Ana Sayfa 1998-2012 Osman Turan

Osman Turan

Türk tarih biliminin, Türk düşüncesinin doruklarından olan Prof. Dr. Osman Turan, Türklüğe ve Türkçülüğe gönülden bağlı, komünizme amansız düşman bir ülkücü idi. On yıl da Türk siyaset hayatında yer aldı. Millî, manevî ve ilmî konulardaki eser ve yayınları ile haklı bir ün kazandı. Dürüst, cesur, özü sözü doğru seçkin bir Türk aydını idi.

* * *

1914 yılında Trabzon ilinin Çaykara ilçesine bağlı Soğanlı köyünde doğdu. Hasan Ağa ile Şahsenem Hanımın 3. çocuğu idi.

Yoksul bir ailenin çocuğu olarak öğrenim hayatı zorluklar içinde geçti. İlkokulu Çaykara’da, ortaokulu Bayburt’ta bitirdi. Liseyi Trabzon ve Ankara’da okuyarak tamamladı. 1935’de, kendisini bir sınavda tanıyan ve takdir eden Fuat Köprülü’nün yönlendirmesi ile, Ankara’da o yıl açılmış olan Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin ilk öğrencilerinden biri oldu. Ça-lışkanlığı ile seçkinleşen bir öğrenci olarak Fakültenin Tarih Bölümünü 1940 yılında tamamladı.

Ardından, mezun olduğu Bölüm’ün ‘ilmî yardımcı’lığına alındı. Büyük bir çabuklukla hazırladığı “On iki hayvanlı Türk Takvimi” konulu tezi ile DTCF’nin ‘doktor’ sanını kazanan ilk öğretim elemanı oldu (10.11.1941). 24.08.1942’de asistanlığa atandı. ‘Orta zamanlar Türk devletlerinde Türkçe ünvanlar’ konulu tezi ile ‘doçent’ oldu (03.12.1943). ‘Profesör’lüğe ise 1951 yılında yükseltildi. 1954 yılında seçildiği Trabzon milletvekilliği 27 Mayıs 1960’daki darbe ile son buldu. Ardından Yassıada’ya götürüldü ve 16.5 aylık yargılama ve tutukluluktan sonra özgürlüğüne kavuştu. Fakat kendisine yönelik zulüm bununla kalmadı. DTCF’deki profesörlük görevine dönmek için yaptığı başvurular ve girişimler, açıp kazandığı dâvalara rağmen, karşılıksız bırakıldı. O da, beş yıllık ‘işsizlik’ten sonra, siyasete dönerek 1965’te yeniden milletvekili seçildi. Bu görevinin sona erdiği 1969’da hocalığa dönme isteği yine reddedildi. O dönemdeki milletve-killerine şimdikilere sağlanan ayrıcalıklar tanınmadığı için, hakkı olan kadro aylığının çok altında olan ‘açık aylığı’nı alarak sürdürdüğü ‘işsiz memurluk’tan 01.05.1972’de emekliye ayrılarak Istanbul’a yerleşti ve bilimsel çalışmalarını evinde sürdürdü. 17 Ocak 1978’de geçirdiği bir beyin kanaması sonucunda Istanbul’da uçmağa vardı. Silivri Mezarlığında gömülüdür.

* * *

Prof. Dr. Osman Turan ile 1954 yılında tanıştım. Ankara’daki tarihî Türk Ocağı yapısının ‘intifa hakkı’ o yıl Türk Ocaklarına verilmiş, Turan Hoca da Ankara Türk Ocağı’nın Başkanlığına seçilmişti. O büyük yapıda yönetime yardımcı bir görevliler kadrosu oluşturulmasına karar verilmiş, görevli alınmasına girişilmişti. O sırada ben, Vakıflar Genel Müdürlüğünün saymanlık biriminde görevli idim. Şimdi kim olduğunu hatırlayamadığım ülküdeşlerimden biri beni arayarak, Ankara Türk Ocağı’nın ‘ayniyat saymanlığı’ işini yürütecek bir görevli aradığını, yöneticilere benim tavsiye edildiğimi, kabul edersem orada hemen göreve başlayabileceğimi bildirdi. Teklifi hemen kabu l ettim. Çünkü hem ülküme uygun bir kurumda çalışacak hem de daha iyi bir aylık alacaktım. Önce Türk Ocağı’ndaki göreve atamamı yaptırdım. Ardından da Vakıflar’daki görevimden ayrıldım. İşe başladıktan sonra Ocak yöneticileri ile, en başta da Osman Turan Hoca ile tanıştım. O sırada milletvekili olduğu için Ocağa, genellikle öğle sonlarında geliyordu. Çoklukla yanında bir veya birkaç arkadaşı bulunurdu. Ondan dolayı kendisi ile sık görüşmek mümkün olamıyordu. Fakat iş bitiminde durum uygun olduğunda odasına girer, sohbetlerini dinlerdim. 1956’da Ocak’taki görevimden ayrılıp, Türkçü ağabeylerin tensibi ile, Hür Basım ve Yayınevi’nin yöneticiliğine geçmiştim. Hoca 1958’de yapılan Kurultay’da, Merkezi Ankara’ya alınan Türk Ocakları’nın Genel Başkanlığı’na seçildi. Aynı yılda ben de Ankara Türk Ocağı’nın Yönetim Kurulu’nun üyesi olmuştum. Böylece, birlikte çalışmamız 1960 yılı Mayıs ayının sonuna kadar sürdü.

27 Mayıs darbesinden sonra Hoca’yı, öteki DP milletvekilleri ile birlikte tutuklayıp Yassıada’ya gönderdiler. O olayın ardından Ocak Genel Merkezinde de bir iç darbe gerçekleştirildi. Hoca, ‘gayrı meşrû’ yollarla, alelacele Genel Başkanlıktan ve ‘Merkez Heyeti üyeliği’nden alındı (Türk Ocakları, başkanları O. Turan gibi Yassıada’ya götürülmesine rağmen kongreye kadar görevine dokunulmayan, o zamanın gözde kurumlarından Vefa Spor Kulübü kadar bile olamamıştı). Bunun üzerine oluşumu değiştirilen Genel Merkez yönetimi ile Ankara Türk Ocağı yönetimi arasında anılması bile utandırıcı gerginlikler yaşandı. Biz Osman Turan Hoca’ya uygulanan işlemi Türk ahlâkına, Ocaklılığa ve Türkçülüğe uygun bulmuyor, protesto ediyorduk. O mücadelemiz Zeki Sofuoğlu’nun başkanlığındaki Yönetim Kurulumuzun görevden alınması ile sonuçlandı.1

Yassıada’dan dönüşünden sonraki ‘zarurî işsizlik’ döneminde, 1965’teki ikinci milletvekilliği ve 1968’deki ikinci Türk Ocakları Genel Başkanlığı sırasında kendisi ile görüşemedik. Daha sonra da Istanbul’a göçtü. Böylece, Hoca ile görüşebilme umudumuz mahşere kaldı.

* * *

Türkçülüğe yürekten bağlı olan Osman Turan, bütün çalışmalarında ve eserlerinde bu bağlılığı ortaya koyardı. İncelediği bilimsel belgeleri Türklük ve Türkçülük süzgecinden geçirerek irdeler, değerlendirmelerini onlara göre yapardı. Düşünce verimi eserlerinde de, bunlar yanında manevî değerlere büyük ağırlık verirdi. İyi bir ‘Müslüman Türk’ idi.

Hoca, Atsız Beğ’e derin bir sevgi ve saygı duyardı. Onunla ilişkilerini hayatı boyunca hiç aksatmadı. Bu ilişkiler içinde iki olay anılmağa değer. Bunların biri, Atsız’ın, Osman Turan’ı ‘bakanlık emri’ne aldıran ziyareti-dir: Atsız Beğ, Sabahattin Ali ile olan dâvası için gittiği Ankara’da 03 Mayıs 1944 günü O. Turan Beği DTCF’de ziyaret etmişti. Bu ziyaretten tedirgin olan Fakülte yönetiminin duyurması üzerine Osman Turan, Millî Eğitim Bakanı Hasan-Âli Yücel tarafından 04.05.1944’de ‘bakanlık emri’ne alındı.2 Bu ceza 30.11.1944’e kadar, 6 ay 26 gün sürdü. İkinci olay, Atsız Beğ’in, Osman Turan’ı evlendirme çabasıdır. Affedilip yurda dönen Osmanlı hanedanı mensupları ile yakın ilişkisi olan Atsız Beğ, Osman Turan Beğin Sultan II. Abdülhamid Hân’ın torunu olan Emine Satıa Sultan ile tanışmasına ve 20 Aralık 1956’da evlenmelerine yardımcı ve vesile olmuştu.

Prof. Dr. Osman Turan’ın öğretim üyeliğini ve bilimsel çalışmalarını bırakıp siyasete atılmasını hoş karşılamayanlardan biri de bendim. Siyaset hayatı Onun mizacına uygun değildi. O dürüst, siyasetin öngördüğü bir takım cambazlıklara katlanamaz, gerektirdiği eğilmelere göre esneklik gösteremez yapıda bir insandı. Karşılaştığı ve engelleyemediği olumsuzluklar onu üzer ve yıpratırdı. Fakat hemşehrilerinin ısrarı karşısında istemeyerek o yola girdi. 1954 ve 1957 seçimlerinde DP’den Trabzon milletvekili oldu. Bu dönemde Adnan Menderes’le ters düştü. Yürütülen politikaları her ortamda eleştirdi. Partiden çıkarılmasına ramak kalmışken 27 Mayıs 1960 darbesi gerçekleştirildi. O, nasıl vefalı bir insan olduğunu Yassıada dâvası duruşmaları sırasında DP’yi ve önderlerini savunarak gösterdi. 1965’de AP adayı olarak seçildiği ikinci Trabzon milletvekilliği döneminde de, Partinin Genel Başkan yardımcılığına kadar yükseldiği hâlde Süleyman Demirel’e ters düşmekten kurtulamadı. Böylece siyaset serüveni 1969’da son buldu. Bu on yıllık siyaset serüveninin zararı Hoca’nın kendisine olduğu kadar Türk bilim ve öğretim hayatına oldu: Yüzlerce tarih öğrencisi onun bilgisinden, yol göstericiliğinden yoksun kaldı. Sanırım, tasarladığı pek çok bilim çalışmasını da o yüzden gerçekleştiremedi.

Osman Turan Hoca, çok gözü pek ve sözünü sakınmaz bir insandı. Yassıada’da tutuklu bulunduğu sırada, koğuşları gezerken ayakta karşılamadığı için kendisine ağır sözler söyleyen Zındancıbaşı Albay Tarık Güryay’a hakettiği cevabı vermiş, onun tokatına da misli ile karşılık vermişti. Hayatı boyunca verdiği, mücadelelerde de buna benzer birçok olaylar vardı. Eşit şartlarda yapılmayan bu mücadelelerde yenilse bile aslâ boyun eğmemiş, yenilginin yarattığı zorluklara tevekkül ile katlanmıştı. Bu eğilmez karakteri Onu, hayatının her evresinde zorluk ve sıkıntılarla karşı karşıya bırakmıştı.

Bilinçli bir komünizm düşmanı idi. 1940’lı yıllarda Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ne musallat olan aşırı solcu hocalarla kıyasıya mücadele etmekle kalmayıp komünizmin içyüzünü açıklayan yayınlar yaptı. Sanırım 1948’de sebep ve gerekçe gösterilmeden Türk Tarih Kurumu üyeliğinden çıkarılışında ve milletvekilliği dönemlerinden sonraki yasal başvurularına rağmen DTCF’de görev verilmeyişinde bu mücadelelerin muhataplarında uyandırdığı öç alma ve kıskançlık duygularının etkisi olmalıydı.

Osman Turan, Türk Kültür Derneği ve Türk Ocağı dışındaki derneklere üye olmadı. Ankara Türk Ocağı ve Türk Ocakları Genel Merkezi Onun başkanlığında çok başarılı hizmet dönemleri (1954-60); Türk yurdu dergisi de 1958-60 yıllarında çok verimli ve nitelikli bir yayın dönemi yaşadı.

Çok çalışkan ve verimli bir bilim-düşünce adamı olan Prof. Dr. Turan, Selçuklu dönemi Türk tarihinin rakipsiz uzmanı idi. Yaşamak zorunda bırakıldığı çok olumsuz şartlarda bile çalışmalarını bırakmadı. Çabalarını uçmağa varışına kadar, aralıksız sürdürdü. Yayınlanan 20 kitap ve kitapçığı, Belleten, Türkiyat mecmuası, İslâm ansiklopedisi, A.Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi dergisi gibi bilim yayınlarında çıkan birçok bilimsel yazısı ile başta Türk yurdu olmak üzere değişik dergilerde ve Zafer, Yeni İstanbul gibi gazetelerde çıkan popüler-siyasî yazıları ve baş yazıları bunların kanıtıdır. Tarih konulu eserleri; On iki hayvanlı Türk Takvimi (1941), Orta zaman Türk devletlerinde Türkçe ünvanlar (1944), Türkiye Selçukluları hakkında tarihî vesikalar : Metin, tercüme ve araştırmalar (1958, 2.bs. 1988), İstanbul’un fethinden önce yazılmış tarihî takvimler (1954, 2.bs. 1984), Selçuklular tarihi ve Türk-İslâm medeniyeti (1965, 4.bs. 1993), Türk cihan hâkimiyeti mefkûresi tarihi (1969, 6.bs. 1993), Selçuklular zamanında Türkiye (1971, 4.bs. 1994), Selçuklular ve İslâmiyet (1971, 3.bs. 1993), Doğu Anadolu Türk devletleri tarihi (1973, 3.bs. 1993), Türkler Anadolu’da (1963). Tarihî eser çevirileri; Müsâmeretü’l-Ahbâr = Moğollar zamanında Türkiye Selçukluları tarihi, Kerimü’d-din Mahmud bin Mehmed’den (1944, 2.bs. 1984), Tarihî kronolojinin esasları, Türk takvimi kesimi eklenerek E. Cavaignac’tan (1954). Düşünce verimi eserleri; Türkiye’de manevî buhran : Din ve lâiklik (1964, 3.bs. 1993), Türkiye’de komünizmin kaynakları (1964), Türkiye’de komünizmin kaynakları ve kültür ihtilâli (1967, 4.bs. 1980), Türkiye’de siyasî buhranın kaynakları (1964, 3.bs. 1994), Vatanda gurbet (1980), Tarih akışı içinde din ve medeniyet (1980).

Prof. Dr. Osman Turan’ın hayatını ve eserlerini irdeleyen iki de kitap yayınlandı. Bunların ilki Ali Birinci’nin Osman Turan (Ankara: Alternatif, 2003); ikincisi Nevzat Topal’ın Prof. Dr. Osman Turan,1914-1978 : Hayatı ve eserleri (Ankara: Türk Yurdu, 2004)’dir.

Türkçülüğe yürekten bağlı olan Osman Turan, bütün

çalışmalarında ve eserlerinde bu bağlılığı ortaya koyardı.

İncelediği bilimsel belgeleri Türklük ve Türkçülük

süzgecinden geçirerek

irdeler, değerlendirmelerini onlara göre yapardı. Düşünce

verimi eserlerinde de, bunlar yanında manevî değerlere

büyük ağırlık verirdi. İyi bir ‘Müslüman Türk’ idi.

DİPNOTLARI

1- Osman Turan’ı Türk Ocağı’ndan uzaklaştırmaya yönelik bu çirkin olay beni çok etkiledi. Ona uygulanan uygunsuz işlemleri bir Türkçü olarak içime sindiremedim. Bunun sonucu olarak yirmi yıl süreyle ülkücü çalışmaları uzaktan izledim. Türkçü etkinliklere katılma gücünü ancak 1980’lerde bulabildim.

2- O yıllarda özerkliği bulunmayan yüksek öğretim kurumları Millî Eğitim Bakanlığına bağlı bulunuyordu.

 

Orkun'dan Seçmeler