Bizim sesimiz olun
Ülkemizde günlük gazetelerin dışında pek çok haftalık ve aylık dergi yayınlanıyor. Bunların bazılarını görüyor ve takip ediyoruz. Ancak, görüşlerimize, inanışlarımıza ve kutsal saydığımız değerlere yakın bulmuyoruz. Bunun tek istisnası Orkun dergisi. Orada kafamızı kurcalayan, bizi rahatsız eden davranışlara karşı net bir tavır görüyoruz. Pek çok meselede gönlümüzden geçenleri Orkun yazarlarının kalemlerinden okuyoruz. Böylece bir ölçüde huzur buluyoruz.
Çevremizde benim gibi düşünen, tasalanan, kaygılanan arkadaşlarım var. Onlar da benimle aynı duyguları paylaşıyor. Fakat bunu ifade edecek yer bulamıyoruz. Eski sayılarda “Orkun’a Gelenler” diye bir sayfanız vardı. Orada genç arkadaşlarımızın görüşlerini, duygularını okuyorduk. Ayrıca, bu kısa yazılar onlar için kalem denemesi oluyordu. Kimbilir, ilerde belki de onlar arasından tanınmış yazarlar da çıkabilecekti. Son dönemde bu say faya rastlayamaz olduk. Bence bu tür köşelerin, sayfaların büyük faydası vardır. Acaba yeniden böyle bir sayfa açamaz mısınız? Biliyoruz ki, Orkun sınırlı imkânlarla ve büyük fedakârlıklarla yayınlanıyor. Bu sebeple sayfa sayısını artırmak kolay değil. Yine de yukarda sıraladığım görüşlerim istikametinde bir uygulama yapılabilirse bundan memnunluk duyacağız.
Salih ÖZDEN
(Malatya)
Yine aynı kavga
Türkiye’de beşinci kol var mı? Maalesef var. Türkiye’de başkalarının çıkarına çalışan, yazan, çizen, konuşan insanlar var mı? Maalesef var. Yazılı, sözlü basında Türkiye’yi değil, yabancıları kollayan beyanlar görüyor muyuz? Maalesef görüyoruz.
O hâlde durup düşünmemiz ve sormamız lâzım: Biz bu hâllere neden düştük? Nereden geldik ve ne hata yaptık? İçimizden böyle insanların çıkmasına nasıl imkân verdik?
Hiç şüphe yok ki, yeni nesilleri, çocuklarımızı millî ruhla yetiştiremedik. Onların millî şuur sahibi olmalarını sağlayamadık. Eğitim hayatını gittikçe kozmopolit, başarısız, sıradan bir duruma getirdik ve bunun düzeltilmesi için çareler aramadık. Şimdi de aynı gelişme, daha da artarak devam ediyor. Bu defa AB’nin de parmağı olmak üzere.
Ama sebep sadece bu değil. Toplum olarak da anlayışımızda, yaşayışımızda büyük değişimler oldu. Mânevî değerleri öne çıkararak siyaset yapanlar türlü düzenlerle, yolsuzluklarla bu değerlere olan inancı sarstılar. Öte yandan “Benim memurum işini bilir” mantığı ile rüşvete yol verdik. Tek yüce değerin menfaat sayıldığı, bu yolda her hareketin mübah görüldüğü bir toplum hâline geldik. Banka hortumları, hileli iflâslar, büyük soygunlar birbirini takip etti. Bu ortamda yetişen çocuklardan ve gençlerden ne bekleyebiliriz ki? Yine de belli bir gençlik kesimi olup bitenin farkında. Onlar tepkilerini dile getirmekten de kaçınmıyorlar. Bu tehlikeli girdaptan kendilerini kurtardıkları gibi akranlarını da çekip çıkarmak istiyorlar. Ama onların sesi çok kere boğuntuya gidiyor. Bundan acı duymamak mümkün değil.
Hâl böyle olunca çeşitli tipte, çeşitli boyda ajanların türemesine neden şaşmalı? İnsana tiksinti veren, mide bulandırıcı yazıları gördüğümüzde, onları kaleme alanlardan çok, sistemdeki bozukluğu hatırlamamız gerekiyor.Bu sistemden böyle tipler (de) çıkıyor. Demek ki, öncelikle makineyi tamir etmemiz, tamir olmuyorsa yenilememiz lâzım. Ürünler o zaman sağlam ve bereketli olacaktır. Bunun için de ilk şart yüreklerimizi ve zihinlerimizi Türk milletinin aslî hedeflerine çevirmemizdir. Yani, Türk milliyetçiliğine, kısaca Türkçülüğe sahip çıkmak, bu yolda çalışmaktır. Türkçülük ülküsü nesillerin gönüllerinde gereği gibi alevlendiği zaman bütün süprüntüler ortadan kalkacaktır. Türkçülüğün lâfından bile neden ürktükleri böylece ortaya çıkmıyor mu?
Çağdaş ERDÖNMEZ
(İstanbul)