Başlığı gören Orkun’un sayın okurları – belki de – içlerinden “… Bu konu da bıktırdı…” demişlerdir. Doğrusu ben de medyayı bu açıdan izlemekten ve hemen hemen tüm yazıları bilgisayarımın belleğine kaydetmekten ve önemlilerinin de çıktısını almaktan usandım. Ama buna rağmen konuyu neden Orkun sayfalarına da taşımak zorunda kaldım? Çünkü bu tartışmaların sonucunda benim Orkun sayfalarında ta baştan beri dile getirdiğim ve getireceğim önemli bir husus berraklaştı. Nedir benim Orkun’da “bıkmadan-usanmadan” dile getirdiğim husus? Türklük Üst Kimliği! Peki nedir bu tartışmalarda berraklaşan husus? Türklük Üst Kimliği’nde Aşınma!
Konu malûm: Yersiz, zamansız çıkışları ile de gündeme gelen Ecevitler’den Bay Ecevit, ortaya bir fikir attı. Son padişah Vahdettin hain değildir dedi. Nerede dedi? Fethullah Gülen yandaşlarınca yayınlanan Zaman gazetesinde. Bunu demek ile kimi kasdetti? Vahdettin’i nutkunda hain diye niteleyen Atatürk’ü kasdetti. Bildiğim kadarı ile ilk reaksiyon 9. Cumhurbaşkanı Süleymen Demirel’den geldi. Demirel özetle, Atatürk’ün Türkler için bir referans olduğunu ve daha yüz yıl bu referansa ihtiyaç bulunduğunu söyledi1. İki husus tabiî ki ilginçti. Eski bir CHP’li olan, Atatürk ve Atatürkçülük doktrinini savunan, hattâ o doktrinin eskimiş modellerine sahip çıkan Ecevit şimdi Atatürk’ü karşısına alıyordu. Ecevit’in bunu hesaba katmamış olmasını düşünmek – onun sevdiği bir deyim ile – “olası” değildi! Buna karşılık, “Muhafazakâr” bir ekolden, Menderes’in, Atatürk’ün ilke ve İnkılâpları’nı ucun ucun aşındıran, onlardan ödün veren (Türkçe ezan gibi bir güzelliği Araplaştıran) bir DP’nin devamı AP ve DYP’nin baş aktörlüğünden gelen, köy kökenli ve – Ecevitler’in aksine – İslâm’ın şartlarını modernce yerine getiren Süleyman Demirel’in ilk tepkiyi gösteren kişi olması beklenen bir olay değildi. Ecevit neden böyle ondan beklenmeyen çıkış yaptı, neden Demirel ondan – hemen – beklenmeyen reaksiyonu gösterdi hususunu incelemeyeceğim.
Olay esasta iki kesim tarafından ele alındı. Atatürk karşıtları ( İslâmcılar, Cumhuriyet karşıtları, Ermenisever eski-yeni solcular) ve Atatürk yandaşları. Neden İslâmcılar? Çünkü açık-seçik bilinen bir husus İslâmcıların şeddeli Atatürk düşmanı olduklarıdır. Atatürk’ün alenen İslâmî yaşamadığı için değil tabiî ki! Ne için? Türkiye için (ve her ülke için) bir felâket olan çağdışı Şeriat Düzeni’ni ortadan kaldırdığı için. Malûm Türkiye’de İslâmcılarda (Müslümanlarda demiyorum), yani Siyasal İslâm ve onun etkisindeki bazı politika dışı İslâmcılarda İslâm’ın en az yedi şartı vardır ve bu yedi şarttan çok önemli ilk ikisi Atatürk düşmanlığ ğı ve saç örtmektir. Bu hususlar bu yazının konusu dışında.
Uzun zamandır özellikle İslâmcılarca Osmanlı İmparatorluğu ve padişahlar İslâm ile özdeşleştiriliyor. Sanki bütün Osmanlı, İslâm ve Hilâfet demek. Oysaki Osmanlı, yükselişi sırasında daha fazla Türk, daha az Araptır. İnişte ise yıkılana kadar daha çok Araptır. Bana göre Osmanlı’nın başarısı Türklük bilinci (ruhu) ile doğru orantılıdır. Hiçbir padişah hacca gitmemiş. Hattâ tahta veda etmek zorunda kaldıktan sonra bile konumuz olan ve İslâm ile özdeşleştirilen Sultan Mehmet VI. yani Vahdettin bile! Bilmiyorum onun hısım akrabasından hacca giden, ahir zamanını camilerde geçiren, Emine Hanım gibi örtüneni var mı?2 Osmanlı’nın şeriat ile beraber örfî hukuka da yer verdiğini biliyoruz. Doktora tezi yapılacak konu ama, ben kısaca Osmanlı=İslâm değildir, diyorum.
İşte bu İslâm ile Osmanlı’yı bir tutanların ekmeğine Ecevit yağ sürdü. Herkes eteğindeki taşları dökmeğe başladı. Bir Vahdettin muhabbetidir gitti. Ben pozitif kafalı bir kişiyim. Hiçbir şeyin, bu meyanda tarihin de yalan üzerine oturtulması taraftarı değilim. İnsan kafası Tanrı’yı bile, ister dinlerin tanımladığı, ister felsefenin tanımladığı olsun, tartışmalıdır ve Batı’da rahatça da açık kapılarda en az iki asırdır tartışıyor.
Ama bazı gereksiz tartışmalar huzur kaçırıcı ve zararlı oluyor3. Meselâ Ecevit’in çıkışı – en hafif deyimle – “haince değil, değildir”. Ecevit’in Atatürk referansını zedeleyici sözleri sakıncalıdır hem de AKP’nin Atatürk’ü yıpratmak için hem de resmen çalıştığı bir zamanda. Şimdi kalkıp durup dururken Fatih bir kardeş katilidir demek ne kadar yersiz ise Atatürk’ün hatasını bulmağa çalışmak da o kadar yersizdir. Bu bir granit kitleye bir küçük taş atmağa benzer. Taş parçalanır, granitte ise iz bile kalmaz. Bir kişinin aynası onun yaptıklarıdır ve aklının derecesi eserlerinde görülür.
Ermenisever aydınlarımız(!?) da tabiî ki – Cumhuriyet ve millî tarih karşıtı olduklarından – “hain değildi” safında yer alıyor. Dünden Bugüne Tercüman’da yazar Mustafa Erdoğan (4 ağustos 2005) Cumhuriyet’in ilk yılları etkinliklerini endoktrinasyon olarak kötülerken, meselâ benim de kendimi dahil saydığım kesimi “… vatanı hepimizden çok seven şamatacı bir azgın azınlık…” olarak niteliyor. Cumhuriyet ne yapmalıydı yani? Okuma-yazma oranı erkeklerde %15 kadınlarda %5 olan topluma, “… Ey Nas! Bir yanda şimdiye kadar yaşadığınız Osmanlı Düzeni bir de padişahsız, hilâfetsiz, lâik Cumhuriyet Düzeni var. Arap harfleri kaldırılıp yerine lâtin alfabesini getirilecek, kadına seçme ve seçilme hakkı verilecek, ezan Türkçeleştirilecek, cuma yok pazar var, okka-dirhem-arşın yok, kilo-gram-metre var, fes yok şapka var, çokeşlilik yok tekeşlilik var, şahitlikte de mirasta da kadın-erkek eşittir, Aya Sofya müze olacak, tekkeler kapatılacak vs…” deyip halk oylaması mı yapmalıydı? Peygamberlerden, Musa, İsa ve Hz. Muhammed halkın fikrini mi sordu? Putperestlere çatan Musa, Farisîler’e yüklenen İsa ve nihayet bunların hepsine ateş püsküren Hz. Muhammed endoktrinasyon yapmıyor muydu? Ve nihayet AKP’nin – kaçak da olsa – yaygınlaştırdığı Kur’an kursları cumhuriyet-karşıtı Makyavelce bir endoktrinasyon değil mi?
Ama ben şimdi biz Türkçüler için önemli olan bir meseleye geleceğim. Bazı Türklerdeki kişilik kırılması. Yani, “Türk Üst Kimliği” ile – Osmanlıseverlik/sayarlık maskesi altında – “İslâm Üst Kimliği” arasında bocalama. Orkun’u polemik ortamına çekmemek için ad vermeyeceğim. Ama şu kadar somutlaştırayım: Internet’te izlediğim, Yenişafak, Tercümanlar, Yeniçağ gibi medyada yazı yazan bazı Türkçülerin (Atatürkçüyüz de diyorlar) Vahdettin’e toz kondurmamaya çalışma çabaları. Doğrusu yadırgadım. Ben pek “ya, ya da”cı değilim. “Hem, hem de”ciyim. Meselâ, bir kişiye ya İslâm’ı yüzde yüz uygular Müslüman olursun ya da Müslüman sayılmazsın’ı kabul etmem. İslâm’ın hiçbir ritüelini yerine getirmeyen göbeği açık kız da pekalâ Müslümanım der ve de öyledir. Bu bir duruş, bir yer tanımıdır en azından, yani öteki değilim, demektir. Nitekim Avrupa’da böyle Hristiyan çok. Porno yıldızlarının boynunda haç asılı!
Bence, bir kişi “Ne mutlu bana ki Türk’üm!” diyorsa ve bu onun üst kimliği ise o kişi ister Müslüman, ister Hristiyan, ister Musevî, ister Budist, ister Şamanist, ister Deist, ister Ateist olsun asla fark etmez. Ve her kişinin genelde içine doğduğu toplumun dinsel inancı içinde mutlu olacağını varsaydığımdan da, asla o kişilerin din değiştirmesi için şu veya bu şekilde zorlanmasını kabul edemem. Türk Üst Kimlik’li, Müslüman ise onunla Camiye; Hristiyan ise Kilise’ye, Yahudi ise Havra’ya, Budist ise Mabet’e, Şamanist ise şamanist törene saygı ile gider, katılırım. Deist ve Ateist Türkler özbeöz kardeşlerimdir. Bu inanç veya inansızlar (Ateist de bir bakıma inançlıdır) ile evlenebilirim, akraba ve hısımlarımı onlarla evlendirebilirim ve de onların inancına saygı duyarım!
Bu tartışma – benim bakımımdan – bazı Türkçülerde Türklük Üst Kimliği ile İslâmî Üst Kimlik arasında İslâm lehine bir kırılma olduğu sonucunu verdi ve üzüldüm. Ben çünkü bir Türk’üm. Ve uzun zamandır eleştirdiğim ve Türklük aleyhine geliştiğini vurguladığım Türk-İslâm-Sentezi’nin4 nasıl Türklük bilincini kemirdiğini gözlemiş oldum. Umarım müşahadem yanlıştır. Tekrarlıyorum: Türklük için ideal ortam lâisist (seküler)5 ortamdır. İslâmcılar nitelikleri gereği ümmetçidirler, milliyetçilik onların baş düşmanıdır6. Hem Türkçü hem ümmetçi olunamaz. Vahdettin hain değildi, Mustafa Kemal ona – haksız yere – hain dedi ama ben Atatürkçüyüm, sakat düşüncedir, üvey Atatürkçülüktür, defolu Türkçülüktür!
Not 1: Muhafazakâr Ilıcaklar Tercüman’ının Vahdettin’in hainliği hakkında bir anketi var. 10.08.2005 (Katılan sayısı, 70740) sonucu şöyle:
Haindi % 64.09
Değildi % 35.47
Kararsız % 0.44
Not 2: Hatırlandığı gibi Nazım Hikmet Ran için de iki yorum ve uygulama var. Bana göre İngiltere’ye sığınan Vahdettin ile Rusya’ya sığınan Nazım Hikmet arasında pek fark yok. “Pek” dedim, çünkü ben kaçak padişahın sonradan Türkiye aleyhine davrandığını duymadım. Ama Nazım Hikmet o zamanın pislik saçan komünist “Bizim Radyo”da Türkiye’ye mel’anet kusuyordu, ama şimdi heykeli bile var… İmdi, garip bir sonuç çıkarayım: Vahdettin bana göre Nazım Hikmet’e nazaran daha saygın bir haindir!
DİPNOTLARI
1- Şunu kabul etmekte yarar var. Avrupa’nın kalburüstü ulusları hariç dünyadaki diğer uluslar özellikle bilim/sanat/kültür/felsefe/siyaset adamları bakımından referans yoksuludur. Bu Türkiye için de geçerlidir. Atatürk ise Türk Tarihi’nin en önde gelen ve en son uluslararası nitelikte referansıdır. O’nun değerini düşürmeğe çalışmak hatanın ötesinde akılsızlıktır.
2- Bu yaşa kadar okuduklarıma göre Peygamber’in nikâhlı on bir eşi, Emine veya Hayrünnisa hanımlar gibi giyinmedi!
3- Huzur kaçırmak istenirse tüm ulusların geçmişi hattâ şu anları bile tahrik için yeteri kadar malzeme deposudur. Meselâ “… Musa bir katildir…” tartışmasına ne dersiniz? Kur’an Musa’yı peygamber saydığına göre cinayeti İslâm’a da bulaştırdık gitti…
4- Orkun’un 90. sayısında üstat R. O. Türkkan’ın – ayrıntılarını bilmediğim – bir saptaması var. Sayfa 11 aynen [ … “Türk-İslâm Sentezi” formülünün yanlışlığını (Türk İslâm Kültürü’nün daha doğru olduğunu)… açıkladım” ] Ben malûm durmadan, bıkmadan, usanmadan, sentezdeki İslâm unsurunun Türk’ü ümmetleştirdiğine, yani Türk’ü milliyetine yabancılaştırdığına işaret ediyorum ve karşı çıkıyorum. “Kültür”de ise bu tehlike oldukça az ve kültür’ün referansı sosyolojik, genellikle seküler, yani “Lâdinî”.
5- Bilim insanlarımız bilimsel ortamda “lâisizm” ile “sekülarizm”in farkına değiniyorlar ve bunların tam birbirini karşılamadığını ileri sürüyorlar. Ama bu gereksiz ayrıntı konumuz dışında diye düşünüyor ve bunları eşit sayıyorum.
6- Sözde işçi sınıfı kardeşliğine dayalı “komünizm” de lâdinî bir ümmetçiliktir.



