I. Dünya Savaşı dünya tarihinin gördüğü en önemli olaylardan biridir. Bu savaşın sonunda mağlûp ilân edilen Osmanlı Devleti ile galip devletler arasında 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi imzalanmış ve bu mütareke hükümlerine uyularak Osmanlı Devleti toprakları fiilen işgal edilmeye başlanmıştı.
Yunan Megalo İdeasının yakın hedeflerinden biri de Anadolu’nun en verimli yerlerinden olan Ege bölgesine sahip olmaktı. İngilizlerden aldığı cesaretle Yunanlıların maceracı Başbakanı Venizelos büyük Yunanistan hayâlini gerçekleştirmek amacı ile 15 Mayıs 1919’da ordularını İzmir’e çıkarttı.
Önemli bir mukavemetle karşılaşmayan Yunanlılar 31 Mayıstan itibaren işgallerini genişletmeye başladılar. Sırasıyla Manisa, Aydın, Turgutlu, Ayvalık ve Ödemiş işgal edildi. İşgallere karşı Ayvalık ve Ödemiş’te başlayan ilk direniş hareketleri ile Türk-Yunan savaşı da başlamış oluyordu.
Mondros Mütarekesi sonucunda başlayan işgal hareketleri ile Anadolu’da büyük bir karmaşa yaşanmaya başlandı. Hiçbir yerde dirlik ve düzenlik kalmamıştı. Savaş sırasında türeyen eşkiyalar her tarafta asayişi bozuyorlardı. Karadeniz kıyılarında da Rum çeteleri yerli halka zulmetmeye başlamıştı.
İşte bu hareketlere karşı, Türk milletinde uyanan bir ruh vardı. Bu ruh Kuvay-i Milliye ruhuydu. Millî İstiklâl dâvası da diyebileceğimiz bu ruh daha sonra bir direniş hareketi olarak kendini gösterecekti. Bu hareketin başında din adamları, fedakâr subaylar, milliyetçi aydınlar ve hamiyetli vatandaşlar vardı.
Yunanlıların İzmir’i işgalinden 8 gün sonra Türk ordusu ilk defa Ayvalık’ta düşman işgaline silâhla karşılıkta bulunmuştu. Millî Mücadelede Türk ordusu tarafından düşmana atılan ilk kurşun budur. Bu hareketi başlatan Albay Bekir Sami Bey ile Yarbay Ali Çetinkaya’yı Türk milleti hiçbir zaman unutmayacaktır.
Bu arada içlerinde Gönen ve Savaştepe’nin de bulunduğu Balıkesir vilâyetinin birçok bölgesi kısmen veya tamamen Yunan işgaline girecek ve bu işgaller Eylül 1922’ye kadar sürecektir.
Balıkesirimizde Yunan zulmünün diğer yerlere göre daha az görülmesi ve hissedilmesi burada ikamet eden Rum nüfusunun azlığı ve bu bölgenin diğer yerlere göre daha geç işgale uğramasındandır. Bu durum bizim önemli bir teselli kaynağımızdır.
Osmanlı Devleti’nin teslim mukavelesi sayılabilecek Mondros Mütarekesi henüz imzalanmadan 17 Ekim 1918’de Balıkesi r’de milletin kesin mücadele kararını haykıran bir ses duyulur. Merhum Hasan Basri Çantay tarafından çıkarılan SES gazetesi bütün milleti uyanık olmaya ve mücadeleye çağırır. Bu çağrı halkın en tedirgin olduğu böyle bir zamanda bir umut ışığı olmuştur. Bu gazete memleketin her tarafına gönderilir. Ve bu sesle milletimize kâbus gibi çöken tedirginlik yırtılır.
15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgali üzerine Balıkesir Belediyesine gönderilen telgraf bütün Balıkesirlileri hemen harekete geçirir. Balıkesir’in o zamanki idarecileri ve ileri gelenleri bugünkü Kuvay-i Milliye müzesinde bir toplantı yaparak mevcut durumu değerlendirirler. Toplantıya katılan Rum ve Ermeni vatandaşların temsilcileri her müsait teklife karşı çıkarlar. Bunun üzerine İzmir’den gelen telgrafın cevabı tüfeklerimizin namlusundadır kararı alınarak dağılınır.
5 Haziran 1919’da Balıkesir Belediyesinde bir toplantı daha yapılır ve bu toplantıda düşmana karşı topyekûn savaşa karar verilerek cepheye gitmek için hazırlıklara başlanır.
Kuvay-i Milliye Balıkesir’de çok kısa zamanda harekete geçmişti. Balıkesir halkı sadece silâhlanıp cepheye koşmakla vatanın kurtarılamayacağını biliyordu. Düzenli kuvvetler oluşturmak, bunları sevk ve idare etmek, kuvvetlerin yiyecek-içecek-silâh araç ve gereçlerini, cephanelerini temin etmek gerekiyordu. Hattâ Kuvay-i Milliye’de görev alan askerlere maaş bile vermek gerekiyordu. Bir şeyler yapılmalı, ne yapıp yapıp düşmana karşı koymalı, Anadolu’ya girmelerine engel olunmalıydı. Böyle düşünüyorlardı Balıkesirliler…
Şehirde az sayıda bulunan Rum ve Ermeni azınlıklarının şerrinden emin olmak için toplantıların camide yapılması uygun görülmüştü. İlk toplantıdan bir gün sonra Alaca Mescidde yapılan toplantıda seçilen 5 kişilik heyet hükûmet yetkilileri ile görüşmek üzere İstanbul’a gönderilir. İstanbul hükûmeti yetkilileri, kendilerine hiçbir şekilde yardım edemeyeceklerini, hattâ kendilerini ayaklandırmaktan men edecek emirler bile verebileceklerini söyleyerek; “Siz bize dahi isyan ediniz. Millî Müdafaa bir milletin en kutsal hakkıdır.” demişlerdir.
İstanbul hükûmetinin gerçekte Millî Mücadeleden yana olmasına rağmen düşman baskısı sebebiyle bir yardım yapamadıklarını anlayan heyet Balıkesir’e dönerek çalışmalarını daha da hızlandırmaya başlamıştır.
Topyekûn bir direniş ve bunun için gereken her türlü fedakârlık yapılacaktı. Millî Mücadeleye bir teşkilât disiplini içinde hazırlanmak gerekiyordu. Bunu yapacak olanlar gene halkın içinden yetişen ulema, asker ve sivil vatanseverlerdir.
Millî Mücadele hareketi çok yönlü ve çok cepheli bir kurtuluş hareketi olması sebebi ile gölgede kalmış, nice hizmetleri gözden kaçmış ya da unutulmuş kahramanların bulunduğu ancak son yıllarda fark edilmeye başlanmıştır.
M. Kemal Paşa’nın Samsun’da başlayıp Amasya Genelgesi, Erzurum ve Sivas kongreleri ile devam eden çalışmaları Batı Anadolu’da yeterince duyulmuş ve anlaşılmış değildi. Fakat bu bölgenin vatanseverleri de boş durmuyorlardı. Erzurum ve Sivas kongreleri arasında Batı Anadolu’da üç kongre toplanmıştır. Bunların en önemlisi Balıkesir’de yapılan kongrelerdir.
İzmir’in işgali üzerine kendiliğinden kurulmuş olan Balıkesir Reddi İlhak Cemiyeti toplantılarını Yeşilli Camii, yetiştirme yurdu, Alaca Mescid, bugünkü Kuvay-i Milliye müzesi ve Ali Şuuri İlkokulu’nda yapmıştı.
Bu mekânlarda yapılan kongrelerde Erzurum kongresine kıyasla İtilâf Devletlerine karşı daha sert, daha kesin tavır takınılmıştır. Büyük devletlere karşı Balıkesir kongrelerinde âdeta meydan okunurcasına seslenilmiştir.
Yapılan bu kongrelerde millî meseleler konuşulur, karara bağlanırdı. Gerek cephelerin durumu, gerekse cephe gerisi durumlar hakkında değerlendirmeler yapılır ve gerekli tedbirler alınırdı.
Bu arada Yunan kuvvetlerinin gücü yapılan takviyelerle gün geçtikçe artıyordu. Buna karşılık 14 aydan beri düşmana karşı fedakârca savunma savaşı yapan Kuvay-i Milliye kuvvetleri yorgun düşmüştü. Haziran ayı boyunca devam eden şiddetli muharebeler sonunda Yunan birlikleri Balıkesir’in yakınlarına kadar sokulmuşlardı. Balıkesir halkının büyük bir bölümü şehri terk etmeye başladı. Günlerdir süren yoğun top ateşi altında hem şehir tahrip olmuş, hem de halk çok tedirgin olmuştu.
Susurluk istikametine doğru giden halka Anzavur döküntülerinin ihaneti de başka bir belâ idi. Kafileler yolda soyuldukları yetmiyormuş gibi, öldürülüyorlardı da…
14 aydan beri şehirlerini ve bölgelerini kahramanca savunan Balıkesirliler millî tarihimizde şerefli bir sayfa açmışlardı. Temmuz 1920’de başlayan Yunan işgali ile Balıkesir’de kara günler başlamıştır. Balıkesir halkını artık iyice tanımış olan Yunanlılar başka yerlerde yapmış oldukları zulûmleri burada yapmaktan çekinmişlerdir.
Millî Mücadele boyunca çeşitli ceplhelerde savaşan ordumuza her türlü yardım yine Balıkesirliler tarafından gizliden gizliye yapılmaya devam etmiştir.
Büyük taarruzun kazanılmasından sonra Yunan işgal kuvvetlerinde ve bunların gelmesiyle azan küçük bir azınlık olan Rum halkında büyük bir panik başladı. Ve geldikleri gibi kaçmaya başladılar. Nihayet kahraman Türk ordusunun 6 Eylül 1922 günü Balıkesir’e girmesiyle 26 aylık kara günler son bulmuştur. 6 Eylül Balıkesir ve Balıkesirliler için önemli bir gündür. Düşmanı yenmenin gururunu ve sevincini her yıl bir kez daha yaşarlar.
Balıkesir ve Balıkesirliler için çok önemli olan bir başka gün daha vardır. Bu tarih 7 Şubat 1923’te Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Balıkesir’imizi ziyaret ettikleri tarihtir. Bu tarihteki ziyaretinde M. Kemal Paşa Balıkesir Paşa Camiinde bir hutbe okumuşlardır. Anlam ve muhteva yönünden çok zengin olan bu hutbede kazanılan zaferin hayat ve namus olduğunu, milletin her ferdinin bunu iyi koruması gerektiğini özellikle belirtmiştir.
Millî Mücadele milletin topyekûn kazandığı bir zaferdir. Bir askerî zaferdir. Bu askerî zaferi kazanan Türk milleti 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti kurarak medenî milletler safında yer alma mücadelesinde önemli bir mesafe almıştır.
Cumhuriyetle beraber milletin bağrından çıkan kurum ve kuruluşlar askerî ve siyasî zaferlerin ekonomik zaferlerle taçlandırılması için üzerine düşen görevleri yerine getirme yarışı içine girdiler.
Yeni Türk devleti, 1912 yılında kurulmuş olan Türk Ocaklarının savunduğu fikrî temel üzerine bina edilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini Türk kültürü teşkil etmektedir.
Yılların ihmalinden sonra kültür değerlerimizin hayata geçirilmesinde Türk Ocakları ve takiben aynı maksatla kurulmuş olan Halkevleri büyük görev üstlenmişlerdi. Cumhuriyetten sonra devletin kurum ve kuruluşlarının yapılanmalarında daima Türk kültürü ve milliyetçiliği esas alınmıştır. Tarih Kurumu, Dil Kurumu ve D.T.C. Fakültesi buna örnek gösterilebilir.
Balıkesir’imizde bu tür kurum ve kuruluşların Cumhuriyet ilkelerinin yerleşmesinde ve devletimizin çağdaş ülkeler seviyesine çıkmasında üzerlerine düşen görevleri yaptıklarına inanıyorum. Geçmişinden kopmadan, geleceğe umut ve inançla bakan nesillerin yetişmesinde Balıkesir dün olduğu gibi, bugün ve yarın da gereken her şeyi yapacaktır.


