Ana Sayfa 1998-2012 Kırım Sürgünü Unutulmadı

Kırım Sürgünü Unutulmadı

Röportaj:

Kırım Türklerinin anavatanlarından sürgün ve soykırım yıldönümünde Eskişehir Kırım Halk Bilimi Araştırma ve Gençlik Spor Derneği (EKHAD) tarafından bir panel düzenlendi. Panelde 18 Mayıs 1994 yılında Komünist Sovyet Rusya’nın uyguladığı sürgün, soykırım ve mezalim politikası dile getirilerek soykırımla yok edilen, sürgünde hayatını kaybedenler anıldı. Panele EKHAD Yönetim Kurulu Başkanı Recep ŞEN, Op, Dr. Yalkın BEKTÖRE, Prof. Dr. Mehmet MAKSUDOĞLU, Yrd. Doç. Dr. Cezmi KARASU ile Av. Ünsal AKTAŞ katıldı.

Kırım Türklerinin anavatanlarından tehcire ve soykırıma tâbi tutulmalarının 58. yılında ORKUN dergisi olarak konuyla ilgili bir röportaj yapmak ve Kırım Türklerinin maruz kaldıkları işkence, zulüm ve hâlen içinde bulundukları sıkıntıları dile getirmek vazife ve gereğini duyduk. Bu vesileyle EKHAD Başkanı ve öğretim görevlisi Recep ŞEN ve görüşmelerde bulunmak üzere bir süre Türkiye’ye gelen Kırım Millî Hareket Teşkilâtı lideri ve Kırım Tatar Millî Meclisi üyesi Recep HAYREDDİN’le yaptığımız söyleşiyi ORKUN okuyucularına aktarıyorum.

H.O.: Sayın Recep ŞEN, Kırım Türkleri kimdir? Mazisi nedir? Türk tarihindeki rolünü anlatır mısınız?

R.Ş.: Türk Ansiklopedisinde Kırım kelimesinin Arapçadaki “uhud” yani hendek kelimesinden türetildiği ve “müstahkem mevki” anlamına geldiği belirtilmektedir. Kırım’ın ilk halkı olarak Saka Türkleri gösterilmektedir. Bu da Kırım’ın çok eski bir Türk yurdu olduğunu göstermektedir. Sakalardan kalan tek hatıra “Karum paluk” ve Azak Denizine izafe edilen “temerinde” kelimeleridir. Temerinde, Türkçe ve deniz anlamındadır. 374’te Hun orduları bölgeye geldiklerinde bu bölgede Alanlar yaşamakta idi. Büyük Hun hakanı Oktar’ın oğlu AYBARS, Got ve Alanları bu bölgeden uzaklaştırmış ve bölge Hunlara bağlı olan Türk boylarınca yerleşim alanı olmuştur. Bunlar arasında özellikle Kara Bulgarlar ve Akaçeriler önemli yer tutmuşlardır.

7. yüzyıla kadar Kırım bütün Türk boylarının konup göçtüğü ülke olmuştur. 7. yüzyılın sonlarına doğru bölgede kurulan Hazar hâkimiyeti Altın Orda dönemine kadar sürmüştür. 1427 yılında ise KIRIM HANLIĞI kuruluncaya kadar Altın Orda’da kalmıştır. Bu yıldan 08 Nisan 1783’e kadar yaklaşık olarak 356 yıl sürmüş olan Kırım Hanlığı, Türk tarihinde önemli devletlerden biridir.

İlk Kırım Hanı Devlet Verdi Giray Han olup son hanı ise Şahin Giray Handır. 1475’te Mengli Giray Hanın Fatih Sultan Mehmet Handan Kefe’de ve Kırım’ın sahil şeridinde kalan Ceneviz kalelerini fethetmesini istemesi üzerine, Gedik Ahmet Paşa komutasındaki Osmanlı donanması gönderildi ve Kırım’ın sahil boyu tamamen Türk egemenliğine geçti. Bir süre sonra Mengli Giray Han, Fatih Sultan Mehmet Hana bir mektup yazarak Osmanlı’ya tâbi olduğunu bildirdi. Bu tarihten sonra Kırım, Rus işgaline uğrayıncaya kadar Osmanlılara bağlı olarak kaldı ve padişahın çıktığı tüm seferlere Kırım ordusu iştirak etti.

1584’ten itibaren ise İslâm Giray Han hutbede padişahın da adını okutmaya başlamıştır. Ancak para daima giraylar adına basılmıştır.

zellikle Bora Gazi Giray Han dönemi en parlak dönem olmuştur. Onun döneminde Kırım ordusu hem Avusturya’daki Habsburg hanedanına karşı başarılar elde etmiş hem de Anadolu’da baş gösteren Celâlî isyanlarını bastırmada büyük destek vermiştir. Ancak Osmanlı Devleti’nin o devirde iç kargaşalığa sürüklenmesi ve zayıf düşmesi üzerine Kırım’ın Rus ve Kazak hücumlarına açık bir yer olmasına bakılmaksızın her sefere çağrılmaları ve Osmanlı serdarlarının hanlara kendi maiyetindeki bir kumandan muamelesi yapmaları Kırım’da ciddî muhalefetler ortaya çıkmasına ve Kırım ordusunun zayıflamasına yol açtı. Nitekim Rus Kazakları 1614’te Sinop’u yakmaya, 1625’te İstanbul Boğazında Yeniköy’ü yağmalamaya varıncaya kadar güçlendiler.

17. asır boyunca Rus Kazakları yalnız Kırım için değil, Osmanlı Devleti için de belli başlı bir mesele hâlini almıştır.

Nihayet 1683-1699 savaş yıllarıda Rusların Kırım’a büyük bir taarruzda bulunması ile süren savaşta Kırımlıların büyük müdafaası ve Beserabya’daki Leh kuvvetlerinin saldırılarını durdurabilmeleri Osmanlı Devleti’ni büyük ölçüde rahatlatmıştır. 1669’da Rus Çarı Petro’nun Azak Kalesini ele geçirmesi üzerine 2. Devlet Giray Han, Petro’nun burada yaptırdığı yeni kalelerin ve donanmanın yaratacağı tehlikeyi İstanbul’a bildirmesine karşın ancak 1711’de İstanbul’u savaşa ikna etmiş, fakat Prut’ta Baltacı Mehmet Paşa Petro’yu elinden kaçırmıştır. Bunun sonucu 1736’da ilk defa Rus kuvvetleri Kırım yarımadasını istilâya muvaffak oldular. Bahçesaray’ı zaptederek Han Sarayını ve yaklaşık 2000 evi yakıp yıktılar. Selim Giray’ın kurduğu kütüphane de yok edildi. Bundan sonra 1737 ve 1738 yıllarında da gelerek tahribata devam ettiler. Nihayet Osmanlı padişahı Rusya’ya harp ilân etti. Ancak 1768-1774 yılları Kırım için felâket yılları oldu.

H.O.: Türklerin Kırım’dan sürgün edilişleri ve soykırımın yıldönümü münasebetiyle sonuçları hakkında açıklayıcı bilgi verir misiniz?

R.Ş.: Dünyada çok az millet Kırım Türkleri kadar yıkıma uğramış yakılmış, yok edilmiştir. Bizler kadar sanmıyorum ki bir millet kırım kırım kırılmıştır. Kırım Türkleri son iki asırdır yani 200 yıldan beri sistemli soykırım ve yok etme politikalarına maruz kalmış, defalarca sürgüne gönderilmiş, zulme uğratılmıştır.

1783’ten sonra Rus zulmü altında inleyen Kırım Türklüğü bu dönemden itibaren süregelen sürgün ve soykırımlarla boğuştu.

1789’dan itibaren 1800’lü yıllara kadar süren plânlı bir sürgün işlemiyle karşıkarşıya kaldılar ve Kırım Türklüğünün boşalttığı topraklar hemen Ruslar tarafından iskân ettirilip Türk topraklarına el konuldu. Sürgünün ilk örneği ise 1794’te yaşandı ve halka 24 saat içinde topraklarını terk etmeleri söylendi. Yaklaşık 500.000 Türk anavatanlarını terk etti.

Bir örnek vermek gerekirse 1805’te Yalta dışında Kırım’da 1558 cami, 5139 müezzin, imam-hatip gibi görevli bulunurken 1914’te bu sayı 729 cami ile 942 din görevlisine düşürülmüştür.

Bu göçleri sırasıyla 1812, 1828, 1860, 1861, 1893, 1902 ve 1914 yıllarına kadar süren zorunlu göçler izlemiştir. Bunun sonucu olarak Kırım’daki Türk nüfusu resmî rakamlara göre 1916’da yaklaşık 300.000’e kadar düşmüştür.

Bütün felâketlere rağmen Kırım Türklüğü kendini toparlamak için büyük hamleler yapmayı başardı. 1868’den 1914 yılına kadar Gaspıralı İsmail Bey, çıkardığı gazete ve dergilerle Türk dünyasında hem Türklük bilincini yerleştirdi hem de Kırım’da yayınladığı TONGUÇ, ŞAFAK, KAMER, GÜNEŞ, YILDIZ, MİRAT-I CEDİD gibi eserler ve TERCÜMAN GAZETESİ yalnız Kırım’da değil tüm Türk dünyasında fırtınalar estirdi ve bir medeniyet meşalesi oldu. 1905’ten sonra ise artık millî-siyasî dâvaları ele alan münevver bir gençlik yetişmişti. Nitekim Karasu’da bu gençlik 1906-1909 yıllarında VATAN HADİMİ gazetesi etrafında birleşmişler, İstanbul’da ise VATAN CEMİYETİ adlı gizli bir cemiyet kurmuşlardır. Bu cemiyet 1917 yılında MİLLÎ FIRKA hâline gelmiş ve Kırım istiklâlinin bayrağı olmuştur.

Nitekim 7 Nisan 1917’de Bahçesaray’da “Kırım Müslümanları 1. Umumî Kongresi” toplanarak KIRIM CUMHURİYETİ ilân edilmiştir. İlk icraat olarak millî bir ordu kurulmasına, eğitimin millîleştirilmesine, Gaspıralı İsmail Bey adına öğretmen okulu açılmasına, Bahçesaray’da millî müze, Akmescit’de bir medrese tesisine, Tercüman gazetesinin yanında Millet gazetesinin ve millî tiyatronun kurulmasına karar verilmiş ve başarılmıştır. 1918 yılı başında Bolşevikler Kırım’a girmeyi başarmış ve 23 Şubatta Millî Hükûmet Reisi Çelebi CİHAN’ı tutuklayıp kurşuna dizmişlerdir. Fakat 18 Nisan 1918’de Alman kuvvetlerinin Kırım’a yaklaşması üzerine geri çekilmişler ve millî kuvvetler tekrar kontrolü ele geçirmişlerdir. Süleyman SULKIYEVİÇ idaresinde koalisyon hükûmeti kurulmuş ve Kırım’ın istiklâli Osmalı Devleti ve Almanya tarafından resmen tanınmıştır. Almanya’nın yenilmesi üzerine Beyaz Ruslar Kırım’a girmiş, millî kuvvetler bunlarla çarpışırken 30 Nisan 1919’da Bolşevik işgaline uğramıştır. 24 Haziran 1919’da tekrar Beyaz Rusların eline geçen Kırım, 1920’de yeniden Bolşevik işgaline uğramıştır. Bolşevikler kendilerini şirin göstermek için Muhtar Türk Cumhuriyeti kurmuşlar ve bu 1928 yılına kadar devam etmiştir. Bu arada 1921-1922 yılları arasında çıkan sözde kıtlıkta 100.000 insan açlıktan ölmüştür. 1928 yılında ise mülkiyetlere el konulmuş ve yasak getirilmiş, 3500 Kırımlı sürgüne gönderilmiştir. 1928-29-31 yıllarında 40.000 Kırımlı Urallara sürülmüş ve 1931-1934 yıllarında sun’î kıtlıklar çıkartılarak Kırım Türklüğünün ana yurdunu terk etmesi sağlanmıştır. 2. Dünya Savaşı’nda Kırım’ın bu defa Almanlar tarafından işgali ile Şark işçisi olarak kafilelerle Almanlar tarafından Almanya’ya gönderilmiş, karşı gelenlere şiddet uygulanmış ve 128 Türk köyü Almanlar tarafından tahrip edilmiştir. Almanların çekilmesi üzerine Kırım’ı yeniden işgal eden Sovyetler 18 Mayıs 1944 günü düşmanla işbirliği gibi bir bahane ile Kırım Türklüğünü sonunda topyekün anavatanlarından sürgün etmiştir.

H.O.: Sayın Recep Hayreddin, Kırım’da Türkleri temsil eden bir siyasî partiniz var mı? Kırım Türkerinin sorunları veya kısacası Kırım’da mevcut durumla söyleyecekleriniz nelerdir?

R.H.: Bilindiği gibi Türk dünyasında en çok zulüm gören Kırım Türkleridir. Türkler zamanın Sovyetler Birliği’nde uygulanan iskân politikaları sonucu maalesef bugün azınlık statüsüne kadar düşürülmüştür. Sürgünler, soykırımlar, mecburî iskâna tâbi tutmalar önemli rol oynamış, günümüzde Türkler 1500 yıllık öz vatanlarında mağdur edilmişlerdir.

Ukrayna Parlâmentosu 1944 Kırım sürgünü ve soykırımını resmî olarak henüz tanımadı. Soykırımın tanınması için bütün dünyada uluslararası girişimlerimiz sürmektedir. Kırım devletimiz, vatanımız, canımızdır. Başta Ukrayna Parlâmentosu olmak üere, sözde insan haklarını savunan Hür Dünya ve Türk Dünyası Türklere yapılan 1944 soykırımını tanımalıdır. Zamanın Sovyet kızıl emperyalizminin böl parçala yönet koloniyal politikası Kırım Türklerinde derin ve onulmaz izler bırakmıştır. Bu politika sonucu kadim Türk yurdu Kırım’da sosyal denge Türklerin aleyhine bozulmuştur. Kırımçak, Ermeni, Alman, Bulgar, Yahudi ve diğer milliyetlerden oluşan bir sosyal yapı meydana getirilmiştir. 450 milletvekili olan Ukrayna Parlâmentosunda Kırım Türkleri iki milletvekilliği ile temsil ediliyor. Bunlar da Mustafa KIRIMOĞLU (CEMİLOĞLU) ile Rifat ÇUBAR’dır. Ayrıca 100 milletvekilliğine sahip Kırım Muhtar Cumhuriyeti Parlâmentosunda ise 7 milletvekili ile temsil edilebiliyoruz.

H.O.: Kırım’da şu anda eğitim ve kültür faaliyetleri ne durumdadır? Türkiye’den ve diğer Türk devletlerinden beklentileriniz nelerdir?

R.H.: Türkiye’den iyi komşuluk, yakınlık ve kültürel işbirliği bekliyoruz. Bu beklentimiz bütün Türk dünyasındandır. Kırım’da ana dilde eğitim hakkı kısıtlı. Kırım sınırları içerisinde Türk çocuklarının eğitim ve öğretimi için bir eğitim enstitüsü ve ancak 8 adet ilkokul düzeyinde okul ile eğitim faaliyetlerimizi sürdürebiliyoruz. Bunların dışında İsmail Gaspıralı Millî Kütüphanesi ile Destan, Kaytarma, Kırım, Yeşil Ada gibi halk oyunları toplulukları vardır.

Basın yayın alanında ise, Tatar Türkçesi ile yayınlanan Kırım, Yeni Dünya, Yıldız ve Avdet gazetelerimiz vardır. Yine, Rusça yayınlanan Kırım Sadası gibi yayın organlarımızla Kırım Türkünün kültür mücadelesini ve sesini duyurabiliyoruz.

Üzüntüyle ifade ediyorum ki, Türkiye’de okuyan Kırım Türk gençlerine Ukrayna’ya dönüşlerinde iş verilmemekte ve devlet memuriyetlerine gelmeleri engellenmektedir. Türkiye’de okuyup mezun olan bu gençlerimiz döndüklerinde ancak kendi imkânları ile özel şirketlerde zar zor iş bulabilmektedir.

H.O.: Kırım’da Türklerin nüfus oranı nedir?

R.H.: Hâlen Ukrayna’ya bağlı olan Muhtar Kırım Millî Devleti’nde 2.700.000 insan yaşamaktadır. Bu nüfus içerisinde Türklerin oranı % 12’dir. Yani bir zamanlar tamamen Türk nüfusunun yaşadığı Kırım’da nüfusumuz şimdi 270.000 civarındadır. Geri kalan nüfus ise; Rus, Alman, Ermeni, Kırımçak, Bulgardır. 1944 Kırım sürgünü ve soykırımı burada Türk nüfusunu büyük ölçüde geriletmiştir. Bu da Komünist Sovyetlerin Türk soyunu nasıl acımasızca yok ettiklerinin bir kanıtıdır.
 

Orkun'dan Seçmeler

İl Ögesi İnançu Bilge

Vefat