Röportaj :
MİLLİYETÇİ fikir yelpazesindeki fikir çeşitliliğinin sürekli olarak arttığı bir dönemden geçiyoruz. Genel anlamda milliyetçi yaklaşım ve oluşumların derleyici ve birleştirici bir yapılanma içerisinde bulunması gerektiğine inanan Cüneyt Bey, Al Elma adını verdiği bir tür milliyetçi bildirgeyi bizlere ulaştırdı. Geniş tabanlı olmayı amaçlayan bu millî uzlaşı hareketinin içeriğini siz Orkun okuyucularına ulaştırmak için Cüneyt Öztürk ile bir görüşme yapmayı uygun gördük.
Ozan Ruhsatioğlu: Cüneyt Bey, bize başlattığınız çalışmaların temel sebeplerini kısaca anlatır mısınız?
Cüneyt Öztürk: Öncelikle temel bir kabulden söz etmenin faydalı olacağı kanaatindeyim. İçinde bulunduğumuz şartlar Türk milliyetçilerinin Parlâmentoda güçlü bir şekilde temsilinin önemini gözler önüne sermektedir. Benzer hassasiyetlere sahip, çözüm yolları paralellik arzeden Türk milliyetçisi birçok kişi ve kuruluşun mevcudiyetine rağmen; kamuoyu oluşturma, çözümlerini hâkim görüş hâline getirme konusunda yetersiz kaldığı aşikârdır. Gerek Türk milliyetçilerinin sesinin gür bir şekilde kamuoyuna aksettirilebilmesi, gerekse muktedir ve güçlü iktidarlar kurarak siyasetin aslî misyonu olan millete hizmet etme fonksiyonunu gerçekleştirebilmek için bir siyasî partinin önemi ortadadır. İşte bu temel kabulden hareketle, Türk milliyetçilerinin siyasî organizasyonu olma vasfını varolduğu günden bu güne sürdüregelmiş Milliyetçi Hareket Partisi’nin önemi hepimiz için aşikârdır. Milliyetçi kadroların en kısa sürede kenetlenip toparlanarak yeniden iktidara yürüyecek duruma gelememesi hâlinde, 3 Kasım seçimleriyle yaşanan talihsiz tablonun daha da kötüye gitmesi kaçınılmazdır. Böylesine iç burkan bir ihtimali ortadan kaldırmak ise, öncelikle sağlam bir siyasî yol haritasına sahip olmayı, olabildiğince en geniş uzlaşma ile sağlanacak bir yöntem geliştirmeyi gerektirmektedir. Daha keskin bir ifade ile söylemek gerekirse, bugün ülkücü camianın sorunu, kimin veya kimlerin MHP yönetimine geleceği değil, hangi demokratik ilkeler çerçevesinde, nasıl bir programla siyasî hizmetin yürütüleceği hususudur.
MHP, birilerinin tapulu veya kiralık mülkü olamayacak kadar yüksek ülkülere yönelmiş, ağır bedeller ödemiş, amacına yürüyüş için gerekli cevhere sahip bir hareketin siyaset kurumudur.
Dolayısıyla MHP’de başlayan süreç, herkesin öncelikle kendisini sorgulayarak gönlünü bütün camiaya açabileceğini, hiç kimseyi önyargı ile dışlamadığını göstereceği bir dönem olmalıdır.
Böyle bir yaklaşım bizi, hataları sorgulayıp başarısız saydıklarımızı eleştirirken kırıcı olmaktan kurtarıp yapıcı hâle getirecektir. Bu sayede geçmişin tatsız boyutlarından matem ve karalama gerekçesi üretmek yerine geleceğe yönelik dersler çıkarabileceğiz.
Kişi ve gruplara yönelik polemik şehvetiyle “Parti Kurtaran Aslan” rolüne soyunmak, artık bu camianın tecrübe ve fedakârlık birikimi ile bağdaşmamaktadır.
Aynı şekilde, temel sebeplere inmeden, başarısızlığa, kendi içimizden suçlu tekeler bulup çıkarma alışkanlığı da MHP kültürüne yakışmamaktadır.
Bugün hepimiz biliyoruz ki, camianın ortak vicdanı, kongre mücadelelerinin bir hizmet yarışı şeklinde geçmesini ve kazananın mutlaka MHP olmasını arzulamaktadır.
İşte bu maksatla, Milliyetçi Hareket Partisi’nin kongreler sürecinin başında kişi bazlı değil, program bazlı bir tartışma başlatılmasının ve bunun açıkça ilân edilmesinin faydalı olacağını düşünüyoruz. Başlattığımız çalışmaların da temel sebebi budur.
Ozan Ruhsatioğlu: Bu çalışmalar sonucu hedefleriniz nelerdir?
Cüneyt Öztürk: Hedeflerimiz, çalışmalarımız sırasında yapılan istişareler sonucu müştereken kararlaştırılmıştır. Öncelikle 3 ana hedef belirlenmiştir.
1. Milliyetçi Hareket Partisi’ni tek başına iktidara taşıyacak bir yapı oluşturmak,
2. Gerekli her türlü hazırlığı yaparak tek başına iktidara ulaşmak,
3. Ülkemizi ve insanımızı çağlar üzerinden sıçratarak “Lider Ülke Türkiye”yi gerçekleştirmek.
Bilindiği gibi, kongreler sürecinden beklenen, birinci hedefin gerçekleşmesine yönelik bir yapı oluşmasıdır. Ancak bizim çalışmamızı yönlendiren temel etken ise i inci ve üçüncü sırada kaydedilen hedeflerdir.
Dünyayı değiştirmek gibi bir ülküye sahip olanlar öncelikle kendilerini değiştirmelidir. Ancak unutulmamalıdır ki kendini değiştirebilmek için de dünyayı değiştirmek gibi bir ideale sahip olunmalıdır.
İşte bu üç ana hedefe ulaşabilmek için bu dönemde bazı ara hedefler belirledik ve bunlar üzerinde yoğunlaşmayı öngörüyoruz. Bunlar;
1. Yaşanacak süreci kişisel çekişmelerin ötesinde bir ufuk tartışmasına yönlendirebilmek,
2. Küçük hesapları bir kenara bırakarak “PROGRAM” odaklı yaklaşımlar ortaya koymak,
3. Yeni dönemde “Nasıl Bir MHP” sorusunun cevabını aramak,
4. Ortak arzu ile şekillenecek, Milliyetçi Hareket Partisi’nin büyük hedeflerine yürüyüşünü sistemli hâle getirecek bir yol haritası ortaya çıkarmak
5. Ülkücü Hareketin müşterek aklını yansıtan aydın kadrolarımızca üretilecek siyasî projeler oluşturmak,
6. Üzerinde mutabakata varılan programın hayata geçirilmesi için düzenli ve mümkünse kurumsal çabalar yürütmektir.
Ozan Ruhsatioğlu: Çalışmalarınızın dayandığı temel prensipleri kısaca ifade edebilir misiniz?
Cüneyt Öztürk: Aslında bütün çalışmalarımızda olduğu gibi prensipler de istişareler sonucu ortaya konulmuş ve şu şekilde belirlenmiştir:
1. İç siyasî rekabete katılan bir grup hâline gelmemek,
2. Çalışmamıza katılan veya sınırlı katkıda bulunan bireylerin, parti içi rekabette bulunan şahıs veya gruplarla kişisel ilişkilerinde bağımsızlığına saygı göstermek,
3. Gruplardan herhangi biri ile, ülkücülük bağı dışında organik bir ilinti içinde bulunmamak,
4. Parti üstü, hattâ gruplar üstü bir konum vehmine kapılmamak,
5. Parti dışı bir yapılanma izlenimi uyandırmamak,
6. Dolaylı veya dolaysız yönlendirmelere açık olmamak
7. Her durumda yüzde yüz şeffaf olmak, hiçbir etkinliğimizi herhangi bir ülkücü kurum veya kişiden saklı tutmamak,
Ozan Ruhsatioğlu: Şu ana kadar gerçekleştirdiğiniz faaliyetler nelerdir?
Cüneyt Öztürk: Öncelikle 22 Aralık 2002 tarihinde Ankara’da bir toplantı düzenledik. Ancak, sanırım davetlilere alışılmışın dışında bir davetiye takdim ettik. Davetiyeler kapsamlı olarak nitelendirebilecek bir şekilde toplantı içeriğini tarif edecek nitelikte bir kitapçık şeklinde, hazırlanmıştı. Toplantı 5 saat süreyle gerçekleştirildi ve birlikte yenen akşam yemeği ile sona erdi. Toplantıda gerçekleştirilen açılış sunumunun ardından katılımcılara söz verildi ve içeriğe uygun olarak ve çözüm odaklı görüşleri alındı. Gerçekleştirilen ilk toplantının ardından, yapılan konuşma metinleri derlenerek bir kitapçık hâlinde katılımcılara gönderildi. Oluşan talep ve gösterilen ilgi üzerine 11-12 Ocak 2003 tarihlerinde Afyon İkbal Otel’de 2 gün süren bir toplantı düzenlendi. Bu toplantının içeriği ilk toplantıda dile getirilen hususlardan yola çıkılarak belirlendi. Bunlar;
Sevgi, Adalet, İç Muhalefet kavramlarının tartışıldığı
“Parti içi demokrasiyi nasıl tesis edebiliriz?”
Bütünleşme, Dışa Açıklık, Kendi mensuplarına sahip çıkmak kavramlarının tartışıldığı
“İnsan Kaynağından Nasıl Azami Derecede İstifade Edebiliriz?
Kurumsallaşma, İletişim, Yetki ve Sorumlulukların Paylaşılması kavramlarını içine alan
“Sağlıklı Bir Yönetim Modeli Nasıl Olmalıdır?”
ve Gençlik Teşkilâtı, Kaynakların Canlandırılması, Seviyenin Yükseltilmesi kavramlarının ele alındığı
“Nasıl Bir Yapı ile Yeni Nesilleri Ülkücü Harekete Kazandırabilir, Türk Milletinin Faydasına Yönlendirebiliriz?”
başlıklı oturumlarda gerçekleştirildi.
Ayrıca 2. Toplantıda bundan sonraki çalışmalarda kullanılmak üzere “Al Elma” ismi üzerinde mutabık kalındı. Bu toplantının ardından yapılan çalışmaların milliyetçi camia ile paylaşılabilmesi ve şeffaflığın tesis edilmesi maksadıyla bütün çalışmaları kapsayan bir kitapçık hazırlanarak Türkiye’nin dört bir tarafına gönderilmeye başlandı. Ayrıca http://www.alelma.org adresli internet sitesi hazırlanarak yayına sokuldu. Çalışmaların yerel toplantılar ayağının ilki 23 Şubat 2003 tarihinde yaklaşık 350 kişinin katılımıyla İstanbul’da gerçekleştirildi.
Ozan Ruhsatioğlu: Niçin Al Elma?
Cüneyt Öztürk: Al Elma ismi, tam demokratik bir yöntemle katılımcılar tarafından kararlaştırılmış bir isimdir. Açıklıkla ifade etmek gerekirse hepimiz için anlamı malûm olan kızıl elmanın daha kullanışlı hâli olan bu isim, bir çok aday isim arasından oy çokluğuyla kabul edilmiştir. Kullanımdan kastımıza örnek olarak şunu söylemek mümkün: İnternette kızılın kullanılması hâlinde kizil yazmak gerekecekti, alelma bu anlamda gayet uygun bir isim olmuştur.
Ozan Ruhsatioğlu: Faaliyetlerinize kimler iştirak etmiştir?
Cüneyt Öztürk: Davetliler belirlenirken, farklı düşünce, farklı bölge, farklı yaş grubu, farklı meslek, farklı statü gibi kriterler göz önünde tutularak Milliyetçi camiayı temsil kabiliyetine sahip olduğuna inanılan kişiler seçilmiştir. Ancak hemen belirtmekte fayda olduğuna inandığım bir husus var. Davet etmeyi arzu etmekle birlikte çeşitli sebeplerle aramızda bulunmasını sağlayamadığımız çok değerli insanlar olmuştur. Kendilerine birebir ulaşma kabiliyetine sahip bulunmama, şartların sayıyı sınırlı tutmayı mecbur kılması gibi sebeplerle çok arzu edip de faaliyetlerimize iştirakini bugüne kadar sağlayamadığımız bu çok değerli insanlarla devam edecek çalışmalarda birlikte olmayı istediğimizi belirtmekte fayda görüyorum. Bu güne kadarki faaliyetlerimize Nevzat Kösoğlu, Ömer Lütfi Mete, Suat Başaran, Yılma Durak, Salih Gökçe, Semih Uşaklıoğlu, Metin Çobanoğlu, Rasim Ekşi, Nadir Altındal, İsmet Mirzaoğlu, Ahmet Malkan, Ali Sukas, Alp Arslan, İsmail Tanrıverdi, Harun Reşit Mutlu, İlhami Okudan, Fazıl Özen, Yunus Meral, Hüseyin Şimşek, Tarkan Dervişoğlu, Hayrettin Barut, Osman Ertuğrul, Burhanettin Kocamaz, Behçet Saatci, İbrahim Uçar, Fahrettin Taşkın, Gıyasettin Seçkin, İhsan Karagöz, Hüseyin Boztepe, Yusuf Kurt, Yaşar Tunç gibi isimlerin yanı sıra çok sayıda bürokrat, akademisyen, belediye başkanı ve milletvekili adayı katılmıştır.
Ozan Ruhsatioğlu: Güncel gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Örneğin Kıbrıs ve Irak meseleleri hakkındaki görüşlerinizi çok kısaca alabilir miyiz?
Cüneyt Öztürk: Konu ile ilgili görüşlerimi ifade etmeden önce belirtmeliyim ki, Al Elma ile ilgili beyanlarım çalışmanın bütününü bağlayıcı nitelikte olmakla birlikte, bu konuya ilişkin söyleyeceklerim sadece şahsımı bağlayıcı niteliktedir. Çok kısaca dediniz, çok kısaca cevap vereceğim, siyasî bir kaygı taşımaksızın ifade etmeliyim ki, Kıbrıs konusu Türkiye için tartışılabilir bir konu değildir. Farklı çözüm yolları üretmek maskesi altında Türk devlet geleneği ile bağdaşmayacak şekilde Kıbrıs’ta taviz vermek kabul edilemez. Hattâ yine açıklıkla ifade etmeliyim ki, bu mesele hiç kimsenin iradesine bırakılabilecek nitelikte de değildir. Yani Kıbrıs’taki Türk nüfusun büyük çoğunluğu böyle bir talepte de bulunsa, üstüne Türkiye’den yandaşlar da eklense kanla alınmış ve stratejik önemi haiz topraklar üzerinde Türk devletinin geleneksel iradesi dışında tasarrufta bulunulması kabul edilemez. Diğer yandan Irak’ta bir savaşı arzu etmediğimi belirtmeliyim. Birçok sebeple böyle bir savaş tasvip edilebilir nitelikte değildir. Ancak çok kısa cevaplamak adına direk düşüncemi açıklamak isterim. Eğer bölgede bir savaş yaşanacaksa ve bu kaçınılmazsa, Türkiye bu savaşta lojistik destek sağlayan, emir ve plânları uygulayan konumunda bulunmamalıdır. Türkiye sınırlarını korumak, Kuzey Irak’ta aleyhine oluşumları engellemek, soydaşlarını korumak ama hepsinden daha önemlisi, büyük devlet olmanın gereği olarak aktif rol üstlenmelidir. Ancak hemen şunu belirtmeliyim ki, her iki konuda da Türk devlet geleneğinin mirasçılarının gerekli hassasiyetlere sahip oldukları ve buna ilişkin hazırlıklar yürüttükleri konusundaki inancım tamdır. Dolayısıyla bahsi geçen her iki konuda da Türkiye tarihî misyonuna uygun tavırlar sergileyecek, cihanşümûl anlayışını, en olumsuz şartlarda dahi büyük devlet yaklaşımını yaşanan olaylara akılcı bir şekilde yansıtacaktır.
Ozan Ruhsatioğlu: Türk siyasi hayatında demokratik kurumların gerektiği gibi işlemediği bir gerçek ve bunun doğal bir sonucu olarak bu tip çalışmaların ayrı bir grup, muhalif bir yapı gibi algılanması söz konusu. Siz ayrı bir grup olmadığınızı ifade ediyorsunuz, bu problemle kaçınılmaz olarak karşılaştığınızda nasıl bir çözüm bulmayı düşünüyorsunuz?
Cüneyt Öztürk: Aslında temel problem muhalifliğin hainlikle eşdeğer tutulmasından kaynaklanıyor. Maalesef partilerde iç hukuk işletilememektedir. Bu genel olarak Türk demokrasisinin bir sorunudur. Çok sesliliğin engellenmesi, gelişimin de önündeki en büyük engel hâlindedir. Çalışmalarımızın hiçbir kişi veya grup lehine veya aleyhine olmadığını ısrarla vurgulamamıza rağmen bizden olanlar ve karşımızdakiler gibi basit bir tasnifte daima muhalif bir izlenim bırakacağı endişesiyle elbette karşı karşıyayız. Daha önce de ifade ettiğim üzere, faaliyetlerimize iştirak edenler ve davetliler mümkün olduğunca dengeli, çok sesliliği temsil edebilir niteliktedir. Ayrıca yine faaliyetlerimiz alışılmışın dışında karanlık köşeler siyaseti değil, tam tersine aydınlık zeminlerde şeffaf yapılan çalışmalardır. Belki ağır bir tabir olarak karşılanabilir ama çok değerli bir büyüğümüzün ifadesi ile bizler karanlıklarda yarasalarla savaşmaya gücümüzün yetmeyeceğini biliyoruz ve o yüzden ışıkları yaktık, aydınlık zeminlerde mücadelemizi sürdürüyoruz. Ümidimiz odur ki, tek çıkar yol olan kenetlenme sağlanabilsin, aksi hâlde iteleyerek, dışlayarak, alışılagelmiş yaftalarla ve komitacı taktiklerle mesafe alınması, büyük hedeflere yürünebilmesi mümkün değildir.
Ozan Ruhsatioğlu: Kenetlenebilmek diyorsunuz, peki benzer hassasiyetlere sahip kişi ve kuruluşlarla nasıl bir kenetlenme öngörmektesiniz?
Cüneyt Öztürk: Sizin de ifade ettiğiniz üzere, benzer hassasiyetlere sahip kişi ve kuruluşlardan söz ediyoruz. Çok karışık olmasa gerek kenetlenebilmenin yolu. Kısaca ifade etmek gerekirse temel bazı şartlar yerine geldiğinde kenetlenmenin kendiliğinden gerçekleşeceğinden yana kuşkumuz yoktur. Bu temel şartlar arasında komplekssiz olmak, diyalog eksikliğini giderecek ortak zeminler oluşturmak, bakış açılarını şahıs endeksli olmaktan öteye taşımak, çözüm odaklı yaklaşımları hâkim ve talep edilen görüş hâline getirmek, şeffaf olmak, güveni tesis etmek, sevgi ve saygıya dayalı kurumsal yapılar oluşturmak, demokratik kuralların işletildiği ve iç hukuka riayet edildiği bir sistemi yerleştirmek, insana ve fikirlere değer vermek, ilkeli hareket etmek gibi bazı hususları sayabiliriz. Unutulmamalıdır ki kenetlenme ile toplama arasında ciddî bir fark vardır. Toplamada sayısal iki değer 2 ve 3 vardır ve bunların toplamı daima 5 eder. Ancak kenetlenmeden oluşacak sinerji çok farklı sonuçlar doğurur. Dolayısıyla ısrarla üzerinde durduğumuz kenetlenmenin amacı basit oy hesapları ile anlaşılabilir nitelikte değildir. Kenetlenmeden amaç kaynaklarımızdan azami derecede istifade amacı taşımaktadır. Dolayısıyla, kapalı kapılar ardında yapılacak pazarlıklarla gerçekleşebilecek birleşmelerden çok daha öte bir kavram, ama iyi niyetle arzu edildiğinde, oluşacak taleple çok daha kolay gerçekleştirilebilecek bir eylemdir.
Ozan Ruhsatioğlu: Başlattığınız bu çalışma için bir süre öngörüyor musunuz ve sizce başarıya ulaşma şansını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cüneyt Öztürk: Hepimizin bildiği üzere ülküler gökteki yıldızlara benzer, belki onlara hiçbir zaman ulşmak mümkün olmaz ama, onlara bakarak yönümüzü tayin edebiliriz. Bu çalışmanın nihaî hedefi daha önceki sorularda da ifade edildiği üzere Kızıl Elma’dır. Lider Ülke Türkiye olarak ifade ettiğimiz bu hedefe oldukça uzun bir maratonla ulaşmak mümkün olabilecektir elbet, ama inancımız odur ki, her büyük maraton bir ilk adımla başlar. Bu çalışma işte bu ilk adımı atabilmek amacındadır. Başarıya ulaşmaması gibi bir ihtimalse hiç bulunmamaktadır. Çünkü büyük hedefin gerçekleşeceğine olan inancımızda en ufak bir kuşku yoktur ve bu hedefe yürüyüşte iyi niyetle atılan her adımın başarıya ulaşacağına inanmaktayız.
Ozan Ruhsatioğlu: Değerli vaktinizi bize ayırdığınız için ve böylesine fedakârca bir çalışma içerisine girdiğiniz için teşekkür ediyoruz. Çalışmalarınızda başarılar dileriz.
Cüneyt Öztürk: İlk çıktığı günden bu yana ilgiyle takip ettiğimiz Orkun dergisine bize böyle bir imkân verdiği için biz teşekkür ederiz.