Ana Sayfa 1998-2012 Kıbrıs bir problem mi, millî bir dâva mı?

Kıbrıs bir problem mi, millî bir dâva mı?

Giriş

1877-1878 Osmanlı – Rus, yada nam-ı diğer 93 harbi sonunda, Osmanlı Devleti’nin ordularının yenilmesi, Rus ordularının Yeşilköy’e kadar ilerlemeleri sonucu, İstanbul ve Boğazlar ciddî bir şekilde tehdit ve tehlike altına girmiştir. Bu tablo karşısında, Osmanlı Devleti’nden daha fazla bir şekilde İngilizler, Rusların Akdeniz ve Uzak Doğu yolunu kontrolleri altına geçirmeleri ihtimali karşısında dehşet, heyecan ve telâşa düşmüşlerdir. Zamanın İngiliz Dışişleri Bakanlığı, sömürgelerini korumak, Akdeniz’de önemli stratejik mevkii olan Kıbrıs’ı gerçekte ele geçirmek amacıyla, görünürde ise yardım etmek bahanesi ile, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu bunalımdan da faydalanarak Bab-ı Âliye ittifak teklif etmiş ve zor şartlar altında bulunan Sultan II. Abdülhamid de bu teklifi kabul etmek zorunda kalmıştır.

İki taraf arasında yapılan görüşmeler sonucunda 4 Haziran 1878 tarihinde imzalanan ittifak antlaşması ile İngiltere, Osmanlı Devleti’ne yardım edecek ve böylece tabiri caizse Asya’daki topraklarının geleceğini güvence altına alacaktır. Antlaşma kısaca bir savunma antlaşmasıdır ve Osmanlılara yardım ve Ruslara karşı koymayı öngörmektedir. Buna karşılık Osmanlı Devleti de, Ruslar Batum, Kars ve Ardahan’ı terk edinceye kadar Kıbrıs adasının idaresini geçici olarak İngiltere’ye bırakacaklardır. Osmanlı Devleti ayrıca Anadolu’daki Hristiyan vatandaşların da korunacağını taahhüt etmiştir. 1 Temmuz 1878 tarihinde imzalanan bir ek sözleşme ile de Kıbrıs’ın idaresinin, geçici olarak İngiltere’ye bırakıldığını, ancak adanın hukuken Osmanlı Devletine bağlı olduğunu açıkça belirtmiştir.

Ek sözleşmenin 6. maddesinde, Eğer Rusya, Kars ve son muharebede Ermenistan’da zaptetmiş olduğu yerleri Türkiye’ye iade edecek olursa, Kıbrıs adası İngiltere tarafından boşaltılacak ve 4 Haziran 1878 tarihli antlaşma da hükümsüz bir hâle gelecektir hükmüne rağmen İngilizler, 12 Temmuz 1878 tarihinden itibaren, Kıbrıs’ın Osmanlı Devletine ait olduğunu düşünmeden İngiliz İmparatorluğu’nun bir parçası olduğu görüşü ile hareket etmişlerdir.

İngiltere adına, 1907 yılında Sömürgeler Bakanlığı Müsteşarı Winston Churchill’in Kıbrıs’ı ziyareti esnasında, Rumlar adanın Yunanistan’a ilhakını talep etmişlerdir. Churchill ise, Kıbrıs’ın hiçbir şekilde Yunanistan ile ilgisi bulunmadığını, Rumların Yunanlı olmadığını ve Adanın Türkler tarafından İngiltere’ye devredilmiş bulunduğunu ileri sürerek Rumların bu teklifini, yani Yunanistan’a bırakılmasını reddetmiştir.

Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin İngiltere’nin karşısında savaşa girmiş olması, Kıbrıs’ın İngiltere’ye bağlanmasına yol açmıştır. İngilizler, 5 Kasım 1914 tarihinde yayınladıkları bir deklarasyon ile adayı İngiltere’ye bağlamışlardır. Aynı deklarasyon ile, Kıbrıs’ın İngiliz İmparatorluğu’nun bir parçası olduğunu da özellikle ifade etmişlerdir. Gerek Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesinden silinişi, gerekse Millî Mücadele ve o mücadeleyi ortaya koyan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının, o günlerde Misak-ı Millî için verdikleri mücadeleden zaferle çıktıktan sonra, 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması’nın 20. maddesinde, Türk hükûmetinin, Kıbrıs’ın İngiltere hükûmeti tarafından 5 Kasım 1914 tarihinde ilân olunan ilhakını beyan eylemektedir.

1931 İsyanı

Kıbrıs’ın öncelikle İngiltere’den kurtarılmasını plânlayan Rum toplumu , 1931 yılının ekim ayında Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı için, Yunanistan’ın Kıbrıs Konsolosu Kyrou ve Kitium Psikoposu Nikodemas yönetiminde İngilizlere karşı ayaklanmışlardır. Rumlar kamu binalarından, başta vali konağı ve kaymakamlık gibi binaları yakmışlardır. Kıbrıs Valisi Sir Ronald Storss’u, bir Türk olan kavası Sami M. Ölümden kurtarmıştır. Çatışmalar İngilizlerin aldıkları sert tedbirlerle kısa sürede önlenmiştir. İngiltere isyanı bastırdıktan sonra, yeni bir hareketi önlemek için okullarda Türk ve Rum tarihlerinin okunmasını yasaklamıştır. Yunanistan’ın Kıbrıs Konsolosu Kyrou da bir daha İngiliz İmparatorluğu’nun hiçbir yerinde görev almamak üzere adadan uzaklaştırılmıştır. Rum kilisesi de 35.354 İngiliz sterlini para cezasına çarptırılmıştır.

Ancak, kısa bir süre sonra İngilizlerin uygulamalarında büyük bir değişiklik başlamıştır. İngiltere Hükûmeti, 1931 isyanında sanki isyanı Türkler çıkarmış gibi, daha çok Türkler üzerinde baskı başlatmıştır. Rumlar hayata geçirilen sıkıyönetimden rahatsız olmazken, Türkler 1941 yılına kadar göndere ayyıldızlı şanlı bayrağımızı çekememişlerdir.

İngiltere, Rumların isyan olayını bastırdıktan sonra, adada yönetim bakımından değişik statüler uygulama yoluna gitmiştir. 1937 yılında Kıbrıs’a otonomi verilmesi düşünülmüşse de, Rumlar bunu reddetmiştir. Aynı yıl adaya (1937) vali olarak atanan Lord Winster, 1931 Rum isyanından sonra adadan sürülen papazların Kıbrıs’a dönmelerine izin vermiş ve adada bir İstişare Meclisi kuracağını açıklamıştır. Fakat Rumlar, bu değişiklik tekliflerini de reddetmiş ve sadece ilhak istediklerini bildirmişlerdir.

Yunanistan ve Kıbrıs Rumlarının İlk Enosis İstekleri

Yunanistan İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra Kıbrıs meselesini kurcalamaya başlamış ve bu adayı kendine ilhak (Enosis) için çabalar göstermiştir. Yunanistan’ın Enosis isteği, ada üzerindeki egemenliğin değiştirilmesini amaçlaması yönünden siyasî bir problem yaratmışsa da, bu sömürge idaresi ile sömürge halkı arasında kalan bir mesele niteliğinden öteye geçmemiştir.

İngiltere İmparatorluğu’nun dağılarak yerini milletler topluluğuna bırakması, 1947’de Hindistan’ın, 1948’de Filistin’in ayrılması ve bağımsızlık kazanması, Kıbrıs Rumlarını, Kıbrıs’ı Yunanistan ile birleştirmek konusunda teşvik etmiştir. Yunan kamuoyunun yaklaşımını Yunan resmî makamları da benimseyince, Türk kamuoyu da Kıbrıs meselesi ile ilgilenmeye başlamış ve Enosis’e tepkilerini göstermiştir. Ancak, Türkiye’de siyasî iktidar bu mesele ile pek ilgilenmemiştir.

1950 Plebisiti

Kıbrıs tarihinin en önemli dönüm noktalarından biri de Kıbrıs Rumlarının % 96 sının evet oyuyla sonuçlanan Enosis plebisiti olmuştur. Başpiskopos III. Makarios, 5 Ocak 1950 tarihinde plebisit tertiplemiştir. Plebisit kiliselerde papazların gözleri önünde, üzerinde;

Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakını arzu ediyorum.

Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakına karşıyım.

Yazılı oy pusulaları kullanılarak yapılmıştır.

1955 yılında Türkiye lehinde olarak, bu tarihe kadar İngiltere ile Yunanistan arasında bir mesele hâlinde görülen Kıbrıs’a, Türkiye de taraf olarak kabul edilmiştir. 29 Ağustos 1955 tarihinde Londra’da, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs hakkında üçlü konferans adı altında yapılan toplantıya Türkiye de taraf olarak davet edilmiştir. Konferansa Türkiye adına Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu katılmıştır.

Konferanstaki Yunan tezi, adadaki nüfus çoğunluğunun Rum olması idi. Bundan dolayı Türkler azınlık idi. Türk tezi ise, Türkiye’nin savunması ve güvenliği bakımından Kıbrıs önemli ve vazgeçilemezdir. Kıbrıs el değiştirdiği takdirde dengeler alt üst olacaktır. Kıbrıs coğrafî bakımdan Anadolu’nun devamıdır. Ekonomik bünyesi de onu Anadolu’ya bağlamaktadır. Kıbrıs’ta statükonun muhafazası şarttır. İngiltere adadan çekilmemelidir. Eğer statüko bozulacaksa, ada Türkiye’ye, yani eski sahibine iade olunmalıdır, şeklindedir.

Türk tezini savunan Fatin Rüştü Zorlu’nun İngiltere Dışişleri bakanı Harold McMillan tarafından desteklenmesi üzerine, Yunanistan Dışişleri Bakanı Stefanopulos, Türk tezine karşı çıkmıştır. Bir uzlaşma çıkmaması üzerine 7 Eylül 1955 tarihinde konferans dağılmıştır.

İngiltere bundan sonra ada ile daha yakından ilgilenmeye başlamıştır. 1956 yazı içinde adaya yeni bir anayasa vermek için Lord Radcliffe’i Anayasa Komiseri olarak tayin etmiştir. Anayasa kendi kaderini tayin ilkesini öngörmediğinden Yunanistan tarafından kabul edilmemiş, Türk tarafı ise, anayasayı olumlu karşılamış, icab ederse taksime taraf olunacağını açıklamıştır.

MacMillan Plânı

Mayıs 1958 tarihinde Vali Foot ile İngiltere’nin Atina ve Ankara büyükelçileri Londra’ya çağrılmışlardır. Yapılan toplantı sonunda, 19 Haziran 1958’de MacMillan tarafından açıklanan plân MacMillan plânı adını almıştır. Plânda, adanın barış ve refah içinde yaşaması için, Yunanistan ve Türkiye hükûmetlerinin birer temsilcisinin vali ile işbirliği yapması öngörülmüştür. Adada her cemaatin kendi işlerinde otonom bulunmasını sağlayacak bir temsilî hükûmet kurulması cihetine gidilmiştir. Kıbrıslı Türk ve Rumların çifte tabiyet kullanmaları kabul edilmiştir. Kıbrıs’ın statüsünün ise 7 yıl değişmemesi öngörülmüştür. Ancak, Kıbrıs Rum liderliği derhal, Yunanistan ise kısa bir müddet sonra bu plânı reddetmiştir. Türk hükûmeti ise, bu plânı üçlü müzakere için bir mesnet olarak kabul ettiğini açıklamış ve taksim plânından vazgeçilmemek şartıyla ileri sürülmüş olan şartların bağdaştırılabileceğini bildirmiştir. Kıbrıs Türk liderliği ise, nihaî kararı Türkiye’ye bırakmıştır.

Türkiye ve İngiltere’nin MacMillan plânını tatbik konusunda kararlı olmaları üzerine, Yunanistan gerek İngiltere parlâmentosunda gerekse Birleşmiş Milletler’de çeşitli girişimlerde bulunarak, plânın tatbikini önlemeye çalışmıştır. Ancak, İngiltere 1 Ekim 1958 tarihinde plânı uygulamaya koyacağını açıklamıştır. Türk temsilcisi de aynı tarihte resmen ve fiilen görevine başladığından plân yürürlüğe girmiştir. Böylece Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki hakkı tanınmış ve Kıbrıs’ın idaresine Türkiye fiilen katılmıştır.

MacMillan plânının uygulanmaya konmasıyla, Yunanistan görüşme yolundan başka bir yol ile Kıbrıs meselesinin çözümlenemeyeceğini ve Kıbrıs’ın taksim edileceğini anlamıştır. Sonuçta, 18 Aralık 1958’de NATO toplantısında üç Dışişleri Bakanı Kıbrıs konusunu da görüşmüşlerdir. Zürih’te Şubat 1959’da yaptıkları toplantıda, Kıbrıs’ta bağımsız cumhuriyet kurulması fikri tartışılmıştır. Menderes ve Karamanlis 27 maddelik Zürih Antlaşması’nı imzalamışlardır. Nihaî antlaşmanın Londra’da imzalanmasına karar verilmiş, 17 Şubat 1959’da Türk heyetini Londra’ya götüren uçak kazaya uğramış, 14 kişi hayatını kaybetmiş, Başbakan Menderes ise kazayı hafif sıyrıklarla atlatmıştır. Kıbrıs’ta Türkiye, İngiltere ve Yunanistan tarafından garanti edilecek bağımsız bir devletin kurulması esasına dayanan antlaşma, 19 Şubat 1959’da Londra’da imzalanmıştır. Bu antlaşmalar, 4 Mart 1959 günkü oturumda TBMM’nde oy çokluğu ile kabul edilmiştir.

Bundan sonra yukarıdaki antlaşmalar çerçevesinde Garanti ve İttifak antlaşmaları 15-16 Ağustos 1960 gecesi imzalanarak Kıbrıs Cumhuriyeti resmen kurulmuştur. Bu antlaşma ile Türkiye ve Yunanistan, Kıbrıs’ın bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne yönelecek herhangi bir saldırıya mukavemet ve onu bertaraf etmek taahhüdünü yüklenmişlerdir. İttifak gereği kurulan üçlü karargâha Yunanistan 950, Türkiye 650 subay ve er ile katılmıştır.

Kıbrıs’a Türk birliklerinin çıkışını, biraz romantik biraz da duygusal olarak H. Fikret ALASYA şu sözlerle açıklamaya çalışmaktadır: Kıbrıs Türk’ü ada 1878 yılında İngiliz idaresine geçince, söz konusu idareyi geçici olarak kabul etmiş ve Osmanlı bir gün mutlaka Kıbrıs’a gelecektir demiş ve bu inancı hiçbir zaman yitirmemiştir. İşte bu inanç, 16 Ağustos 1960 tarihinde Türk askeri adaya ayak basınca gerçekleşmiştir.
 

Orkun'dan Seçmeler