ÜLKEMİZDE uzun yıllardan beri var olan ve özellikle son 20 yıldan bu yana yayılma alanı genişleyen kayıt dışı ekonominin boyutları bilinmiyor. Seslendirilen rakamlar, isabeti tartışılabilir tahminlere dayanıyor. En gerçekçi yaklaşım; kişi başına harcama paritesi / kişi başına millî gelir oranlaması olabilir. Bilindiği gibi ülkemizde kişi başına harcama paritesi: 5.000 doların üzerinde, kişi başına millî gelir ise: 2.600 dolar civârındadır. Bu durumda kayıt dışı ekonominin, kayıtlı ekonominin iki katı olduğu söylenebilir. Ülkemizde yaşanan en büyük kriz yıllarından biri, belki de en önde geleni olan 2001’de bu oran Devlet Plânlama Teşkilâtı (DPT)’nin açıklamasına göre % 66,2 oranına çıktı.
Kayıt dışı ekonominin bu boyutta olması, ekonomi ile ilgili sıkıntılarımızın ana sebebi olarak gösteriliyor. Bu iddiada gerçek payı olmakla birlikte, iktisadî faaliyetlerin tamamının kayda alınması hâlinde, hiçbir sıkıntımızın kalmayacağını iddia etmek de konuyu basite indirgemek olur. Ekonomi, bir sosyal olaydır. Sosyal problemlerin hiçbiri, tek bir sebebe dayandırılamayacağı gibi, tek bir çözüm formülü ile ortadan kaldırılamaz. Bu gerçekten hareket edilerek kayıt dışı ekonominin üzerine gitmek ve arzulanan iktisâdî iyileşmeyi bu yolla sağlamaya çalışmak, daha büyük olumsuzluklara yol açabilir.
Kayıt dışı ekonomi, ülke iktisadiyatına belli ölçüde dinamizm sağlamakla birlikte, şüphesiz hoş görülecek bir olgu değildir. Tamamen yok edilemese bile, en aza indirilmesi şarttır. Fakat bu gelişmeyi sağlayabilmek için, mükellefleri kayıt dışına iten sebeplerin ortadan kaldırılması daha akıllı bir yöntem olarak tercih edilmeli.
KAYIT DIŞI EKONOMİNİN SEBEP VE SONUÇLARI
Türkiye’de bürokrasi, politika ile aşırı derecede iç içe durumdadır. Devletin gelirleri çoğu zaman politik çıkarlar uğruna, verimsiz ve/veya ölü alanlara harcanmaktadır. Halk deyimi ile çar-çur edilmektedir. Maliye ve ekonomi ile ilgili kararlar alınırken, kamu yararı yerine, siyasî amaçlara ağırlık ve öncelik veriliyor.
Yıllık gelir ve kurumlar verg si oranları ile ücret bordrolarındaki stopajlar aşırı ölçüde yüksektir. İthalât ve ihracattan alınan vergiler ile Katma Değer Vergisi (KDV) oranları da… Tapu harçları, veraset intikal vergileri ile muamele vergileri için de aynı şeyler söylenebilir. KDV’nin, vergi iadeleriyle birlikte bir oto kontrol sistemi olarak uygulamaya konulduğu unutulmuş, başlı başına bir gelir kalemi olarak görülmeye başlamış ve oranları hesapsızca yükseltilmiştir. Bütün bunlara rağmen vergi kontrol mekanizması etkin ve caydırıcı olma özelliğine sahip değildir.
Kayıt dışı ekonomi, her şeyden önce, devletin vergi gelirlerinin azalmasına yol açıyor. Gelir dağılımında olması gereken dengeyi bozuyor. Dengenin bozulması, en büyük sosyal adaletsizliktir. Bu adâletsizlik toplumda; rüşvet ve yolsuzlara başvurulması, ahlâkî ve kültürel çöküntülere yol açması… gibi sosyal felâketlere sebep oluyor.
Vatandaşların devlete ve onun faaliyetlerine olan itimadının azalması, dürüst vergi mükelleflerini de, (vergi kaçakçılığı gibi çok ağır bir ifade kullanmadan söylemek gerekirse), vergi ödemekten kaçınma yollarını aramaya yönlendiriyor.
Bütün bu olumsuzlukların artarak devam etmesi, olumsuzlukları yaşayan milletlerin bağımsızlığını kaybetmek gibi bir felâketle karşılaşmasına sebep olabilir. Konu böylesine önemlidir. İşte bu sebeple kayıt dışı ekonomiyi en aza indirmek mecburiyetindeyiz. Ancak bu gelişmeyi polisiye tedbirlerle sağlamanın mümkün olmayacağını da göz önünde bulundurarak…
KAYIT DIŞI EKONOMİ VE KARA PARA
Pek çok kişi, kayıt dışı ekonomi ile kara para getirici faaliyetleri biribirine karıştırmaktadır. Efrâdını câmi – ağyarını mâni ifadelerle kayıt dışı ekonomi, kanunun yasaklamadığı alanlardan elde edilen gelirin bir bölümünü veya ender hâllerde tamamını kayıt dışında bırakmaktır. Uyuşturucu ticareti, ihale yolsuzlukları, kadın ticareti, kumar sektörü, gümrük kaçakçılığı, arazi işgalleri ve rantçılığı, tefecilik, tarihî eser kaçakçılığı, otopark mafyası, sahte fatura işlemleri, silâh kaçakçılığı, sahte belge düzenlenmesi, rüşvet almak-vermek… kara para kazandırıcı faaliyetler grubunda yer alır. Kara para getirici faaliyetler; kayıt dışı ekonominin anasından büyük yavrusu olmakla birlikte, mücadelede uygulanacak yöntemin belirlenmesi açısından biri birinden ayrılması gerekir.
Kara para getiren faaliyetlerin önlenmesi için polisiye tedbirler, tek olmasa bile en etkin yöntemdir. Bu tür faaliyetler üzerine, hiçbir ayırım yapmadan en ağır metotlarla gidilmelidir.
İstihdama katkısı olan, üretim ve/veya katma değer oluşturan, ihracatı geliştiren kayıt dışı faaliyetlere, belli ölçüde göz yumulması mümkündür. Fakat belirtilen katkıların ölçüsü ne olursa olsun, kara para ile ilgili çalışmalara asla izin verilmemeli.
Devlet ve devleti yönetenler, yönetilenler nezdinde saygınlık kazandığı ölçüde ve suç işleyenin mutlaka cezâlandırılacağı bilincinin yerleşmesi hâlinde kara para etkinlikleri ve kayıt dışı ekonominin boyutları küçülecektir. Millî ahlâk sahibi insanlar yetiştirmek, ekonomi mekanizmasının düzgün çalışması için en verimli ve sağlıklı sistemdir.
ETKİSİZ TEDBİRLER
Hükûmet; Milletlerarası Para Fonu (IMF)’nin de baskısı ile kayıt dışı ekonominin boyutlarını en aza indirmek için tedbirler paketi hazırlıyor. Enflasyon muhasebesi sisteminin uygulamaya konulması, belli bir miktar üzerindeki paranın tahsilât ve ödemelerinin banka veya özel finans kurumları aracılığı ile yapılması, malî milât uygulanması, tasarruflarla ilgili beyan mecburiyetinin getirilmesi… gibi.
Enflasyon muhasebesinin, kayıt dışı ekonominin önlenmesine nasıl ve ne ölçüde katkı sağlayacağı tartışmalara açıktır. Enflasyon muhasebesi; yüksek enflasyonun, ekonominin ayrılmaz parçası olduğu ortamlarda, devlete de mükellefe de bir takım avantajlar sağlar. Meselâ: Şirketleri, enflasyondan arındırılmamış gelirlerin vergisini ödemekten kurtarır. Muhasebe oyunlarına başvurmayan işletmelerde, 5 yılda sermayenin sıfırlanmasını önler. Şirketler, enflasyon muhasebesi uygulanması ile ek menfaatler elde edeceklerinden, bir müddet sonra eskiye nazaran daha fazla vergi ödemek konumuna gelebilirler. Hepsinden önemlisi, üç yıllık toplam enflasyon oranı % 100’ün altında olduğunda, enflasyon muhasebesi uygulamadan kaldırılıyor. Kaldırılan uygulamanın kayıt dışı ekonomiye ne faydası olabilir? Bu soruyu, kayıt dışı ekonominin, yalnızca yüksek enflasyondan kaynaklandığını zannedenlere sormanın bir anlamı olmasa gerek.
Tahsilât ve ödemelerin banka aracılığı ile yapılmasını da kayıt dışı ekonomi ile ilişkilendirmek hayli zordur. Para transferi için; çek, senet gibi enstrümanlardan ve bankalardan başka, araç kullanmayı düşünemeyecek kadar saf isek; uygulama, kayıt dışı ekonomiyi de kara para getirici faaliyetleri de bıçak gibi keser. Fakat kayıt dışı ve kara para kazanma becerisine sahip olanların, kazançlarını transfer ederken, önlerine konulacak engelleri aşma becerisine de sahip olduklarını düşünmeliyiz. Kayıt dışı yapılan işlemlerin kaynağı ve getirisi, hiçbir kayda (bu arada, banka ve benzeri kuruluşların kayıtlarına) zaten geçmez. Kayıtlara geçmeyen tahsilât ve ödemeler için sınır belirlemenin anlamsızlığı ortadadır. Bu yöntemi tedbir olarak düşünenler dışında, kayıt dışı kaynak ve/veya geliri, 3-5-10 parçaya bölerek transfer edebileceğini düşünemeyecek adam var mı ülkemizde?
Malî milât; vaktiyle kayıt dışı ekonomiden elde edilen kaynakları, belli ölçüde vergilendirmek suretiyle kayıt içerisine alabilir. Fakat yeni kazançlar üzerindeki etkisi sıfır denecek kadar az olur.
Tasarruflara ve tasarruflarla ilgili gelirlere beyan mecburiyeti getirilmesi, devrede banka gibi muhasebe oyunlarına ve kamuflaja imkân vermeyen aracıların bulunması sebebiyle etkili bir yöntemdir. Fakat bu yöntemin Türkiye gibi tasarruf açığı bulunan ülkelerde faydadan çok zarar getireceğini düşünmek yararlı olur. Uygulama, kayıt altındaki tasarrufları da kayıt dışına itmez mi?
•••
Yukarıdaki karşı görüşleri okuyanlar, çaresiz olduğumuzu düşünebilirler. Hayır! Çaresiz değiliz. Devleti yönetenler, mevcut ve bilinen çareleri uygulama maharet ve cesaretini gösterebilirlerse, her engel aşılır.