KÜRT konusu bir asırdan beri, zaman zaman kışkırtılarak, isyanlar çıkartılarak devam ederken, etkin bir şekilde dünya kamuoyuna, Avrupa ve ABD’nin gündemine, bizim de katkılarımızla 1990 Körfez Savaşı’ndan sonra taşındı, oturdu. Gerçi PKK’nın, yani Kürt devletinin kurulma, kurdurtma amacını taşıyan bölücü, silâhlı örgütün gösterdiği faaliyetlerin yanında, bazı kişiler, sözde aydınlar, yazarlar, milletvekilleri hattâ bakan ve sivil toplum kuruluşlarının da desteği, yardımları küçümsenmeyecek derecede oldu. (Not: Bu yazıyı yazarken, saat 12.30, Cuma, 14.02.2003 Kanal “D”de, sarı yeşil kıyafetler içerisinde bir hanım Kürtçe şarkı söylüyor, ne diyor, kelimeler ne ifade ediyor, aşk, sevgi, kardeşlik, sudan havadan sözcükler mi? Yoksa anlayana anlatmak istediği, istedikleri mi var? Anlamadığımız için yorum yapamayız, kurumun da her tarafı takip etmesi mümkün değil, zaten bu konuda yetişmiş elemanı yok. Bana Allah uzun ömürler versin Sayın Cemal Kutay’dan dinlediğim veya kitaplarından birinde okuduğum bir hikâyeyi hatırlattı: Meşhur Cemal Paşa, orduyu denetlemek için Arabistan’a gitmiş, Esref Kuşçubaşı da heyette, âdettir bu gibi törenlerde deve kesilirmiş. Toplanan halk, kesilen etten pay almak için şarkı söylerlermiş. Yöreyi ve halkı iyi bilen, tanıyan Eşref Bey törene katılan Mehmetçiklere baktığında bir kaçının gözyaşları dikkatini çeker, yaklaşır, oğlum neden ağlıyorsun? Komutanım bak halk ne güzel KUR’AN okuyor, der. Oğlum söyledikleri Kur’an veya ilâhi değil, onlar deve eti almak için bu şarkıları okuyorlar, raks ediyorlar. Mehmetçiğin anlamını anlamadığı Arapça şarkıyı Kur’an sandığı gibi, bizler de bu şarkıların maksadını, maksudunu anlamamaktayız. Mesajlar kime verilmekte, verilmek istenmekte? Umarım sırf eğlenmek amacını taşımış olsun).
Konuya dönersek, ABD yetkilileri son dönemlerde demeçleri arasına sıkıştırdıkları önemli bir konuyu dile getirdiler, “Türkiye artık geçmişi, tarihi unutmalı” . Doğru, geçmiş tarihimizi, haklarımızı unutalım, çünkü dostlarımız bunu istiyor. Ya, ABD neden Wilson prensiplerinin 14. maddesini unutamıyor, unutamadığı gibi Kürtler hakkında tasarladıklarını kabullendirmek, gerçekleştirmek istiyor?
ABD’nin teşviki ile Irak’ın Kuveyt’e saldırmasından sonra, Saddam yalnız komşusunu, ırkdaşlarını katledip, yağmalamakla kalmamış:
1. Kendi halkını tam anlamı ile perişan etmiş,
2. Ülkesinin bölünmesine yardımcı olmuş,
3. Halkının göç etmesine neden olmuş, yabancı devletlere, özellikle Arap ve Kürtlerden kendi emellerinin gerçekleşmesi için yararlanma yolları sağlamış onlar da, Kürtlere devlet, Araplara Saddam sonrası iktidar yolunu açmış,
4. Bu dönem içerisinde Türkiye’nin de inkâr edilemez yardımı olmuş. Kürt devletinin alt yapısının tamamlanmasında siyasî iktidarlar katkıda bulunmuş.
Ülkesine bu kadar kötülük yapana ne denir? Roma’yı yakıp, alevleri seyir eden Neron, halkının feryatlarını duymamak için sığınaklarda saklanan bu sözde cesur adam Neron’dan daha beter değil mi? Kanı ile Kur’an-ı Kerim yazan, gösterilerde tabancası ile ateş eden bu kişi, dünyadan ve komşumuz, tarihî haklarımızın bağlarımızın bulunduğu, ırkdaşlarımızın yaşadığı topraklardan bir an önce gitmeli, giderilmeli.
Gitmedi, giderilmek istenmedi. Türkiye suskun kaldı, ilerisini ya görmedi veya gördü, ama gerçekleri halka anlatmadı, çarpıtarak anlattı. Silâhlı Kürtçülüğün siyasal Kürtçülüğe dönüşmesini ciddîye almadı. Kimlik, federasyon tartışmaları ortaya atıldı, kimse bundan korkmasın, biz büyük devletiz denilerek bugünlere gelindi. Körfez savaşlarında kolayca derdest edilmesi mümkündü, yapılmadı. Türkiye tarihî, siyasal ve toprak bütünlüğü bakımından hakkı olmasına rağmen, ortaya çıkan otorite boşluğundan yararlanamadı, yararlandırılmadı, oldu bittiler Kürtlere yaradı. Türkmenler ve millî çıkarlarımız zarar gördü, şöyle ki:
1. ABD bu meczuba yel, eline tüfek verdi. Hanım büyükelçisi, biz Irak’ın iç işlerine karışmayız dedi. İşgalden birkaç gün önce de Bağdat’ı terk etti.
2. İşgal edilen Kuveyt’in imdadına ABD yetişti. Irak ordusunu kovdu, benim Saddam’la işim yok dedi, zengin topraklara, stratejik önemi olan bölgelere çöreklendi. Körfezi kontrol altına aldı, egemenliğini sağladı, bölgeyi haraca bağladı, birinci raunt tamam.
3. Ne oldu bilinmez, kısa bir süre sonra tekrar hazırlandı. Çöl Ayısı denen komutan Bağdat kapısına dayandı ama yine şehre girmedi. Saddam ve rejimini âdeta korudu, çekildi. Saddam istenseydi devrilebilirdi. Ateş kes ilân edildi, diğer taraftan kışkırtmalar sonucu Şiîler ve Kürtler isyan etti. Kerkük, Kürtler tarafından işgal edildi. Irak askeri bir yandan güneye Şiîlere, diğre yandan Kerkük’ü işgal eden Kürtler üzerine yürüdü, bilinmeyen bir helikopterden ateş açıldı, korkuya kapılan halk kaçmaya başladı ve büyük göç başladı. Sonuçta:
1. Kürt konusu DÜNYA kamuoyuna ve Avrupa’nın siyasî mahfiline taşındı. Destek gördü, gündeme oturdu.
2. Zamanın siyasî iktidarının çağrısı üzerine göçmenlere yardım istendi, gelen yardım, kabul edilen göçmen sayısına göre yok denecek kadar az oldu, yetersiz kaldı.
3. Bu arada ilerisi düşünülmeden Kürtlerin korunması gündeme geldi ve zamanın doğrultusunda KERKÜK YANİ TÜRKMENLER GÜVENLİ BÖLGE dışında bırakıldı. Bu uygulama ile de:
a. Türkmenler İKİ’ye bölündü, zayıf düştü, göç etme zorunda kaldı. Bugün Türkiye’nin muhtaç olduğu Türkmenlerin oluşturabileceği ARKA duvarımız tahribata ve zaafa uğradı.
b. Kürt devletinin alt yapısı tamamlandı, Kürt korundu, iktisadî yönden desteklendi. Habur kapısından akan günlük gelir bunlara yetti de arttı bile. İkinci kapı bir türlü açılmadı.
c. Kürtlere düşman demeyelim, ama siyasî Kürtlerin tarihi ortada, her zaman yan bakmışlar Türklere, topraklarımıza. Gel sen bu yan bakanları birleştir, küskün olanları barıştır. İki Türk düşmanının kavga etmemeleri için de aralarında tampon bölge oluştur ve koru. Yeşil veya kırmızı pasaport ver. Avrupa ülkelerine dâvâsını anlatmak için gitmesini sağla. Bu hangi akla hizmettir, anlamak mümkün değil. İşte bizimkiler öyle yaptı, raunt iki, Kürt devletinin alt yapısı tamamlandı.
ABD, Kürt devletini kurma kurdurma teşebbüsünü, dünya kamuoyuna, kendi kamuoyuna taşıdıktan, toplanan parlâmentolarına kutlama mesajı gönderdikten yani tanıdıktan sonra, bu oluşumu devlet hâline getirecektir. Wilson, Osmanlı, yani Türk topraklarında yaşayanların, Türk egemenliği altında yaşadıklarını kabul etmiş, bunlara kesin bir yaşam güveni, özgür ve engelsiz tam bir gelişme imkânının verilmesini istemiş. Bugün bu konularda adımlar sıklaşmış, Kürtler devlet ilânı aşamasına gelmiş, Türkmenler yok sayılmış, ABD’nin himayesinde toplanan Kürtlerin hâkim olduğu sözde Irak muhalefetinin aldığı karar, meclisten çıkan karar, Türkiye’yi ve Türkmenleri çok, hem de ciddî olarak sıkıntıya sokacaktır, çok iyi düşünüp tedbir ve önlem alınması gerek.
Sayın Recep Tayyip Erdoğan “TEZKERE” için partisinin grup kararını aldırmak istememiş, acaba neden? Aldırmış olsaydı bugünkü siyasî değişiklikler olmaz mıydı? Yine olurdu, askerin etkili bir şekilde siyasî otoritenin desteği ile bölgede bulunması zarurîdir. Bir de acaba, Türkiyemizin Güneydoğulu milletvekillerini zorlamamak için mi? Milletimin vekilleri Irak’ın kuzeyindeki oluşumun rahatı bozulmasın diye şanlı ordumuzun o topraklara gitmesine hayır mı dediler? Üzerinde düşünülecek çok hem de çok önemli bir konu, zira bu gidişle Kürt devleti ilân edilir, Türkmenler evet Türkmenler acaba ne olur? Güneydoğumuzu hangi badireler beklemektedir?
Türkmenler ve eminim ki toprağını, bayrağını, birliğimizi, bütünlüğümüzü isteyen her Türk aydını Genelkurmay Başkanımı dinlemiştir, kıssadan hisseyi çıkarmıştır. Tanrım, güvenli bölge dışında kalan Türkmenleri vahim durumdan sen koru, ordumu yalnız bırakma.



