1990 yılında yayımlanan “KERKÜK’ÜN SİYASÎ TARİHİ” adlı kitabımda (S: 57) Irak’ta cereyan etmiş ve eden olayların, Türkiye ufkunda görülen, görülmeye başlayan olayların devamı niteliğinde olacağını, aşağıda okunacağı şekilde yazmıştım. Haklı olmamayı ne kadar isterdim:
“……. 1945 yıllarından sonra şuurlu Türk gençleri (Türkmenler) geç de olsa karşılarındaki gücün (Arap ve Kürtler), toplumlarını bölme ve yok etmede başarıya ulaşacağını görmüş, başta kültür ve dillerinin, hem de çok ciddî bir plân ile imha edileceğini anlamış, dilin birliğin temel taşlarının en önemli etken olduğu gerçeğini geç de olsa fark etmişlerdir.
Gerçi Anavatan Türkiye bu gerçeği hiç hatırlamak istememiş; Kerkük gençliği, mücadelesinin yalnızlığı karşısında ilk olarak bocalamış, sonra bakmış ki birliği sağlamak için önce kendi sokağından, mahallesinden başlamalı, onlar da öyle yapmışlar, işin başında.
Kısa sürede Irak’ın genelinde ve özellikle de coğrafî Kuzey Irak’ta ciddî olaylar, değişiklikler oldu. Kürtçülük, cereyan eden bütün hâdiselerde öne çıkmakta.
Kürtçülüğün kökeni çok eskilere dayanmaktadır; isyanları, devlete baş kaldırmaları hiç kesilmemiş, devamlı ona buna âlet olmuşlar, konumuz dışında olduğundan tafsilâtına girilmeyeceği gibi eleştirilmeyecektir de, yalnız gerçek olan şudur, yer yüzünde 5-6 milyon insan kendisini ayrı IRK sayıp KÜRDÜM demektedir, kökenleri ne olursa olsun, ayrı dilleri, bizden ayrı görünümleri hatta âdetleri vardır. Bunların hayâllerindeki düşüncenin ve idealin gerçekleşmesi için de canla başla gizli de olsa birlikte çalışmaktadırlar. Birinci derecede bu düşünce ve çalışmalarına engel millet olarak da ister Irak’ta, İran’da, isterse Türkiye’de olsun hep Türk’ü, Türk Milletini görmektedirler. Küçüklüklerinden beri de öyle yetiştirilmişlerdir. Zaman zaman silâhlanıp devletlerine karşı isyan etmişler, kanlı çatışmalara girmişler. Şeyh Sait, Molla Mustafa Barzanî isyan etmiş, hak istemiş, yönetimde ortaklık talebinde bulunmuşlar. Kürt Bayrağı asmışlar ve her Türk katliâmında da Kürtleri başta görmekteyiz, Kerkük katliâmında, Türkiye’de terörist bölücü PKK olaylarında olduğu gibi. (S: 58).
Kürtler hep Kürdistan’ı aramışlar, Irak’ta başlamış en güçlü isyanları ve direnişleri, İran’da 1946 yılında Ruslar tarafından 11 ay devam eden KOMALA Hükûmeti kurulmuş, Kürtçülük dâvalarının yalnız aşiretlerin eline silâh vermekle kazanılmayacağını geç de olsa anlamışlar. Bütün Kuzey Irak’ta bu eylemlerini yaymak için de: 1946 yıllarında öğrenci hareketi hâlinde başlatılmış, gelişmiş. O yıllarda az kimse komünist lâfını duymuştu, Bağdat, Kerkük, Erbil ve Musul’da küçük çapta d irenişler başlar, okullarda toplantılar, hürriyet, adalet nidaları ile ilk önce okul idarelerine karşı gelmeler. Halk ilk evvel başı boş tembel öğrencilerin taşkınlığı olarak yorumlamış bu durumu, Irak Hükûmeti de konunun ciddiyeti üzerinde nedense pek durmamış, hiç beklenmedik bir anda İKİ öğrenci grubu arasındaki karşılıklı tartışmanın kavga hâline dönüştüğünü görmekteyiz. Toplantıların, tartışmaların okul dışına taşarak cadde ve sokaklara, çevreye zarar verdiğini, halkın da karışması sonucu kalabalıklaştığını, rejim aleyhine sloganlara dönüştüğünü ve polis kuvvetlerinin müdahalesine neden olduğunu görmekteyiz. Ama ne hikmetse bir çok “DİZEYİ, HOŞNAV” aşiretlerinden Kürt ağa çocuklarının (bu aşiretler o zamanlar Erbil çevresinde bulunan oldukça nüfuzlu Kürt aşiretleri idi, Barzan aşireti o bölgede yoktu) bunlarla beraber olduğunun bilinmesine karşın hükûmet tarafından ciddî bir tedbir alınmıyordu, âdeta bunlara, eylemlerine göz yumuluyordu”.
Erbil’de şiddetli kavgalar oldu, bir yandan Müslüman Kardeşler, Kürt Şeyh Abdülkerim liderliğinde sabahlara kadar “tekkesinde” zikirler, dualar, kılıç oyunları, din elden gidiyor telkinleri, halkı coşturma, öğrenciler arasında geniş bir din propagandası ve camilerde toplantılar, toplu namaza durma çağrıları, hutbelerde Hasan Benna’nın (Müslüman kardeşlerin lideri, kurucusu) öğütleri, sözleri, diğer yandan adalet yok, sömürülüyoruz, fakirlik arttı, din karın doyurmaz, eşitlik isteriz ve Stalin’in adı, yaşasın Stalin sloganları ilk olarak duyuluyordu. Her iki tarafın sokaklarda tartışması, kıyasıya kavgası, SİLÂH sesleri, güvenlik kuvvetleri ile çatışma, tutuklanmalar. Düşündürücüdür ki “KÜRT” ler her iki tarafta da kışkırtıcılar arasında, önde ve “BAŞTA” geliyorlardı.
Zengin Kürt ağa çocuklarının, hürriyet, eşitlik isteyen grupta Kürtlere özgürlük istenirken, din perdesi altında ve etkisinde, Erbil’de, kandırılmış bir kısım yerli Türklerin sesi de duyulmaya başladı: “Bizler Kürdüz”. Evet Erbil Türklerinden o yıllarda, özellikle olaylardan sonra etki altında kalarak asıllarının Kürt olduğunu iddia edenlerin sayısı küçümsenmeyecek kadar çoktu.
Irak Hükûmeti bu azgın, ileriye dönük, bir yerde Irak’ın geleceğini hazırlayan bu hareketlere kesin tedbir almada tereddüt gösterip göz yummasına rağmen, yine de idamlar, sürgünler, tutuklanmalar oldu. En çok Erbil’de, Bağdat, Musul, en az da Kerkük’te.
1990 yılında bu tespitlerimiz Irak’taki bugünkü durumu ve Türkiye’de olup bitenleri karşılaştırırsak bir çok benzerlikleri görmekteyiz.
Irak’ta Siyasal İslâm “Hizbullah” daha önce “Müslüman Kardeşler” ki çoğunluğu Kürt militanlardan oluşmakta, amaçları İslâmî Kürt devleti. Sosyalistler sol kesimde rol almalarına rağmen, çoğu PKK. KYP. benzeri olanlar da hep ayni amaç peşinde koşmuşlar, kan dökmüşler, döktürmüşler, çalışmalarını ara vermeden de sürdürmektedirler. Hepsi tek amaç peşinde. “Birleşik Büyük Kürdistan”.
Irak, 1990 yılından beri fiilen parçalanmış, ikiye bölünmüş, gelişmelerin içinde olan Kürtler uzun vadede de olsa, amaçları olan bağımsızlık yolunda, isteklerinin gerçekleşmesinde büyük mesafe almışlar, Irak Anayasasında adlarını, ortaklıklarını tescil ettirmişler, bir toprak parçasını fiilen Kürdistan diye kabullendirmişler, Irak’ın bayrağını red ederek bayraklarını asmışlar, Irak İKİ FEDERE DEVLET, İKİ DİL VE İKİ BAYRAK.
Bu benzer, hatta ayni istekler TV’lerde tartışılırken, Türkiye’nin siyasî iktidarı, Irak’ın kalmayan toprak bütünlüğünü, hassasiyeti içersinde, yakın takibe alarak, açık fade etmese dahi kabullenmiş, fakat hâlâ ne hikmetse bütünlüğü savunmaktadır. Kürtler kendi bölgelerinde kendi bayrakları altında kendi krallarını seçmişler, Türkmenler var ile yok arasında, Türkiye sahadan silinmiş, sanki çok acele işmiş gibi daha Reisicumhur seçilmeden Talabanî reisicumhur olarak tanınmış, tebrik edilmiş, muhtevası açıklanmayan özel mektup gönderilmiş. Türkmeneli topraklarına ortak olma.
Türkmenlerin azınlık hâline gelmeleri, hariciyemizin ve ben Türkmen lideriyim diyenlerin takip ettikleri isabetsiz siyaset ve çalışmaları, “hassasiyetlerine” uygun olarak Türkmenler yok olma aşamasına gelmiştir. Türk Kerkük’ün yanan bağrı, Türk Diyarbakır’da yankılanmakta, oraya dikkat, orası, anavatanımızın ayrılmaz toprağıdır, Kerkük gibi bağrı yanmasın. Erbil yıllar önce özellikle 1990 yılından sonra Türkiye tarafından korunan, beslenen ÇEKİÇ GÜÇ sayesinde hızlı bir biçimde KÜRTLEŞTİ, bu bir gerçektir, Kerkük kürtleştirilme yolunda, konuşulan resmî dil Kürtçe, semasında Kürt bayrağı. Bu durumlar şehitlerin ruhlarını titretmekte, kemiklerini sızlatmakta.
Türkiye’yi bekleyen tehlikeyi kutsal Anavatanımızın ayrılmaz bir parçası olan Güneydoğumuza bugün itibariyle bakarak gözden geçirirsek, benzerliğin aynısını, oyunun aynısını görmekteyiz, bir fark ile, Irak’ta amaçlanan sonuca varmaları yarım asır sürdü, Türkiye’de bu gidişle, AB uğruna ABD’nin dostluğu yolunda takip edilen siyasetle o kadar sürmez, bugün karşımızda olanlar ON yıl önceki insanlar değil.
Hele basın “Türkiye Türklerindir” diye yazan o basın gitmiş, yerine başka bir yazar çizer takımı gelmiş.
Niyet ayni niyet, bugün kavramlar, ifadeler değişmiş.
Kürt sorunu, nedir bu sorununuz diye sorulduğu zaman, demokrasi, insan hakları, anayasal vatandaşlık, ortaklık kimlik, ortak resmî dil ve kürtlerin 2005 Nevruz kutlamalarından sonra vatan haini katil A. Öcalan’ın son zamanlarda ortaya attığı, sözde demokrasiyi sembolize eden konfederasyon bayrağı ve lütfedip yanında da TÜRK BAYRAĞI olabilirmiş. Anlı şanlı yıllar yılı Mekke’yi, Medine’yi koruyan, gök kubbede görüntülenen kutsal AY YILDIZLI Bayrağım o….. yanında dalgalanacakmış. Ve Türk Milliyetçiliği neden şahlanıyor, neden yeniden kendine geliyor, yükseliyor? Şahlanmasın da meydan bu vatan hainlerine mi bırakılsın?
Türk olan, Türk’ün öz malı, Türk’ün kanı ile sulanan bu topraklarda ortaklık, ortak olmak hayâline kimse kapılmasın, Irak’ta Talabanî Cumhurbaşkanı, Arap Başbakan, Özal’ın Türkiye’ye miras bıraktığı Federasyon tartışmacılarından birisi de şimdi baş yetkili. Devletin aleyhinde bu kadar açık, düşmanca tartışma, TV. programı hiçbir ülkede yok, görülmemiş.
İki dönem “ANAP” milletvekilliği yapmış zat, Atatürk döneminde kıyafet kanunu çıktığında babasının Kürt kıyafetlerini üzülerek çıkardığını öyle anlatıyor ki sanki kıyafet kanunu özel olarak Kürtler için çıkarılmıştır ve Sayın H. Cevizoğlu’nun programında, bütün dünya bir Kürt kimliği sorununun olduğunu biliyor, ben Kürt kimliğimle vekil olmadım diyebiliyor. Aynı programda bir başka kişi PKK.’yı terör örgütü olarak görmediğini, bayrağının da Kürt halkını temsil ettiğini, bütün Türk Milleti önünde söyleyebiliyor. Gel bundan sonra Türk Milliyetçileri, Türk gençleri sokaklara caddelere hâkim olmadan, onlara bırakılsın ki savcılar ve yetkililerin gözleri önünde istedikleri gibi çalışsınlar. Bazı TV. ler sayesinde de anlatsınlar, kutsal Bayrağımızı yaksınlar, Barzanî ve Talabanî ile iş birliği, bayrak birliği yapsınlar, Türkiye’nin parçalanmasına, en büyük sorunumuz olan bugünkü yönetimin AB. uğruna vermediği, yapamadığı bir anlayışla muratlarına ersinler.
Türkiye’yi, Kıbrıs’ı, Kerkük’ü çok zor, tehlikeli ve kanlı günler bekliyor.
Türk gençleri, sizlere büyük işler düşüyor, Tanrım, Türk Irkını, insanı yarattığı günden bu yana korumuş, bundan sonra da ilelebet koruyacaktır. Ay-yıldızlı Bayrağım inmemiş, ortaklık kabul etmemiş, bundan sonra da etmeyecektir, yeter ki, bizler de hazırlıklı, uyanık, tedbirli olalım.
3 Mayıs Türkçüler gününü, Kerkük’te Türklükleri uğruna şehit olanların huzurunda anan Milliyetçi Harekete, şahlanışına gönül verenlere Anavatandan, Milliyetçi Türk gençlerinden selâm, Türkçüler günü, Türk Milliyetçiliğinin yeniden kendine gelme günü, bütün Türk Dünyasına kutlu olsun.
Not: 4. Türkmen Kurultayı ile Türkmeneli’ndeki son gelişmeleri önümüzdeki sayıda değerlendireceğim.