Ana Sayfa 1998-2012 Atsız’a mektup

Atsız’a mektup

Sevgili Atsız Hocam,

Senin ebediyete intikâl etmenin üzerinden tam otuz sene geçti. Bu kadar zaman içerisinde, hem devlet olarak Türkiye’nin durumu, hem de Türkçüler olarak bizim durumumuz daha da kötüye gitti. Senin yaşadığın sıralarda Türk milleti ve devleti aleyhine ağızlarını açamayan, açtıkları vakit karşılarında seni gören hainler meydanı boş bulunca istedikleri gibi at oynatmaya başladılar. Sözde milliyetçi partiler (meselâ MHP) ve kuruluşların (meselâ Türk Ocakları) üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi. Halbuki o Türk Ocakları Türkiye’nin düşman işgaline uğramasını engellemişti. O Türk Ocağı, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştu. Neredesiniz ey Türk Ocaklılar? Her zaman öğündüğünüz Türk Ocaklılık, başını kuma gömmek midir? Hocam, alçaklara karşı kimse dur diyemediği bir yana, bazı satılmış basın grupları da onları demokrasi kisvesi altında kahramanlar misâli göklere çıkarıyor. Dolayısıyla bunlar da azdıkça azmaktalar ve ağızlarından köpükler saçar ak, Türk milleti ile devletine yönelik kin kusmaya devam ediyorlar. Nerdesin be Atsız Hocam!

Senin ardından Türk milliyetçiliğini öyle sulandırdılar ki; kim Türkçü kim değil ayırt edemiyoruz. Bugün Türk milliyetçiliği adına mangalda kül bırakmayanlar, kendilerini en büyük milliyetçi ilân edenler, yarın bir bakıyorsunuz doksan derece dönmüşler. Dün dediklerini, bugün yalanlıyorlar. Tabiri caizse, dansözlere taş çıkarıyorlar. Halbuki sen bize Türkçü; özü ve sözü aynı olan kişidir, diye öğretmiştin. Bir sürü parti açıldı, kapandı. Bunların büyük bir kısmı ülkesini ve devletini seven milliyetçi kimliklerle ortaya çıktılar. Ama hâllerini görseydin şaşardın. İktidardayken humanist ve beynelmilelci oldular, muhalefete düşünce, milliyetçi, Avrupa Birliği ve ABD karşıtı kesildiler. Millete hep yalan söylüyorlar. İki kuruş menfaat ve saltanat uğruna ülkelerini satıyorlar. Yetimin, fukaranın kanını emiyorlar. Neden böyle yaptıkları sorulduğunda bizim bilmediğimiz şeyler olduğunu söylüyorlar. Milletten sakladıkları şeyler yüzünden ülkemiz elden gidiyor, Atsız Hocam!

Elin oğlu onbinlerce km. uzaktan gelip, yanı başımda devlet kuruyor. Türk askerinin başına çuval geçiriyor. Kendi sınırımdan giriş-çıkışlarımı bile kontrol ediyor. Var mıydı benim tarihimde böyle bir şey, söyle bana! Ben, bir Türk’ün saçının kılı için savaş ilân eden bir milletin torunu değil miyim? Neden benim haysiyet ve şerefim iki paralık oluyor? Hayatta her şey karın doyurmaktan mı ibaret?

Bir görsen durumumuzu sevgili Atsız Hocam, şimdi herkes Kürtçü oldu. Tanrı bize AB ve ABD diye iki belâ yolladı. Ama Tanrı’nın da bu işte suçu yok, biz gönüllü yoldan çıktık, boynumuza bir yular takıp, onların eline verdik. Bu iki şeytan, güneyimizdeki Kürtleri destekliyor diye pek çok cibiliyetsiz kişi, üst kimliğimiz Türklüğü reddederek, Kürtlükleriyle ön plana çıkıp, bayrağıma, marşıma ve devletime cephe alıyor. Biliyor musun, bayrağımı yakıyorlar, yırtıyorlar, çiğniyorlar da bir Türk evlâdı çıkıp, bunları yapanların cezasını veremiyor?

Sevgili Atsız Hocam, bir vakitler onların bağımsızlıkları için yanıp-tutuştuğun, hapislere girdiğin, ırkçı-faşist diye suçlandığın Türklerin bir bölümü hürriyetlerine kavuştular. Ama neredeyse Türklüklerinden bir şey kalmamış, hâlâ birbirleriyle uğraşıyorlar, hâlâ birbirleriyle didişiyorlar. Onları hizaya çekecek büyük Atatürk ve senin gibi insanlar yok. İnşallah en kısa sürede akıllarını başlarına alırlar. Yoksa yeniden Rusya’nın ve Çin’in kölesi olacaklar. Onlar bunu yapmasa da Amerikan şeytanı onlara da kancayı atmış durumda. Vay halimize, Atsız Hocam!

Senin yokluğundan beridir, biraz evvel söylediğimiz, meydanı boş bulup milliyetçi geçinenler senin hakkında da ileri-geri konuşuyorlar. Hatta bunların bir kısmı senin kurduğun dergilerde yazılar yazıyor. Onlara lâyık oldukları cevapları veremediğimiz için de affet bizi, Atsız Hocam!

Seni çok özlüyoruz.

 

Orkun'dan Seçmeler