçüncü Selim Han, 7 Nisan 1789’da tahta oturduğunda, karşılaştığı ilk problem, hazinenin perişan hâli oldu. Avrupa devletlerinden borç para alma fikri yeni padişaha da arz edildi. Böyle bir uygulama geçmişte olmayınca, karar vermekte zorlanıldı. Yabancı ve üstelik gayrimüslim devletlerden birine borçlanılması fikri, korkunç bir düşünce olarak algılandı. Şartlar, borçlanmayı kaçınılmaz hâle getirince; başlangıçta düşünülen Fransa, Hollanda ve İspanya yerine, Müslüman ülkeler olan Cezayir, Tunus ve Fas beyliklerine borçlanılması, en az zararlı uygulama olarak görüldü. Onların borç verecek güçte olmadığı anlaşılınca, yeni bir arayış dönemi başladı. Bir karara varılamadan Sultan Üçüncü Selim Han’ın 18 yıl, 5 ay, 27 günlük saltanatı sona erdirildi. Ardından aynı şekilde Sultan Dördüncü Mustafa Han’ın 1 yıl 2 ay süren saltanat dönemi de bitirildi. 28 Temmuz 1808 tarihinde Sultan İkinci Mahmud Han tahta oturunca, borçlanmak için İngiltere nezdinde teşebbüste bulunuldu. Yine sonuç alınamadı. Yıllar böylece akıp gitti.

ÖNCE RED, SONRA KABUL

1 Temmuz 1839 tarihinde Osmanlı tahtına Sultan Abdülmecid Han geçti. 3 Kasım 1839 tarihinde Tanzimat Fermanı olarak da anılan Gülhane Hatt-ı Hümâyunu’nu hazırlayan Mustafa Reşid Paşa ekibi, 16 Ağustos 1838 tarihinde imzaladıkları Baltalimanı Ticaret Sözleşmesi’nden sağlanacak olumlu sonuçlarla hazinenin düzene girebileceği ümidinde idiler. Fakat sözleşme Osmanlı Devleti’nde yalnız hazinenin değil, sanayi ve ticaretin de çöküşüne yol açtı. 1850 yılına gelindiğinde artık bıçak kemiğe dayanmıştı. Borç alma konusu Meclis-i Vâlâ’da görüşüldü. Meclis; olağanüstü hâllerde veya memleketin bayındırlık işlerinde kullanılmak üzere dışarıdan borç alınabileceğini kararlaştırdı. Tesâdüf (?!) bu ya, o sıralarda Avrupa’daki büyük devletler de, askerî ve siyasî fetihlerin pahalıya mal olduğunu, iktisadî ve malî fetihlerin daha kolay ve çağdaş bir yöntem olarak tercih edilmesi gerektiği kanaatine varmışlardı. Bu devletler; merkezleri Paris’te ve Londra’da bulunan iki banka ile anlaşıp Osmanlı Devletine 260.000 lira borç verilmesini kararlaştırdılar. Sözleşme imzalandı.

O dönemde; (günümüzde medya, daha önce basın, ondan önce de matbuat olarak anılan) Dördüncü Kuvvet yoktu. Eleştiri ve uyarı görevini vatansever paşalar yerine getirdiler. Padişaha; Pederiniz iki defa Rusya ile savaştı. Çok askerî seferler düzenledi, bunca gaileler geçirdi, dışarıdan borç para almadı. Sizin döneminiz savaşsız geçmektedir. Borçlanmaya gerek var mıydı? diye sordular. Etkili oldukları belli oluyordu. Batıcı Mustafa Reşid Paşa, Fransa’ya büyükelçi olarak gitmişti. İşbaşında bulunan adamları, padişahı ikna etmek için çok çalıştılar. Sultan Abdülmecid Han kararını bildirdi: Ben devleti, benden önceki padişah Cennet-mekân babamdan nasıl devraldı isem, benden sonrakine de aynı şekilde devredeceğim. Bu karar üzerine, hazine 22.000 lira zararı üstlendi ve borç sözleşmesi iptal edildi.

1854’te başlayan Osmanlı-Rus Savaşı sırasında ve sonrasında, moraller bozulup ümitler azalınca, dış borçlanma düşüncesi karşısındaki direnç kırılmıştı. Padişah, verdiği sözü unutmak mecburiyetinde kaldı. 24 Ağustos 1854 tarihinde yeni bir sözleşme imzalandı. Sözleşme ile Osmanlı Devleti 330.000 lira borç aldı. Bunun birinci dilimi olarak 240.000 lira ödendi. Ödenen paradan devletin kasasına giren miktar 130.000 liradır. Rakam küçümsenmemeli. O dönemde 1 dolar 1 kuruş ve Osmanlı Devleti’nin bütçesi de 1.800.000 Lira idi.

ŞARTLAR AĞIR, SONUÇLAR FELÂKET

Bu ağır şartlara rağmen Osmanlı Devleti borç alabilmek için Mısır Valiliğinden gelecek olan vergileri rehin olarak göstermiş, devletin valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa, bir anlamda Osmanlı Devleti’ne kefil olmuştu.

Bu para, 1853 – 1856 yılları arasındaki Kırım Savaşı’nın daha başında eridi. İkinci dilimdeki 90.000 lira da alınıp bitirildikten sonra 1855 yılında Mısır Valiliğinde serbest kalan vergiler ile Suriye ve İzmir gümrüklerinin vergileri teminat gösterilerek 545.000 lira alındı. Eski borçların ana para ve faizlerini ödeyebilmek için 1858 yılında yeniden borçlanıldı. Daha 1859’a yeni girilmişti ki yeni bir borçlanma ihtiyacı gündeme geldi. Talep İngiltere’ye iletildiğinde İngiliz Elçisi, Bab-ı Âli hükümetine şu tavsiyede bulundu: Vereceğimiz borcu ödeyebilmeniz için hazinenizin gelirini artırmak mecburiyetindesiniz. Bunun için Avrupalıların düşünce ve tecrübelerinden yararlanmalısınız. (Bu sözün, maliyenizi yabancı uzmanlara teslim edin! Anlamından başka bir şekilde yorumlanıp yorumlanmayacağının takdiri okuyucuya aittir.)

Bâb-ı Âli, ağırlığına rağmen bu şartları kabul edip 1860 yılında borçlanma talebinde bulununca; İngiliz hükûmeti, şu yeni şartları dayattı: 1-Devlete ait araziler, Osmanlı tabasına uygulanan şartlarla yabancılara da satılmalıdır. 2- Osmanlı Devleti’ndeki vakıf sistemi kaldırılmalıdır. 3- Osmanlı Devleti’nin maliyesinin kontrolü için milletlerarası bir komisyon kurulmalıdır.

Vatanseverlerin baskıları sebebiyle Bâb-ı Âli, bu şartları kabul etmedi. Karşı teklifimiz de Avrupalılar tarafından uygun görülmedi.

BORÇLAR ZİNCİRİ VE İFLÂS

1860 sonbaharına gelindiğinde Osmanlı Devleti’nin hemen ödemesi gereken dış borç miktarı 900.000 Osmanlı Lirası idi. Ayrıca İstanbul bankerlerine 1.800.000 lirayı bulan borç stoku vardı. Bunların nasıl ödenileceği kara kara düşünülürken Lübnan ve Şam’da isyanlar çıktı. Bosna-Hersek ve Karadağ’da ayaklanmalar başladı. 1862 yılına gelindiğinde İngilizlerin üç şartı belli belirsiz ölçüde değiştirilerek kabul edildi ve 8.800.000 Osmanlı lirası tutarında borçlanıldı. 1863, 1865, 1869, 1870, 1871, 1872, 1873 ve 1874’te yeniden ve başlangıcından itibaren 15. defa borçlanıldı.

1875’e gelindiğinde artık borçlanmanın da çözüm olmadığı anlaşıldığından 30 Ekim 1875 tarihinde moratoryum(1) ilân edildi. 20 Aralık 1881’de, Muharrem Kararnâmesi olarak da anılan Düyun-u Umumiye(2) kararnâmesi yayınlandı, Osmanlı Maliyesi’ne el konuldu. Bir taraftan borçlar ödenirken bir taraftan da borçlanmalar 1912 yılına kadar tekrarlandı. 1880’lerde Balkanlarda başlatılan isyanlar 1912 Balkan savaşlarına kadar devam ettirildi. Balkan savaşları bağımsızlık tanınması ile sona erdirilebildi. Hemen ardından Birinci Dünya Savaşı’na girmek mecburiyetinde bırakıldık. Ve o bitmeden Kurtuluş Savaşı…

622 yıl hüküm süren haşmetli cihan devleti böylece bitirildi.

Osmanlı Devleti’nin çöküşünü yalnızca dış borçlarla ilişkilendirmek ne kadar noksan bir değerlendirme ise, dış borçların etkisi olmadığını iddia etmek de o kadar hatalıdır.

(Cumhuriyet dönemindeki borçlanmalar, gelecek sayıda ele alınacaktır.)

AÇIKLAMALAR

1- Moratoryum: Olağanüstü durumlarda devletin borçlarını ertelemesi.

2- Düyun-u Umumiye: Osmanlı Devleti’nin borçlarının ödenmesi için oluşturulan kurul. Kurulun 7 üyesi vardı: İkisi Türk, diğerleri; Fransız, İngiliz, Alman, Avusturyalı ve İtalyan’dı. Kurulun başkanlığını yalnızca Fransa veya İngiltere’yi temsil eden üye yapabiliyordu.

 

Orkun'dan Seçmeler