Cengiz Dağcı, İkinci Dünya Savaşı sırasında, Viyana istasyonunda bir olayla karşılaşır ve çok heyecanlanır. Cengiz Dağcı’yı heyecanlandıran, ama bizim etkili ve yetkili kişilerimizin umurunda olmayan ebedî gerçek acaba neydi? Önce metni okuyalım, sonra soruları cevaplandıralım.
Okuyucularımız artık biliyorlar. Millî Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu Baş kanlığı, 2511 sayılı Tebliğler Dergisinde yayımlanan 30 Mart 2000 gün ve 32 sayılı kararı ile ana okullarından başlayarak, Türk çocuklarına yabancı dil öğretmeyi kararlaştırdı. Bu ders, söz konusu karar üzerine hazırlandı.
1945 yılının Şubat ayındayız… İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarıdır artık. Rus birlikleri Alman ordusunu yüzgeri etmiş, Avrupa içlerine doğru ilerlemektedir. Cengiz Dağcı, eşi Regina ile birlikte Viyana tren istasyonundadır. Yabancı bir ülkede, sırtında yabancı üniforma ile dolaşan, yanında yabancı bir kadın bulunan, yurduna dönebilmesi imkânsız, dönse bile 18 Mayıs 1944’te bütün Kırım Türkleri’nin yurtlarından sürülmüş olmalarıyla kendisini orada yalnız başına bulacak olan Cengiz Dağcı, Viyana tren istasyonunda karşılaştığı bir olay dolayısıyla çok heyecanlanır. Cengiz Dağcı’yı heyecanlandıran olay ne olabilir acaba? Önce metni okuyalım:
Dresden’de iki saat kaldı trenimiz.
Trenin istasyondan ayrıldığından tam iki saat sonra, Dresden’in büyük bir bombardımana uğradığını ve kentin hemen hemen yerle yeksân edildiğini sabah saatlerinde ulaştığımız Viyana’da öğrendim. Bu bir sürpriz olduysa, bundan çok daha büyük bir sürpriz bekliyordu beni Viyana demiryolu istasyonunda.
İstasyonun bir köşesinde bir grup kadın ve çocuk oturuyorlardı bohça ve bavulları üzerinde, birbirlerine sokulu. Ya nlarından geçiyordum, kendi dilimde söylenen bir-iki kelimeyi duyar gibi oldum ve duraklayıp kulak kabarttım.
Kadınlar yavaş seslerle konuşuyorlardı kendi aralarında. Ne söylediklerini iyice ayırt edemiyordum, ama kadınlar benim dilimde konuşuyorlardı; bundan kuşkum yoktu.
Şaşkınlığımı yüzümde görmüştü Regina Kleszko, uzanıp kolumu tuttu.
“Bir şey mi oldu?” diye sordu Regina.
“Yok” dedim, “bir şey yok.”
“Ama yüzün değişti. Beklenmedik bir şey gördün galiba.”
“Evet… onlar… Şu kadınlar benim dilimde konuşuyorlar.”
Heyecanlanmıştım.
Regina hâlâ şaşılı gözler ile bakıyordu yüzüme.
Regina’ya başka bir şey söylemem gerekiyordu. Konuşamıyordum; sesimi gözlerime gelen yaşlarım kıstırmıştı boğazımın içinde.
Hasretini çektiğim dilin ezgisiyle titriyordu içim.
Önde ben, arkamda Regina, kadınlara yaklaştık. Aralarında üç-beş yaşında çocuklar, nine yaşlarında olan kadınlar vardı. Kümede bir tek erkek yoktu. Fırtınada gemileri batmış, şiddetli rüzgârın ıssız bir kıyıya attığı korkak ve çaresiz yaratıklar gibi oturuyorlardı istasyonun köşesinde.
Arkamda Regina, “Git, kendileriyle konuş.” demek istiyordu galiba; eliyle omzumu dürtüştürüyordu hafifçe.
Evet, konuşmam, buraya nasıl geldiklerini sorup anlamam gerekiyordu, ve öyle yaptım.
“Özür dilerim, sizler Kırımlısınız galiba.”
Çevrelerini girdab gibi saran umutsuzluk kırılıyordu kadınların yüzlerinde. Bundan da fazla, büyük fırtınanın sonunda ortalık sakinleşmiş güneş çıkmış gibiydi. Bazıları gülümsüyorlardı ve gülümseyen gözlerinde gözyaşları ışıldıyordu.
“Evet evlât, bizler Kırımlı… Kırım’dan çıktık… Kırım’dan çıkardılar bizleri.”
Ama nasıl? Ama nasıl?
Kadınlardan gençce biri anlatıyor Canköy ağzıyla:
“Bir buçuk yıl Avıstıryalının çiftliğinde çalıştırıldık balalarımıznen.”
Başka biri Akmesçit ağzıyla:
“Bizleri Akmesçit’ten alıp getirdiler buralara. Kadınlarımız Nemes (Alman)’in çiftliğinde, kocalarımız da demiryolu inşaatında işlettirildi.”
Ve başkaları:
“Kocalarımız, Kızıl Ordu geliyir… Biz gidemeyiz, Almanlar bırakmazlar bizi. Ama bizi bırakırlar. Balalarımızı alıp gidin, canlarınızı kurtarın, dediler.”
Yaşlı kadınlar ellerime sarılıyorlardı:
“N’olursun evlâdım, bize yardım et. Kocalarımız mahvolacaklar Urusun eline düşerlerse. Hem biz nereye gideceğiz kocasız oğulsuz. Bu hâllere biz kendimiz düşmedik. Nemesler (Almanlar) düşürdüler bizleri bu hâllere. Şimdi de Uruslar… Artık mahşerin kapıları açılacak arkada bıraktığımız kocalarımıza, oğullarımıza yardım et oğlum, yardım et bize.”
……..
Düşüncelerimi Regina Kleszko’ya açıklıyorum: Regina Kleszko Kırımlı kadınların aralarında kalacak, ben kentin belediyesine gidip, belediyede mülteci meseleleriyle ilgili ve yetkili kimselerle konuşacağım.
•••
Sırtımda üniforma, cüzdanımın içerisinde Türkistan lejyonu komutanı tarafından imzalanmış Kırım’a dönme izninde, hem mistik hem sihirli bir güç saklıymış meğer: Kırımlı mültecileri Tirol’e geçirmeye yetkili ve görevli olduğumdan başta, kocalarının kadınlarıyla birleşmelerinin iznini ve kendilerine iki haftalık yiyecek kuponlarını temin ederek istasyona dönüyorum.
Yeniden ruhlanıyor bedenler.1
Şimdi metni anlama çalışmalarına geçiyoruz. Metnin iyi anlaşılması için hazırlanan aşağıdaki soruları; başta Millî Eğitim Bakanı olmak üzere, karara red oyu veren iki Sayın üye hariç Talim Terbiye Kurulu üyelerinin, ayrıca bu kararın iptal edilmesinde etkisi olabileceği hâlde parmağını bile kıpırdatmayan bütün etkili ve yetkililerin cevaplandırmalarını istiyoruz.
SORULAR
1. Cengiz Dağcı’nın iki saatlik bir farkla ölümden kurtulduğu bombardıman olayından çok daha fazla heyecanlandığı ve “büyük sürpriz” olarak nitelendirdiği olay nedir?
2. Kadınların Türkçe konuştuklarını duyduğunda Cengiz Dağcı’da ne gibi değişiklikler oluyor?
3. Polonyalı eşi Regina bunun farkına varıyor mu?
4. Polonyalı Regina, bu durumda Dağcı”’ya ne öneriyor?
5. Dağcı, istasyondaki kadınların konuşmalarında bazı ayrıntılara dikkat ediyor. Bu durumu siz nasıl yorumluyorsunuz?
6. Kadınlar, hiç tanımadıkları Cengiz Dağcı’ya niçin güveniyorlar ve ona içtenlikle dertlerini açarak yardım istiyorlar?
7. Cengiz Dağcı, yanındaki arkadaşıyla kendisini kolayca kurtaracakken, niçin her türlü tehlikeyi ve zaman kaybını göze alıp o kadınlara yardım etmeye karar veriyor?
8. Yurdundan binlerce kilometre uzakta, birbirini hiç tanımayan insanları birden bire öz kardeş yapan, birbirleri uğruna her türlü tehlikeyi göza aldıran sihirli güç nedir?
9. Ana dili yerine bir yabancı dili öğrenerek büyüyen ana okulu çocukları, Cengiz Dağcı’nın yerinde olsalardı, nasıl davranırlardı?
10. Ve siz Sayın Millî Eğitim Bakanlığı, Talim Terbiyenin 10 üyesi, ayrıca etkili ve yetkili kimseler; siz Cengiz Dağcı’nın yerinde olsaydınız nasıl davranırdınız?
1- Hatıralarda Cengiz Dağcı, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1998, s.179-182. Kitabı edinmek isteyenler için Tel: 0212 251 03 50