Ana Sayfa 1998-2012 Kerkük’e son ziyaretin

Kerkük’e son ziyaretin

40 yıla yakın bir zamandan sonra Kerkük’e gitme hazırlığının heyecanı günlerdir hattâ aylardır sürüyordu. Nihayet iki hemşehrim ile kararlaştırdığımız 6 Ekim günü Diyarbakır’a oradan da Habur sınır kapısına geldik. Habur’dan, bu benim ikinci geçişim. İTC’nin kurultayına katılmak için Erbil’e gelmiş, Saddam’ın insafı altında bırakılan bir saatlik uzaklıktaki Kerkük’e gidememiştik. Habur sınır kapımızın bize ait olan kapı çıkışında pasaport, gümrük işleri için sıraya girdik, barakalar içinde oturan, verdiğimiz selâmı dahi almaktan üşenen memurlar haklı olarak bu imkânsızlık ve elverişsiz mekânlar içinde işlerini görüyorlardı. Bir de düşünelim sıcakta, soğukta, yağmurda sırada bekleyenlerin hâlini. Uzun bir bekleyişten sonra çıkış izni verildi. Güvenlik kontrolünden ve ne için, nereye gittiğimiz, Türkiye’de nerede ikamet ettiğimiz, ne iş yaptığımız sorulduktan sonra, son çıkış iznimiz verildi, geldiğimiz arabaya bindik, Kürt bölgesine geçerken “Irak Kürdistanına hoş geldiniz” yazısı ile karşılaştık. Giriş için büyükçe bir mekânda, kapısında resmî elbiseli, elinde silâh, içerde işlem gören sivil giyinmiş görevliye pasaportlarımızı verdik, oturmamız söylendi, oturduk. Kapalı büronun bekleme yerinde kliması, TV, su içme yeri, tuvaleti, lâvabosu ve M.M. Barzanî’nin asılı resmi dikkat çekiyordu, kısa bir süre sonra Kürtçe hoş geldiniz denilerek, pasaportlarımızı, içinde Kürtçe kalış izni yazılan mühürlü kâğıt ile ve izin kâğıdını çıkışta alacaklarını söyleyerek verdiler. Durumu karşılaştırmak istemesem de, henüz devlet hâline geldiklerini kabul etmeyenlere bir örnek. Kürtlerin bugünkü durumları hakkında gördüğümüz bu tespitin yorumunu okuyucularımıza bırakıyorum.

Halil İbrahim, Zaho’ya bağlı, hem Türkiye’ye hem de Irak’ın içlerine giden taksi durağı. Taksicilerin hemen hemen hepsi Kürt.

Sınırdan ortalama 350 km. uzakta olan Kerkük’e bir an önce kavuşmak heyecanı ile taksiye bindik ve yola koyulduk. Güzergâhımız Musul, Erbil, Altunköprü üzerinden 4 saat sonra ata toprağım olan Kerkük’ü koklar gibi idim. Ciğerlerime kükürt kokan havasını büyük bir sevinç ve özlemle çekiyordum ki, uzaktan alevler göründü. Ve şehrin varoşlarından olan Rahimava (Rahim Ova)’ya vardık. Kerkük’e gelmiştik. Dost, akraba ve tanıdıklarla görüştükten sonra dinlenmeye çekildik. Sabaha kadar, 40 yıldan sonra nelerle karşılaşacağımı düşündüm.

Sabah ilk gittiğim yer MUSALLA KABRİSTANLIĞI oldu. Aile mezarlığımızı biraz araştırdıktan sonra buldum, “ABÜLÜK”un yan taraflarında bulunan mezarlıklar bakımsız kalmış. Kerkük Şehitler mezarlığında bulunan şehitlerin mezarları daha bakımlı. Kerkük Türkmen Gençlik Teşkilâtı büyük bir titizlikle şehitlerimizin mezarlarını onarmış, koruma altına almış, bir de isimlerini yazdırmış.

Kaldığım süre içerisinde çarşı pazarı, “Kansarı” denilen kapalı çarşıyı, Musalla mahallesini, Konya çarşısını, kaleyi, tanıdıkların evlerini, pek çok dernek, kuruluş, İTC ve ona bağlı şubeleri, İMTP’sini ve daha pek çok yeri ziyaret ettim. Kerkük’e kavuşmanın sevinci içerisinde gördüğüm olumsuzlukların yorumu, bende bıraktığı hüzün… Hey gidi günler hey. Yabancının, Kürdün, Arabın kokusu dahi olmayan Türk toprakları böyle mi olacaktı, bunlarıda mı görecektim? Gözlerim yaşlı, kalbim buruk seyrettim.

Şuna iyice kani oldum ki, ne Türkiye ne de Türkmenler bunca yıldır uyguladıkları yollarında başarılı olmamışlar. Bugün, hem Irak’tan, hem Kuzey Irak’tan dışlanmışlar, söz sahibi olamamışlar, hele Türkmenlerin durumu siyasî kazanım bakımından yok denecek düzeyde.

Kuzey Irak’ın siyasî faaliyetler doğrultusunda genel durumunu üç ana bölümde gözden geçirebiliriz:

1. Türkmenlerin durumu:

a. İTC faaliyetleri, etkinliği

b. Bunun dışında kalan Türkmenler

c. Tarafsız, hiçbir fikri olmayanlar.

2. Kürtler

a. Iraklı Kürtler ve partileri

b. PKK.

3. Irak’taki genel yönetim:

a. AB D

b. Araplar

c. Türkmenler

d. Kürtler

e. Ve diğerleri.

Yorumsuz bir değerlendirme yapabilmek için, yaptığımız incelemeler halkla görüşmelerimiz, fikir teati ettiğimiz belli düzeydeki insanlar, emekli subaylar, öğretim üyeleri, ilk, orta ve lise öğretmenleri, bazı meclis üyelerinin çoğu İTC’sinin bütün Türkmenleri temsil etmediğini ifade ettiler, ortak gerekçeleri:

1. Para konusu, yapılan yardımların yeri, israflar, lüzumsuz harcamalar, alınan arabalar ve binalar, bir çok insanı kuşkulandırmaktadır.

2. 3 aya yakın bir zamandır yeni seçilen, bazı kimselerin tespitine göre seçtirilen meclis, kadro ve başkan hiçbir faaliyette bulunmamış.

3. Meclis doğru dürüst toplanamamış, icraatta bulunamamış, mecliste Türkçe bilmeyen üyeler varmış (meclis üyesi ifadesi).

4. Seçilen veya tayin edilen Kerkük ve Bağdat temsilcilerinin bu kritik dönemde işleri yürütebilen ehil, aktif siyaseti bilen kişiler olmadıkları.

5. Türkiye’den gelen ve yönetimde etkili olan kişiler sıkıntı yaratmakta, ilk plânda kendi çıkarları gelmekte. İTC bu kişileri dinlemekte.

6. Kurultaya katılanların delege usulü ile değil tayin ile katılmaları sağlandı, çadırlarda adamlardan para karşılığı oy istendi, oylar satıldı.

7. Halkın çoğu ne meclise ne de İTC’e güvenmiyor.

8. 3.11.2003 tarihinde TELAFERDE yapılan kaymakam seçimini Araplar kazandı. 400 bini aşkın Türk’ün yaşadığı Telafer’e Arap kaymakam, Türkmenlerin tepkisine yol açtığı gibi, İTC’nin yeterli çalışmadığını göstermektedir.

9. Yine Türk olan KUZHURMATU’da da Kürt kaymakamı kazandı.

10. Siyasî bağımsızlık yok (meclis üyesi ifadesi).

11. Seçimlerden sonra İTC tarafından Ankara’ya tahsil için gönderilenler arasında Kerkük eski polis müdürü, Kürt ve Kürtçü “Mustafa Salih Berzenci”nin oğlu “Ahmet” de varmış. Bu olay Türk gençleri arasında infial yaratmıştır. (Bundan önceki yönetim zamanında tahsil için gönderilenler arasında Kürtler vardı, her ne hikmetse bir türlü önüne geçilememişti).

12. Sayın Başkanın korumaları ve şoförünün bir çokları tarafından şaibeli insanlar olduğu, bazılarının da Türkçe bilmediği söylenmekte.

13. İTC’nin ne siyasî ne de SİLÂHLI gücü var, ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra herkesi yanıltarak, yanlış bilgi vererek, âdeta aldatarak benim 3.000 silâhlı adamım var diyenler bugün de yalan yanlış haberleri yaymaktadırlar. Yöneticileri hâlâ varlığı 1990’lı yıllardan beri olmayan Irak bütünlüğü içinde kalem mücadelesinden, efendilikten dem vurmaktadırlar. Kerkük’te halk can güvenliğini korumak istiyor, silâh istiyor. Ses yok, icraat yok, girişim yok. Türkmenler bunların hepsini biliyorlar, idraki içindeler, hele gençler, Türklük şuuru ile dolu gençler ateş püskürüyorlar.

14. Mevcut kuruluşlarla mesafeli durmakta, belli kesimin dışında halktan uzak.

15. Olup bitenlerden hemen hemen habersiz, istihbaratı yok. Altunköprü’de bomba patlar, onlara saldırılar olur. Kürtler her tarafı işgal eder, Türkmenleri ben temsil ediyorum diyenlerin haberi olmaz… Altunköprülü hemşehrimiz A.K. ile Kerkük’e geldiğimin ilk günü görüşmüştük. Feryat ederek okul tabelâlarının söküldüğünü, evine bomba atıldığını, Kürtlerin yürüyüş yaparak Altunköprü’nün Kürt olduğunu, silâha ihtiyaçları olduğunu gözleri yaşararak anlattı. Ne acıdır ki, bizzat şahit olduğum bu önemli olaydan İTC’nin haberi yoktu.

16. İTC merkezi hâlâ Erbil’de, Kerkük’e taşınmamış (yetkili meclis üyesi ifadesi).

Bu ve buna benzer olaylar, davranışlar, kuruluşun bu kadro ile hele, hele sayın başkanın, biz Irak’lıyız (kimsenin bundan şüphesi yok, aksini iddia eden de yok) Irak bütünlüğü içerisinde bütün Irak halkına hizmet etmek istiyoruz, bu bizim siyasetimizdir demesi. Sormazlar mı adama Türkmenlere kim hizmet edecek, nasıl edecek? Kürtler Kürdistan’ı savunur, ister, silâhlanır, eylem yapar, kendi millî çıkarları için kan döker, Kerkük’ten kutsal toprağı olarak ne pahasına olursa olsun feragat etmeyeceğini dünyaya ilân eder. Evvelâ Kürt der, Irak’ta merkezî yönetimde de, Kürdistan diye nitelendirdikleri toprakların dışında olan Irak’ın diğer topraklarında da ortak olduğunu ısrarla söyler, bize gelince demeçlerde Kürt adını bile dile getirmekten çekiniriz ve bütünlüğü olmayan Irak bütünlüğünü, kardeşliğini isteriz. Kraldan daha çok kralcı kesiliriz.

İTC. dışında ve onun bağlantıları ile organik bağı olmayan (gerçek millî çıkar dışında) Türkmenler, Türkmen Kültür Birliği, Spor Kulübü, Türkmen Öğrenci ve Gençler Birliği bu müessesede bulunmaktadır. Türkmen Öğrenci Birliği’nin merkezi Kerkük’te, şubeleri Musul, Telafer, Dakuk, Altunköprü, Tuzhurmatu ve Bağdat’ta bulunmaktadır. Toplam üye sayısı bugün itibarı ile 12.668’dir. Üye sayısı her gün artmaktadır. 6-7 güvenlik birliğini açılan ihale ile kazanan bu müessesenin, belli yerleri ve bankaları Türkmen güvenlik kuvvetleri ile koruması takdire değer bir hizmettir. Ancak yeterli değil.

Bu kuruluşlar, birliği, dirliği, dayanışma ve değişik alanlarda tek bir yerde, tek bir müessese çatısı altında toplama gayreti, çabaları Kerkük’te olanların gözünden kaçmamaktadır. Bizim de aynı müessesede misafir kaldığımız süre içerisinde, kısaca gözlemlerimizi ifade edersek, hem sosyal dayanışma, halkla kaynaşma, halkın şikâyeti, isteklerini dinleme, çare bulma, halkla kaynaşma, siyasî sohbetler, yakından izlenen şehiriçi ve dışındaki sosyal ve yapısal değişiklikler, âcil ve ileriye dönük projeler, millî menfaatlerimiz doğrultusunda bilgi toplamalar ve Türkmenlerin hakkının hukukunu ne ile, hangi yollar ve yöntemlerle alınacağı, korunacağı bilinci gayreti içinde olanları görmek, onlarla kısa sürede olsa yaşamak, dinlemek beni bir kere daha umutlandırdı. Gençleri ve bu düzenlemeyi, bu başarılı çalışmayı büyük maddî sıkıntılar içinde yapanları tek tek bağrıma basma sevincini yaşadım.

Kürtler:

Habur sınır kapısında “Irak Kürdistanına hoş geldiniz” yazısını ve asker kıyafetli insanları görenler, bölgenin kimlerin egemenliğinde olduğunu anlamakta gecikmez.

Habur sınır kapısından Kerkük’ün Bağdat çıkış kapısına kadar kontroller Kürtçe olarak silâhlı Kürtler tarafından yapılmaktadır. Kerkük içinde özellikle akşamları yine kontroller Kürtçe konuşanlar tarafından yapılmakta, bazen Türkmen veya Arap polise rastlanmakta. Polis müdürü, birkaç karakol ve Millî Eğitim Müdürlüğü dışında bütün resmî daireler Kürtlerin elinde. Onlar tarafından idare edilmekte ve kendi çıkarları doğrultusunda, ABD’nin bilgisi ve onayı ile kullanılmaktadırlar. Millî Eğitim Müdürü devamlı tehdit ve baskı altındadır. Kürt olan vali bu konuda seyirci kalmakta, şehir konseyinde bulunan Türkmen üyelerin gözü önünde yanlı davranmaktadır. Kerkük’ün birçok yerinde yalnız Kürt bayrağı asılmış (bazı kuruluş merkezlerinin dışında Türkmen bayrağına rastlamadık).

Mevcut 30’a yakın Türkmen okulunun müdür ve öğretmenleri, çocuklarını bu okullara gönderen aileler devamlı tehdit edilmekte, bazı aileler çocuklarını bu okullardan alıp, Arapça tedrisat yapan okullara vermişler. Okulların korunması yeterli değil, Türkmen güvenlik birimlerinin her yere yetişmesi için Türkmenleri ben temsil ediyorum diyebilen kuruluşların birlik içerisinde olması gerek.

Kerkük âdeta iki, hattâ üç taraftan kuşatılmış, Türkmenler sıkıştırılmış. Silâhlı gücü yetersiz, askerî teşkilâtı olmayan, halen ANKARA’NIN DAR KORİDORLARINDA İLERİYİ GÖREMEYENLER. HAKKIN NASIL KAZANILACAĞINI İDRAK EDEMEYENLER, IRAK’IN VAR OLMAYAN BÜTÜNLÜĞÜNÜ SAVUNARAK, IRAK’IN BÜTÜNLÜĞÜ VE IRAK’IN BÜTÜN HALKININ REFAHI İÇİN DEMOKRASİYİ BİLMEYENLER İÇİNDE, DEMOKRATİK BİR ZEMİNDE EFENDİCE ÇALIŞACAĞIM DİYEREK VAKİT GEÇİRENLER BİR BARUT FIÇISI HÂLİNE GELEN TÜRKMENELİ TOPRAKLARINDA TÜRKLERİN CANI-MALI VE SİYASÎ GELECEĞİ NASIL KORUNACAK? MODASI GEÇMİŞ EFENDİCE BEYANAT VERMEKLE Mİ? ABD ne diyor, benim gücüm var, her zaman da ben haklıyım, inanmaz isen gel de gör.

Kürtler para karşılığı evler dükkânlar, arsalar almaktadırlar. Şehir içerisinde bir çok dükkân ve iş yeri almışlar, almaya devam ediyorlar. Ticarette hâkim duruma gelmişler. Yahudiler de durmadan eski Yahudi evlerini bulmaya, almaya çalışıyorlar.

PKK, Erbil’de, Süleymaniye’de veya Kandil Dağı ve Mahmur’daki kampların ve karargâhların dışında, Kerkük’te 6-7 yerde karargâhları var. Bu karargâhlar ABD tarafından bilinmekte, yardım edilmekte, komutanları toplantılarına katılmaktadır. Tuzhurmatu, Musul, Zaho, Duhok, Bağdat’ta büroları bulunmaktadır. Bunlara Talabanî ve Barzanî de her cihette destek vermekte, faaliyetlerini teşvik etmektedirler. Kürt valinin bu büroları bilmemesi düşünülemez. Bu bürolar “Hizbul Halil-lil Kürdistan” ve “Mezopotamiye Gençlik Teşkilâtı” adı altında çalışmaktadırlar. Abdullah Öcalan’ın yazılarını ihtiva eden “NAZRETUL ŞEBİBE” isminde haftalık bir de gazete yayınlanmaktadır.

Kerkük’ün yönetimine gelince:

Vali Kürt, kurumların, resmî dairelerin çoğu ABD destekli Kürtlerin elinde ve yönetiminde. Az da olsa polis teşkilâtı, Emniyet Müdürü ve Millî Eğitim Müdürlüğü “Valilik denetimi altında” Türkmenlere verilmiş.

İsrail istihbaratı, ABD’nin Kerkük’teki komutanı ve valiliğin adamları Yahudilerin İsrail’e göç etmelerinden önceki eski iskân yerlerini ve mahallesini satın almak için araştırıp tespit ediyorlar. Kürtlerle İsrail istihbarat birimleri arasında sıkı bir iş birliğinin varlığı halk tarafından bilinmektedir.

Talabanî’nin oğlu tarafından açılışı yapılan, “araştırma Merkezi” kurulmuş, valilik tarafından kurulmuş olan bu merkez, herhangi bir mahkeme kararına ihtiyaç duymadan sorgulama, tutukkama ve tahkikat yetkisine sahip. Halk arasında tedirginlik yaratan bu kuruluşun başına da General SUAT SALİH tam yetkili olarak valilik tarafından atanmış.

Kerkük’te son zamanlardaki bu haber bir çok gazetede yer almadı. 4. Tabur ve Merkez karargâhtan oluşan bir askerî birlik kurulmuş, bu birliğin merkez komutanlığı başına da Kürt olan Yarbay “NEVZAT” getirilmiştir.

Sonuç olarak:

Yaptığımız geniş, tarafsız görüşmeler ve tetkiklerden sonra, büyük bir istek ile Kerkük tarihinde ilk olarak toplanan Türkmenler, mevcut kuruluştan, yeni seçilecek kadrosundan beklentilerinin asgarî derecede gerçekleşeceğini umut ediyorlardı.

Bir çok kişi ve kurumlarla yaptığımız görüşmeler, yerinde gördüğümüz durum, böyle devam ederlerse bu kadro ve takip edilen politika, Türkmenlerin siyasî hak ve hukukunun korunacağı veya ilerde Irak’ın siyasî yapılanmasında, Irak’taki diğer unsurlar gibi Türkmenlere herhangi bir anayasal kazanım elde edilebileceği mümkün görülmemektedir.

Ankara’nın hâlâ aynı politikayı yürütmesinin anlaşılır tarafı yok, bu politika yanlıştır, bir yerde iflâs eden bu politikanın baş aktörü de doğruyu dile getirmeyen Türkmenleri ben temsil ediyorum diyenlerdir.

Bölgede hiçbir millî çıkar korunmamış, etkili siyasî bir girişim müşahede edilmemiş. Silâhlı güç oluşturulmamış, “AKINCI” varlığına kimse inanmamakta. Bu durum karşısında Kerkük’ün şahsiyetleri, gençleri ve fedakâr evlâtları arasında arayışlar başlamış, başka bir siyasî parti, direniş, hak ve hukuklarını isteme, koruma için ANKARA’ya rağmen askerî “GÜÇ” oluşturmak fikri yaygınlaşmış. Amma ve lâkin Türkmenlere ne dersen de O YİNE ŞANLI ORDUSUNU YANINDA İSTER, NE İÇİN OLURSA OLSUN, ONUN YARDIMI, BİLGİSİ OLMADAN YAPMAK İSTEMEZ.

Çok önemli bir husus da: Bugüne kadar Kerkük Türklerinin yaşadığı toprakların adı konulmamış ve amaç tayin edilmemiş, yani hedef saptanmamıştır. Bugünden sonra toprakların adı “TÜRKMENELİ”dir. Amaç, yani HEDEF DE DİĞERLERİ GİBİ FEDERE TÜRKMENELİ DEVLETİDİR”. Bunu gerçekleştirecek olanlar resimlerini gördüğümüz “Silâhlı Millî Direnişe” geçmek zorunda olan Türkmen gençleridir.
 

Orkun'dan Seçmeler