Röportaj :
Doğu Türkistan’ın efsanevî lideri, bağımsızlık âbidesi ALPTEKİN’in oğlu Arslan ALPTEKİN anlatıyor.
Soru: -Rahmetli İsa Yusuf Alptekin’in vefatının 6. yıldönümünü anarken söyleyecekleriniz nelerdir?
Arslan ALPTEKİN: -Türk dünyasının öz parçası olan aziz vatanımız Doğu Türkistan’ı kaybetmenin derin üzüntüsünü her zaman yaşamış, hissetmiş ve bu yüzden derin elem ve ızdıraplara maruz kalarak 17 Aralık 1995’te, hakkın rahmetine varan babam İsa Yusuf ALPTEKİN çile ve ızdıraplarla geçen hayatı boyunca Türkistan’ın kuruluşu için çalışmış yokluk, çile ve mihnet günlerinde “VATAN NE OLACAK?”, “MİLLET NE OLACAK?” diyerek gözyaşlarını dökerdi. Babam uçmağa vardı. Fakat Doğu Türk elinde ızdırap ne yazık ki aynen devam ediyor.
Babam İsa Bey, Çin ve Rus mezalimini görmüş, Rusların Komünist Çinlilerin yayılmacı siyasetlerine şahit olmuş ve milleti ile beraber bu iki emperyalist devletin baskı ve zulmünü yakından yaşamıştır. Doğu Türkistan Türklerinin sıkıntılarını, ızdıraplarını, psikolojik durumunu yakından bilen babam hayatı boyunca komşu ülkeler başta olmak üzere, dünya kamuoyunu Çin ve Rus zulmüne karşı uyarmış. Bir milletin göz göre göre dünyanın gözü önünde yok edilmeye çalışıldığını haykırmıştır. Bu arada Müslüman Türk evlâtlarının acı feryatlarını dünyaya duyurmak için çok büyük çaba sarfetmiştir.
Soru: -İsa Bey’in Türkçülük mücadelesinin yanı sıra Doğu Türkistan’ın bağımsızlığı için verdiğiazimli mücadele ailenize ve Türkistan Türklerine ne gibi tesirler bıraktı? Aile olarak etkilendiniz mi?
Arslan ALPTEKİN: -Dünyanın en insafsız, mütekebbir, zalim ve kanlı emperyalist devleti Çin tarafından işgal edilen Doğu Türkistan’ın Müslüman Türkleri hâlen esaret altında olup, dünyada misli örneği görülmemiş vahşet altındadır. Burada Türk’ün yaşama hakkı elinden alınmıştır. Babam İsa Yusuf ALPTEKİN bu durumu haykırmış, mücadelesini vermiş, Türk soyu öz vatanında yok olmasın diye acı feryatları duyurmak için büyük gayret sarf etmiştir.
Kısaca değinecek olursak, 94 yıllık ömrünü vatanı, milleti ve Türkçülük için harcamış, ailesinin geleceğini bir kutsal dâva uğruna yeri gelince fedâ etmekten çekinmemiştir. Bütün olumsuzluklara, haksızlıklara, tehditlere rağmen, yokluğa, çileye zaman zaman içine düştüğü yalnızlığa rağmen mücadelesinden taviz vermemiş, azim ve ümidini hiçbir zaman kaybetmemiştir.
Babam ALPTEKİN, mücadelesini yalnız Doğu Türkistan Türklüğü için değil, bütün dünya Türklüğü için vermiştir. Dünya Türklüğünü kucaklamış ve Türklük için mücadele vermiş, dar milliyetçilik anlayışından her zaman uzak durmuştur. Türkçülüğünden dolayı da Kızıl Çin, Rus ve Türk düşmanı devletlerce “Pantürkist” olarak suçlanmıştır. O hayatı boyunca ümidini yitirmedi bunca baskı, zulüm ve işkencelere karşı. Göz nurunu kaybetmesine rağmen bir deri bir kemik kalmasına rağmen, son nefesine kadar “DOĞU TÜRKİSTAN’A HÜRRİYET” sözünü söylemekten geri kalmadı. Kibirli değildi. 7’sinde veya 70’inde biri geldiği zaman ayakta karşılardı. Giderken de kapıya kadar uğurlar selâmlardı.
Tehditlere pabuç bırakmamış, taltif ve teklifleri elinin tersiyle itmiş, kanmamıştır. Onu susturmak isteyen Türk düşmanlarının çeşitli vaadlerine tenezzül etmemiş, çeşitli çevrelerin tehdit, baskılarından hiç korkmamıştır. Her ortamda, her yerde fırsat buldukça Doğu Türkistan dâvasını savunmaktan, haykırmaktan onu hiçbir güç alıkoymadı.
Varını yoğunu ve biz ailesini de bu uğurda fedâ etmekten çekinmemiştir. Biz aile olarak çoğu zaman yokluk içinde yaşadık. Hindistan’daki evimizde ALPTEKİN ailesinin dışında bizimle birlikte Himalayaları aşıp Doğu Türkistan’dan ayrılan babamın beş yakın mücadele arkadaşı kalırdı. Çok zor şartlar altında olmamıza rağmen rahmetli babam onların da giderlerini karşılar, sofraya önce onları oturtur, onlardan artanları da biz aile fertleri yerdik. Bazen evde az yemek piştiğinde biz evlâtlar kuru ekmek ve çay içerek karnımızı doyururduk. Ayrıca üstümüzde doğru dürüst yeni giysiler de yoktu. Çünkü alamazdık. Kışın üstümüzde palto bile bulanmazdı. Bunlara isyan ettiğimizde rahmetli babam bizlere; “Evlâtlarımız bizimle beraber olan bu aydınlarımız, mücadelesi uğruna evlerini, çocuklarını, vatanlarını terk etmişlerdir. Eğer önce ben kendi çoluk çocuğuma yedirir ve giydirirsem, vatanın bağımsızlığı için benimle birlikte memleketten ayrılan bu insanları ihmal edersem bu benim insanlık anlayışıma ters düşer. Bunun için sizden anlayış ve fedakârlık bekliyorum. Nefsinden fedakârlık yapamayan bir insan vatanına, milletine gerçek anlamda faydalı ve iyi bir dâva adamı olamaz”. diye bizlere çıkışırdı.
Soru: -Anavatandan ayrıldıktan sonraki dönemi anlatır mısınız?
Arslan ALPTEKİN: -Rahmetli babam İsa Yusuf ALPTEKİN sağlığında, “TÜRK DÜNYASININ YEGÂNE İSTİNATGÂHI, KÂBESİ TÜRKİYE’DİR” diyerek her zaman Türkiye’ye olan minnettarlığını dile getirmiştir.
1954 yılında Türkiye’ye gelip yerleştik. Yukarıda anlatmaya çalıştığım durum aynen devam etti. Yokluk, sıkıntı, çile hep devam etti. Bütün bunlara rağmen Turan düşüncesinden, Doğu Türkistan’ın bağımsızlık mücadelesinden bir an olsun ayrılmadı. Türkçülük gurur ve şuuru ile Çin zulmünü, Türklerin hür dünyaya rağmen uğradıkları soykırımı haykırmaya devam etti.
Alptekin ailesinin bütün bu fedakârlıklarına rağmen, babam İsa Yusuf ALPTEKİN, zaman zaman çeşitli çevrelerin yıkıcı eleştirilerine hedef olmuştur. Özellikle kendisine yakın bildiği kişilerden gelen yıkıcı ve haksız eleştirilere maruz kalmış, ihanete varan suçlamalar ve vefâsızlıklarla karşılaşmıştır. Bütün bu iftira ve suçlamaları metanetle karşılamıştır, ama öte yandan çok üzülürdü. Bu gibi durumları yaşarken de bizlere belli etmeyeye çalışırdıt. Hiç şikâyet etmezdi. Biz ise bunları duyduğumuzda eldeki belge ve bilgiler ışığında bu çeşit suçlamaları yapanlara gerekli cevabın verilmesini isterdik. Ama babam, “-Evlâtlarım, eleştiriler haklılığımızın icabıdır. İnsan olarak benim de hatalarım olmuş olabilir. Eğer insanlar kendi kusurlarını büyük, başkalarının kusurlarını küçük görmeyi öğrenemezlerse kendilerini ıslah edemezler. Böyle suçlama ve töhmetlere cevap vermeye kalkarsanız bunu yapanlarla aynı seviyeye düşersiniz. Başkasını kötülemekle hiçbir zaman yükselemez, başarılı olamazsınız”. derdi.
Doğu Türkistan dâvasında başkasının başarısını kendi başarımız olarak kabul etmeyip, kendimizi kıskançlık hislerine kaptırıp başkalarının başarılarını baltalamaya kalktığımız takdirde, en azından Doğu Türkistan dâvasının yanı sıra Türkçülük, Turancılık dâvasına da zarar vermiş oluruz diye bizlere her zaman tembih ederdi. 70 yıllık mücadele hayatının 41 yılını Türkiye’de geçiren babam İsa Yusuf ALPTEKİN, Türkiye’yi “TÜRKLÜK ÂLEMİNİN YEGÂNE MÜSTAKİL İSTİNATGÂHI” ve “ÜMİT KAYNAĞI” olarak kabul ederdi.
Babam, Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasî, ekonomik ve sosyal sıkıntıları da çok iyi biliyordu. Bunun için, Türklük âleminin ümit kaynağı Türkiye’nin fazla yıpratılmasını istemezdi. Düşmanı çok, dostu az olan Türkiye’nin başka bir devletin önünde zor duruma düşürülmemesi gerektiğini ifade ederek gerektiğinde Türkiye’nin yüksek çıkarlarını kendi millî dâvamızdan üstün tutmasını da bilmek zorundayız şeklinde öğüt verirdi.
Alptekin’in evlâtları olarak aynı yolda yürümeyi ve Türklük âlemine hizmet etmeyi vazife kabul ederek var gücümüzle gayret sarf ediyoruz.
Kurtuluş sırası Doğu Türkistan’da. Bu bir hâyal değil, hikâye değil, yakın bir gelecekte gerçekleşecek bir hakikat ve haktır.




