Ana Sayfa 1998-2012 Gönül Dostlarıma Arzuhalimdir

Gönül Dostlarıma Arzuhalimdir

Sayın babamız Süleyman Demirel’in “Bulgaristan’daki, Yunanistan’daki Türklere zulüm yapılınca içimiz kan ağlıyor. Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan için çırpınıyoruz… Ama uzun yıllar Irak’taki Kürtlere pek ilgi göstermedik. Halbuki onlar da, Türkiye’deki Kürt asıllı vatandaşlarımızın kardeşleri. Bundan böyle Türkiye Cumhuriyeti, Irak’taki vahşete seyirci kalamaz, kalmamalıdır da” mealinde ve 9.12.1991 tarihinde birçok gazetede yayınlanan demecine karşılık olarak 25 Aralık 1991 tarihli Tercüman gazetesinde “Babaya açık mektup” başlığı altında o günkü Türkmenlerin durumunu ve hislerimi dile getiren bir yazı yazmıştım. Yazımın son satırlarında: “Gönlümüz isterdi ki, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan için çarpan kalbiniz, Irak Türkleri için yalnız çarpmakla kalmasın, onlar için ağlasın. Zira yakından bildiklerimle kanaatim odur ki, 2,5 milyon Irak Türkünün kalbi her gün kan ağlamaktadır”. diyordum.

10 yıl geçti, bugün 3 milyon Türkün içinde bulunduğu vaziyeti yakından bilenlerin yüreği yanmaktadır, kan ağlamaktadır. Zira konu yalnız Misak-i Millî sınırlarımız içinde olan Türklerin erimesi ile kalmamış, Irak’taki Kürtlere ilgi sayın Babamızın işaret ettiği doğrultuda gösterilmiş ve devlet olma aşamasına gelinmiştir. Akrabalık bağı siyasî ilişkiye dönmüştür. Türklerin olan bu topraklarda Türkçenin dışında dil yasağı, ilerisi düşünülmeden, 1991 terörle mücadele kanununun bir yerine sokularak kaldırılmış, daha sonra federasyon konusu ortaya atılmış, Çankaya’da dünün aşiret reisleri karşılanmış, kırmızı pasaport verilerek ağırlanmış, her türlü alt yapının inşası için insanî yardım örtüsü altında yardım yapılmış, gelişi güzel biçimde ikiye bölünen Türkmenlere yaklaşılmış, Diyarbakır’dan geçen yol T.B.M.M’sine kadar uzatılmış, dil konusu Kürtçenin fakültelerimizde okutulmasına ve PKK’nın dağdan inip siyasî alanda faaliyet gösterme önerisine kadar gelinmiştir.

Sayın gönül dostlarım, Şeyhulmüha rririn Ahmet Kabaklı Hocam zaman zaman Türkiye gazetesindeki sütunlarında lütfedip yazılarımı yayınlarlardı. 30.08. 1995 tarihli yazısında da “Kürdistan kurulursa Kerkük ne olur?” başlığı altındaki yazıma kısa bir tanıtımdan sonra “36. paralel konusunda görüşlerime aynen katılarak ve Türkmenlerin çektikleri ıstırabın yakın bir şahidi, bu dâvaya belki 100 yazı ile katılmış bir mücadeleci olarak, Nefi Beyin görüşlerini devletin ve kamuoyumuzun nazarına sunuyorum” demişti. O yazıdan bazı satırlar: “Gerçek şu ki, Kuzey Irak, Türkmenler ve Güney Doğu Anadolu birinci derecede Türkiye’nin hayatî meselesidir, Türkiye’nin toprak bütünlüğü, su kaynakları ve büyük projeleriyle bunlar her bakımdan ilişkilidir”. “PKK ve Kürt gerçeği yanlış değerlendirilmektedir. Her iki hareket aynıdır. Güney Doğumuzda yaşayan siyasal Kürtçülerle Irak’taki Kürtler birdir, amaç ve sonuç Kürt Devleti kurmaktır. PKK bu Kürtlerin silâhlı militanıdır. PKK’nın asıl görevi kurulacak (kurulmuş da henüz ilân edilmemiş) Kürt devletine Türkiye topraklarından dünyaya açılmaları için çıkış yolu sağlamaktır…” “Irak belki ÜÇ bölgeye bölünecek, Türkiye, yakın gelecekte de bu konuya hazırlıksız yakalanırsa vay Türklerin başına geleceklere… Vay Güneydoğumuzun hâline, Türkiyemiz Türkmenleri yalnız Erbil’de, Kifri’de varsaymakla hata ediyor. Türkmenleri KERKÜK’süz düşünmek ve çözüme gitmek tarihin asla bağışlamayacağı zulüm ve katliâmlarla sonuçlanır” 1995 yılındaki yazıdan bazı alıntılar yaptım. Sanki bugünü anlatan yazı!

Ahmet Kabaklı Hocam, ruhun şad olsun!

Tedbir alınmadı; bırakın tedbiri, birileri DURUMU idare edecek VAZİYETİ hazırladı.

Amacı bölge insanını insanî yönden korumak olan “Güvenli Bölge” uygulaması, kurumlaşma için plânları daha önce hazırlanmış olan alt yapının yapılmasına döndü. Güvenli bölgenin, ‘çekiç güç’ün henüz mahiyeti, fikri, zikri kamuoyunda anlaşılmamış iken adına Kürdistan denilen, tarih boyunca Türk toprakları olan topraklarda (ABD’nin yardımı Türkiye’nin gafleti sonucunda) belediye seçimleri yapıldı, arkasından da Millet Meclisi kurduruldu. Düşüncede aynı, görünürde iki olan Barzanî ve Talabanî ile her karışı atalarımızın kanıyla sulanan kutsal topraklarımızda Kürt devleti kurmak isteyen, kan kusan PKK’nın İstiklâl Harbi’ndeki gibi hain isyanları başladı. Kürt devleti kurma hayâlleri uğruna 40.000 şehit verdik. Derken günün birinde kırmızı pasaportla (Partiya Karkeren Kürdistan PKK) ile iş ve fikir birliği içinde olanları ödüllendirerek, Çankaya’da bu kişileri gördük. PKK ile bazı gazetecilerin isteği doğrultusunda vatanımı bölmek için Mehmetlerimin kanını dökenlerle görüşmeleri, federasyon lâfları, Talabanî’nin baş ucuna AMCA veya DAYI dediği zatın resminin asılması, ikinci kapının açılmaması ve Habur kapısının açıklığının devamı, para yardımı yapılması, ilerleyen günlerde siyasî Kuzey Irak’a giriş-çıkışlarda resmî kalma, Ankara’da devlet elçiliği gibi büro açma, millî kıyafet ile Nevruz bayramda misafir kabulü, devletimizin malûm zevatı ve milletvekillerinin bu toplantıda arzi endam etmesi, bu ve buna benzer hazırlayıcı işlemler yolumuzun Diyarbakır’dan geçmesine, TBMM’ni dilin kabulüne getirdi. Fakültelerde seçmeli dil olarak Kürtçe istekler, hergün TV’lerde yanlı tartışmalar, gaflet ve dalâlet içinde olan bazı aydınlarımızın kurulacak federasyonun Irak yerine Türkiye’ye bağlanması, daha önce 1991’lerde Sayın özal tarafından ortaya atılan GAP TV’de Kürtçe yayının bugünlerde ortaya atılması, bilinçli hazırlık değil de nedir?

Bütün bunlar 1917 yılında Wilson’un prensiplerinde yer almıştı. Müttefikimiz ABD’nin değişmez politikası olan Kürdistan er geç bize pahalıya mal olma yolunda bütün hızı ile devam etmektedir. Irak’ta 45-50 yıl önce başlayan, şiddetini 1970’lere kadar yükselten, ABD’nin ve İsrail’in büyük desteğini gören, tıpkı Apo gibi kan dökenlere 1970 yılında Irak topraklarında bütün hakları verildi. Ama onlar kültürel haklar, yayın, ana dilde eğitim, kısmî muhtariyet gibi şeyler istemiyorlardı. Beklediler, fırsatı kolladılar ve bugünkü adı konulmuş, ilânını bekleyen duruma geldiler. Bu devlet için ne lâzım? Dış dünyaya çıkış yolu ve kaynak. Kaynakları hazır: bilinçli olarak Türkmenler zayıflatıldıktan, yerlerini terk etmek zorunda bırakıldıktan sonra KERKÜK’E GİRMEK, PETROLE SAHİP OLMAK KOLAY.

Dış dünyaya çıkış, Türkiye ile FEDERASYON, daha sonra nasıl olsa ortak olduk, ayrılmak ortaklığı bozmak, günün birinde belki Şeyh Sait veya APO’NUN AHFADINDAN BİRİ (Allah korusun) BAŞBAKAN VEYA CUMHURBAŞKANI OLABİLİR!

ABD’yi ziyaretinden sonra fikrini zikr eden Ak Parti Genel Başkanı, devletimizin doğru teşhisine, Türk milletinin, vatanımızın millî menfaatlerimize uyan isabetli “Irak’ın toprak bütünlüğü ve Kürdistan’ı tanımama” politikasını TV’lerdeki, hem de Talabanî önünde, Irak’ı İKİYE BÖLEREK KÜRDİSTAN’I, HEM DE İKİ DEFA TELÂFFUZ ETMESİ BÖLGEYİ O ADLA TANIMAMAK DEĞİL DE NEDİR? TÜRKİYE’Yİ, TÜRK’ÜN ANAVATANINI AK GÜNLERE HAZIRLAYANLAR BUNA NE CEVAP VERECEKLER?

Sayın gönül dostlarım, Talabanî’yi iyi tanımak lâzım. Kerkük katliâmını, 1990’da Kerkük’e fırsatı kaçırmayarak saldıranları, yağma yapanları, nüfus ve tapu dairesini yakanları, şehri, kütüphaneleri yağma edenleri, niçin bu eylemleri yaptıklarını, 1996 yılında Erbil’de aynı doğrultuda Türkmenleri katledip, kuruluşları yağma ettiklerini, Irak’ta başta silâhlı sonra siyasî alanda çalışarak bu aşamaya geldiklerini örnek alarak ve tarihi göz önünde bulundurarak bakmak gerek.

Federasyon, halk oylaması, GAP’tan TV yayını, bizi AB, ABD’nin isteği olan doğrultuya götürür.

Irak’taki Kürtlerin bugünkü aşamaya nasıl geldiklerini, hangi merhalelerden geçtiklerini göz önünde tutarak, toprak bütünlüğümüzü ve millî menfaatlerimizi koruyan politikalar takip edilmesi kanaatindeyim, SAYIN GÖNÜL DOSTLARIM.
 

Orkun'dan Seçmeler