Ana Sayfa 1998-2012 “Ne mutlu Türk’üm diyene”

“Ne mutlu Türk’üm diyene”

BİZ Türkiye Türkleri olarak büyük Atatürk’ün bu tarihî sözünü gayet iyi biliriz. İçimizden, azınlıkta ve genelde sol eğilimli olan bazı kişiler ile, son zamanlarda sayıları artan cemaatçı-islâmcı kişiler ve ayrılıkçılar “Türk’üm!” demekten hoşlanmıyorlar ve onun yerine “Türkiyeli’yim!” sloganını yeğliyorlar. Ve çok acı ve düşündürücüdür ki şu anda lâik demokratik Türkiye Cumhuriyeti, gerçek kuruluş mantık ve espirisine uygun çalışan ve bunu bazen üstü kapalı (onların kutsal dili Arapça ile “takıyye”) olarak ve bazen de alenen ve/veya davranışları ile dile getiren Atatürk karşıtı bir zihniyetin egemenliği altındadır ve bu zihniyetin sahipleri “…Türk’üm!” demeyi değil fakat “…Türkiyeli’yim!” demeyi bilerek yeğlemektedir. Atatürk İlke ve İnkılâplarına en başta sahip çıkma tarihî sorumluluğunda olması gereken biz Türkçülerin bu çok tehlikeli harekete karşı pasif tutumu bana göre çok utandırıcıdır1.

Başbakanın İran gezisine gazeteci olarak katılan Cumhuriyet Kızı Balçiçek Pamir’ın “Ört başını” adlı bir yazısı 29 Temmuz 2004’te Sabah’ta yayınlandı. Bilindiği gibi, yağmurdan kaçarken doluya tutulan, yani Şahlık’tan kurtulayım derken, katli vaciptir fetvasını pervasızca ve acımasızca verebilen en bağnaz, şekilci, dinsel bir totaliter rejimin idaresine giren ve bir türlü de bundan kurtulamayan doğu komşumuz İran’da çok katı bir baş örtme2 ve örtünme uygulaması vardır. Anlaşıldığına göre de cahil, ilkel, kendini bilmez bir erkek, gayet kültürlü ve bilgili bir kadına – onu kendi ilkel değerlendirmelerine göre yeteri kadar ve ölçüde örtünmemiş bulursa – küstahça müdahale edebilme ktedir. Düşünün, görgülü, kültürlü, olgun, eski bir deyim ile “tam bir hanımefendi” bir kadın icabında köşe başındaki bakkalın kaba saba, aptal, cahil çırağı tarafından kılık kıyafeti için uyarılıyor. Ve yine düşünün ki, o hanımefendinin ne kendisi ne de onun babası, erkek kardeşi veya oğlu veya kocası o kaba saba adama, “sen ne karışıyorsun!” diyebiliyor… Çünkü düzen dedirtmiyor3…

Konuyu dramatize etmek istemiyorum ama Nijerya’daki “recm olayları”nı da ve Suudî uygulamalarını da unutmayalım!

Bütün bu kadınlara yönelik şiddet olaylarının gerisinde kadının ikinci sınıf bir yaratık sayılması yatmaktadır. Ve Tek Tanrılı Dinler denilen, Musevîlik, İsevîlik ve Müslümanlıkta kadın ikinci sınıf bir yaratık sayılmaktadır. Kadının bariz şekilde ikinci sınıf sayıldığı (daha doğrusu yorumlandığı) din ise – Papa’nın son zamanki zırvalaması hariç4 – maalesef İslâm dinidir. Kadınların ikinci sınıf olarak yorumunda tabiî ki yorumlayanın kültür ve uygarlık düzeyi önemli bir rol oynamaktadır. Okumayan veya az okuyan, okudukları da tek düze ve Arap-Acem kaynaklı olanların yorumu kadını neredeyse köleleştirme yönünde olmaktadır. Dikkat olunursa yurdumuzda da kadına ikinci sınıf muamelesi yapan ve buna dinsel bir veche de veren kesim bu kesimdir. Kadınlara baskının gerisinde daima çok geri bir uygarlık düzeyi ve çok ilkel bir erkek egemenliği mantığı (veya mantıksızlığı) vardır15. Kadınlara reva görülen muameleden o toplumun uygarlık düzeyini ölçmek mümkündür. Tabiî bu bireysel düzeyde de böyledir. Bir erkeğin annesine, kız kardeşine, karısına ve kız çocuklarına, genelde karşıt cinse muamelesinden o kişinin dinsel saplantısını, uygarlık düzeyini anlamak mümkündür. O kişi okumuş da olabilir, ama adam olamadan…

Sabah gazetesinin 29 Temmuz sayılı nüshasında İran’da kadınlara uygulanan dayanılmaz ve çağdışı (daha doğrusu uygarlık ve insanlık dışı) muameleyi dile getiren ve kısa bir süre için de olsa gazetecilik görevini yapmak için zorba dinci rejimin öngördüğü tarzda giyinmek ve ayak takımı erkekler tarafından uyarılara ses çıkaramamak durumunda kalan Cumhuriyet Kızı Türk gazeteci, yazısının orta bir yerinde başlığa aldığım “…Ne mutlu Türküm diyene…” sözünün manasını İran’da anladığını ikrar ediyor ve yazısını da “…Bir kez daha Türk olduğum için mutluyum…” diye bitiriyor.

Türkçüler daima “…Türk kağanının yanında Ece oturur…” diye Türk Geleneği’nde kadının ikinci sınıf olmadığını sık sık dile getirirler. Gerçekten de İslâm’ın Türk yorumunda yani Türk Müslümanlığı’nda bu çarpık ve düzeysiz uygulama, yani kadını hor görme yoktur. Ve Türkiye şu anda Türk Müslümanlığı espirisindeki insanlara özlem duymaktadır. Atatürk yadigârı Lâik Türkiye Cumhuriyeti’nin kadınlara bakışı da zaten tarihî Türk geleneğinin teyidi ve devamıdır. Evet, bu sözün bilincinde olmak koşulu ile: Ne mutlu Türk’üm diyene…Ne mutlu lâik Türkiye Cumhuriyeti güvencesinde Türk Kadını olmaya..!

Not 1: Türk Dünyası Araştırma Vakfı’nın yayınladığı Tarih dergisinin haziran 1999 sayısında “Türk Dünyası 1. Kadın Kurultayı sonuç bildirgesi yayınlandı. Bildirgenin Genel Meseleler a bölümümde şöyle deniliyor: “Türk kadınları fizikî farklılıklarının zaruri kıldığı hâller dışında her açıdan erkeklerle eşittirler. Bu eşitliğe aykırı siyasî, hukukî ve sosyal hiçbir ayrımcılık kabul edilemez.” ç bölümünde ise şöyle deniliyor: “Kadının mahkûm ve mahpus, erkeğin alabildiğine hür olduğu bir dinî yorum asla Allah’ın adaletine uygun bulunamaz.”

Not 2: Bir Kurultay’da da Türk Kadınlarının çocuklarına Türkçe ad koyma kararı aldıklarını hatırlıyorum. Umarım kadınlarımız bu kararı unutmamışlar ve giderek artan ad kirlenmesini durdurmuşlardır…

DİPNOTLARI

1- Ben bir Türkçü Sağcı olarak doğrusu bu bakımdan solcuların yüzüne bakamıyorum!

2- Mantığını anlayamadım ama, yönetim saçın perçeminin gözükmesine ve makyaja göz yumuyormuş. Bizdeki başı çift ambalajlamaya mukabil demek ki Mollalar daha toleranslı!

3- Bugün Fatih ve Eyüp gibi semtlerin, poturlu, çember sakallı ve acaip kılıklı ve develer gibi sallana sallana yürüyen tipleri, yarın, gericiliğin hedeflediği sistemde en üst düzeydeki kimselerin eşlerini bile kabaca uyaracak ve belki de onlara bir şamar atacak! Tabiî ki asla yapamayacaklar, çünkü Bilge Kağan’ın ve onun modern versiyonu Atatürk’ün (yaş sınırı olmayan) gençliği var!

4- Papa 2’nci John Paul, kilise liderlerine yolladığı mektupta, feminist hareketlerin dünya toplumlarını tehdit ettiğine dikkat çekti. Mektupta “Feminizm kadınları annelik görev ve sorumluluklarını göz ardı etmeye, evleriyle yeterince ilgilenmemeye itiyor” denildi. Gazeteler 01.08.2004

5- Bunun gerisinde ayrıca eğitimsiz kalan veya bıraktırılan kadınlar da var. Kadının eğitim düzeyi düştükçe erkeğin baskısına uğramaktadır. Bakınız, Cumhuriyet, 07.08.2004 sayfa 3 sütun 1.

 

Orkun'dan Seçmeler