Ana Sayfa 1998-2012 Bor Madeni Türkiye'yi Servete Doyuracak (mı)?

Bor Madeni Türkiye’yi Servete Doyuracak (mı)?

Yaklaşık bir yıldan bu yana; yazılı, sesli ve sesli-görüntülü basın ile sanal iletişim ortamlarında bor madeni tartışılıyor. Konu ile ilgili olarak: “Yirmi birinci yüzyılın petrolü”, “Altı yüz milyar dolarlık servet…”, “Bor madenleri özelleştiriliyor, servetimizi çok düşük bir paraya elimizden alacaklar.” şeklindeki başlıklar, “Bor madeni özelleştirilemez!” gibi duvar afişleri dikkati çekiyordu.

Temmuz ayının son günü, Özelleştirme Yüksek Kurulu hükûmetin aldığı karara uyarak, bor madenlerinin işletilmesi ile ilgili imtiyaz hakkını elinde bulunduran Eti Holding’i, özelleştirme kapsamından çıkardı. Böylece, ülkemizi servete boğabileceği söylenen bor madenimizi, hiçbir beşerî güç, üç kuruşluk bedelle elimizden alamayacak. Peki, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da devlet eliyle işletilecek olan bor madeni, hazinemizi yüzlerce milyar tutarında dolarlarla dolduracak mı? Sorunun cevabı belli: Devletimizin işletmecilik zihniyetinde köklü bir değişiklik yapılmazsa, bugüne kadar ne oldu ise, bundan sonra da o olacak. Açık ifadesi ile, zengin kaynakların fakir bekçisi konumumuzda bir değişiklik olmayacak.

Ne yapılmalıydı? Sorusuna cevap aramadan önce, konuyu biraz açmakta yarar var.

ÖZET BİLGİLER

Bor; ergime noktası 2190 °C, kaynama noktası 3660 °C olan ametal bir elementtir. Diğer elementlere olan yüksek kimyevî ilgisi sebebiyle tabiatta bileşikler hâlinde bulunur. En yaygın bor bileşikleri: borik asit ile kalsiyum – sodyum ve magnezyumla meydana getirdiği bileşiklerdir. Yeryüzünde bilinen 200’e yakın bor minerallerinden yalnızca 10 tanesinin ekonomik değeri vardır. Bunlar: boraks, kermit, kolemanit, iyonit, sassolit, hidroborasit, üleksit, pandermit ile borasit ve doğal borik asittir.

Bor, küçük krisitaller hâlinde ve koyu kahve renklidir. 200 tanesi çok önemli 400 adet maddenin vazgeçilmez katkı maddesidir. Türkiye, iki milyar ton ile dünya rezervlerinin % 63’üne sahiptir. Piyasa değeri, 300 ABD doları/tondur. Demek ki, altıyüz milyar dolarlık bor rezervimiz var.

Türkiye’nin iç ve dış borçlarının toplamının yaklaşık 200 milyar dolar olduğu söyleniyor.

Borun, milât öncesinin son yıllarında; Mezopotamya’da bazı hastalıkların tedavisinde ve ölülerin mumyalanmasında kullanıldığı biliniyor. Çinliler, porselenin cilâlanmasında, Babilliler, kıymetli madenlerin ergitilmesinde bor kullanıyorlardı. Modern bor endüstrisi 13. yüzyılda Avrupa’da gelişti. 1800’lü yılların başında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) topraklarında zengin bor yataklarının bulunduğu belirlendi. Dünya bor ihtiyacını karşılayan tek ülke konumunu elde etti. Dünyanın diğer bölgelerindeki rezervler, 1800’lü yılların sonlarına doğru bulundu.

En çok kullanılan bor türü boraksittir. Bu sebeple, bor bileşikleri ile ilgili endüstri, boraks endüstrisi olarak adlandırılır.

Türkiye’de bilinen en eski bor yatakları Balıkesir’in Bigadiç, Mustafa Kemal Paşa, Susurluk ve Bandırma ilçelerindedir. Eskişehir’in Seyitgazi, Kütahya’nın Emet ilçelerinde önemli bor yatakları vardır. Rezervlerin dünyadaki dağılımı şöyle: Türkiye: % 63, ABD: % 14, Rusya: % 10, Şili: % 4, Çin: % 3, Bolivya: % 2, Peru: 2. Dört ülkede ise, dünya rezervlerinin % 1’inden az oranda bor vardır.

Bor, topraktan çıkartıldığı gibi satılabilen bir madde değil. Türkiye, rezerv zenginliğine rağmen işleme tesisi ve pazarlama imkânları açısından fakir bir ülke. Eskişehir’de Eti Holding’e ait bir konsantrasyon tesisi var. Zenginleştirme (beraberindeki gereksiz maddelerden arındırma işlemi) yapılıyor. Zenginleştirilen bor elementi, aynı yerdeki asit fabrikasında hammadde olarak kullanılıyor. 2001 yılı itibariyle ülkemizin bor işleme kapasitesi 700.000 ton/yıldır. Eti Holding, kapasiteyi 1.000.000 tona çıkartmak için gerekli plân ve programını hazırlamıştır. Yatırım için kaynak aranmaktadır. Hesap ortada: Rezervlerimizi ancak iki bin yılda sıfırlayabileceğiz.

Ülkemizde bor endüstrisi, 1861 yılında yürürlüğe konulan Maadin Nizamnamesi – Madenler Yönetmeliği uyarınca 1865 yılında bir Fransız şirketine imtiyaz verilmesi ile başladı. İmtiyaz, 1887 yılında bu şirketten alınarak 71 yıllığına bir İngiliz firmasına verildi. Firma, çalışmalarını 1954 yılına kadar devam ettirdi. İşletme hakkı 1956 yılında Türk Boraks Şirketi’ne devredildi. Bu şirket, 13 yıl hiçbir faaliyette bulunmadı. Bu sebeple imtiyazı iptal edildi.

Dünya bor üretimindeki payımız 1965’te % 3 iken, 1972’de % 15’e, 1977’de % 39 oranına yükselmiştir. Son duruma göre ülkemiz, ABD’nin en önemli rakibi konumundadır. Bor, ülkemizde 1979 yılında yürürlüğe giren bir kanunla Devletçe işletilebilecek madenler kapsamına alındı. İşletme hakkı, bir devlet kuruluşu olan Etibank’a verildi. 2000 yılında, bor madenlerinin özel sektöre devredilmesini öngören hazırlıklar başlatıldı. Bilindiği gibi, Temmuz sonunda bu düşünceden vaz geçildi.

KULLANIM ALANLARI

Bor minerali ve bor bileşiklerinin kullanım alanı çok geniştir. Gelişen teknolojiler sebebiyle alan genişlemektedir. Fakat teknolojilerin gelişmesi, bor ile ilgili olarak bir başka gelişmeyi de beraberinde getirebilir endişesine sahip olanlar da vardır: Borun yerini tutacak başka madenler bulunması.

Borun belli başlı kullanım alanları şöyledir: Tekstil sektöründe, ısıya dayanıklı cam, oto camı ve cam elyafı yapımında, metalurji endüstrisinde, seramik ve deterjan sanayiinde, uzay teknolojisinde (uyduların dış yüzey kaplamasında), bilgisayar sektöründe (çip ve iletken tel ile levha yapımında), plâstiğin sertleştirilmesinde, boya sanayiinde (parlaklık sağlanması ve aşınmaya karşı dayanırlılık kazanması için), otomotiv sektöründe (antifiriz yapımında).

Bor, yüksek ısıda mükemmel bir yalıtkan, çok hafif ve çok serttir. Erimiş hâli ile aşındırıcı bir maddedir. Kızıl ötesi (infrared) ışığın bazı dalga boylarına karşı saydamdır. Bu özellikleri sebebiyle yeri doldurulamaz bir maddedir. Ayrıca ağaç, ilâç ve gıda sanayiinde, fiberglâs, optik cam imalinde alternatifsiz bir katkı maddesidir.

BORUN PAZARI GEÇMEDEN

Borun dünyadaki yıllık tüketimi yaklaşık 1.800.000 tondur. Aktif bir pazarlama ağı kurulsa, etkili bir satış politikası uygulansa bile, pazardaki payımızı ciddî ölçüde artırmamız mümkün gözükmüyor. İmkânsızlığın iç ve dış iki yönlü sebebi var. İçeride kapasite yetersizliği ve devletin hantal işletmeciliği; dışarıda, bor pazarında tekel oluşturan ve geniş pazarlama ağı kuran mükemmel bir organizasyon.

Dünyada bor piyasasını düzenleyecek bir borsa yok. Arz-talep dengesi bozulursa, fiyatlar olumlu veya olumsuz yönde hemen değişir.

Türkiye için en uygun yol, bor ve bileşiklerini son ürün hâline getirip satmak… Konunun uzmanları, içerisinde yoğunlukla bor mineralleri bulunan kimi nihaî ürünlerin kilosunun 6.000 dolar olduğunu belirtiyorlar. Bunun için tesis kurmak lâzım. Tesis için finansman kaynağına ihtiyaç var. Hiçbir ülke, bu amaçla Türkiye’ye kredi vermiyor. Kendi kaynaklarımızla da bu yatırımları gerçekleştiremiyoruz. Beklentilerimizin gerçekleşmesi için yollar kapalı değil. Özel sektörün dinamizminden yararlanarak borun hammadde olarak kullanıldığı nihaî ürünler imâl etmek, yatırım, istihdam, belli miktarda üretim yapmak ve döviz girdisi sağlamak şartlarına bağlı olarak yerli+yabancı şirket+ devlet konsorsiyumları oluşturarak tesisler kurmak… Bu iş için de zamanımız sınırlı. Yakın bir gelecekte bor madeni stratejik önemini yitirebilir. Tabiî artabilir de…

Değerlendiremediğimiz zenginliklerimiz bordan ibaret değil. Trona ve zeolitimiz var. Ayrıca var olduğuna inanılan petrol, işletilmesi için bölge insanlarının yanlış yönlendirmelerle karşı çıkartıldığı altın madenlerimiz, gümüş yataklarımız….

Hiçbir olumsuz etkisi bulunmayan güneş ve rüzgârdan enerji üretebiliriz. Ne yazık ki, bu konuda aynı şartlara sahip ülkeler içerisinde en geriyiz.

Günümüzde gelişmiş ülkeler, eskiden olduğu gibi rakip ülkelerle sıcak savaşlara girmiyorlar. Sinsice, onların gelişmelerinin önüne engeller çıkartıyorlar. Türkiyemiz, bu engelleri aşamamanın sıkıntısını yaşıyor.
 

Orkun'dan Seçmeler