Nevrûz Bayramı, menşei milâttan öncelere uzanan çok eski tarihlerden beri bilinmektedir. Bunun sosyo-kültürel bir tahlili henüz tam anlamıyla yapılmamıştır. Çünkü, bilindiği gibi Nevrûz Bayramı çok geniş coğrafî sahalarda ve değişik şekillerde kutlandığı gibi, menşei meselesi hakkında da çok değişik mitolojik rivâyetler vardır. Âdeta mitolojideki Yaradılış ve Tufan Efsaneleri gibi, her millet bu konuda kendisine göre birtakım rivâyetlere sahiptir. Söz konusu bu rivâyetler, tarihçi ve sosyologları Nevrûz konusunda birtakım değişik yaklaşımlara ve yorumlara sürüklemektedir. Konuya ideolojik ve dinî olarak bakanlar olduğu gibi, baharın gelişi açısından yaklaşanlar da vardır. İdeolojik bakış açısından olayı, kendi mitolojik söylemleriyle, kendilerine mâl etmek isteyenler olmaktadır. Ancak, tarihî kaynaklara dayanarak bu konuda kesin bir şey söylemek mümkün olmamaktadır. Bu konudaki iddialar ise rivâyet ve nazâriyelerden ileri gitmez. Zaten halk arasında da bu mesele ile ilgili bilinçli bir bilgiye rastlanmamaktadır. Aşağıda değineceğimiz dinsel ve mezhepsel teoriler ise, aslında Nevrûzu mitolojik zeminden, gerçek zemine kaydırmak için ortaya atılmıştır. Bilindiği gibi birçok tarikatlar, dinler ve hükümdarlar, bu bayramın halk arasında kalıcı olmasını sağlamak için biraz sonra değineceğimiz gibi türlü yöntemlere başvurmuşlardır. Bizim kanımızca konuya en bilimsel ve gerçekçi yaklaşım, bunun tarım ve hayvancılıkla ilgili bir bahar bayramı niteliğini taşıdığına dair olan kanıdır.
Nevrûz hakkında geniş ve önemli bilgiler veren Avesta rivâyetlerinde, “Nevrûz, bolluğa ve kutsallığa saygı bayramıdır, hattâ ekin bolluğu bayramıdır” şeklinde bir ifadeyle birlikte, ayrıca bununla ilgili çeşitli âdet, ayin ve inançlar hakkında bilgilere de yer verilir.1 Eski Türklerde Hunlardan beri ilkbahar ve güz aylarında bayramlar, ayin şeklinde kutlanırdı. Muayyen vakitlerde yapılan ayinler, ilkbahar, yaz ve güz mevsimlerinde yapılan ayinlerdir ki, bunların çok eski devirlerden beri yapılagelmekte olduklarına şüphe yoktur. Eski Türk İmparatorlukları devrinde bu ayinlerin devletin resmî dinî bayramları olduğu, Çin kaynaklarındaki bilgilerden anlaşılmaktadır. Bilhassa ilkbahar ve güz bayramları ile ilgili ayinleri Hunlar devrinden beri malûmdu. Moğol İmpataroluğu devrinde yaz bayramı ve bununla ilgili dinî tören resmî bir nitelik almıştır. Orta Asya’daki çeşitli Türk boyları tarafından Mayıs ve Ağustos aylarında kutlanan mevsim bayramları son zamanlara dek sürdürülmüştür.2 Eğer bu bayramlar Nevrûz ile ilişkili ise toprakla ilgilidir. Türklerin bu bayramları, menşei bakımından tabiatın ilkbaharda dirilmesi şerefine yapılan ayinlerdendi ki, eski Anadolu efsanelerinde de buna benzer inançlar vardır.
Eski Anadolu mitolojisinde, yeryüzünü ısıtıp gebe bırakan Güneşti. Güneşin görevi yeryüzünü ısıtmak ve onu ürünlere gebe bırakmaktı. İşte onun için Anadolu’da ilkbaharda doğan ve sonbaharda veya kışın ölen Attis, bitkisel hayatın mevsimlere göre sönüp canlanmasını simgeliyordu. İşte bu teoriye göre, ilkbaharda Hıdrellez ve Nevrûz Sultan şenlikleri ve Hristiyanlıktaki ilkbahara doğru yapılan Paskalya, yani Hazreti İsa’nın yeniden doğması törenleri hep Attis’in doğuşu festivallerindendir. Attis rivâyeti, sadece Nevrûz Sultan’ı ilham etmekle kalmamıştır. Hristiyanlığı yeni kabul edenler, Attis’in ilkbaharda doğumu festivalinden bir türlü vazgeçemedikleri için, İsa’nın ölümünden sonra dirilim günü yani Paskalya Yortusu’nu, kilisenin büyükleri, Attis’in doğum gününe rast getirmişlerdir.3 Bu rivâyetlerden anlaşılıyor ki, kaynağını tam olarak tespit edemediğimiz Nevrûz Bayramı, aşağıda nakledeceğimiz İran rivâyetlerinden daha geriye gitmekte ve bu husus Nevrûz’un bahar bayramı olarak Anadolu’nun eski dinî inançlarından kaynaklandığına dair ihtimalleri akla getirmektedir.
Etimolojik olarak Nevrûz, eski Orta Asya ve Ön Asya kavimlerinde yılın başı sayılan güne verilen ad idi. Arapça Neyrûz, Güneşin, (Neyyir-i Â’zâm) Koç (Hamel) burcu bölgesine girdiği günün yani 22 Mart gününün adıdır. Güneşin kuzey yarım küresine yönelmeye başladığı dönemin ilk günü demektir.4 İranlıların ayları otuz gündür, bu ayların ilki Ferverdîn olup bunun ilk gününe de Nevrûz denir. Yalnız Arabî aylarla kıyaslandığında İranlıların kamerî takvimi her 120 yılda 1 yıl ve dolayısıyla her 4 yılda bir gün geri kalır. Bu cümleden olarak Arabî aylara göre Nevrûz yılın ilk ayı olmaz.5
Nevrûz’un kullanılmaya başlandığı tarih epeyce eskidir. Ahamenişler döneminde resmî sene Güneş Koç burcu mıntakasına girdiği zaman Nevrûz ile başlamakta idi ve bir kısım vergilerin yıllık toplanma tarihinin de başlangıcı sayılmıştır.6 Bu zaman hasat zamanına rastlamakta ve bu münasebetle halk şenlikler düzenleyerek kutlamalar yapmaktaydı.
Dinî geleneğe göre Cenâb-ı Allah, insanı Nevrûz’da yarattığı gibi, Koç burcunda toplu olarak bulunan bütün yıldızlara, kendi göklerine gitmelerini ve dönmeye başlamalarını da bugün buyurmuştur.7 İran mitolojisine göre, Nevrûz, biri genel biri de özel iki güne verilen addır. Genel anlamda Nevrûz, Cemşîd’in bütün dünyay ı dolaştıktan sonra, Azerbaycan’da karar kılarak burada yaptırdığı sarayın salonunda tahta oturduğu gün demektir ki, bu parlak günü bayram ilân etmiştir.8 Bu olay Farsça Ferverdîn ayının ilk gününe rastlar. Ondan sonra da yılbaşı kabul edilmiştir. Özel anlamda ise Cemşîd’in İran tahtına oturduğu güne denir. Cemşîd 6 Ferverdîn’de tahta çıktığına göre, 1-6 Ferverdîn günleri Nevrûz bayramı olarak kutlanmıştır. Bu günlerde İran hükümdarları teb’alarının vergi borçlarını ve hapis cezalarını affetmeyi âdet edinmişlerdi.9
İslâmiyetten sonra, bilhassa Abbâsîler devrinde de bayram olarak kutlanan Nevrûz, aynı zamanda Sâsânîlerde olduğu gibi, yeni yıl vergilerinin toplanmasının da başlangıcı idi. Ancak Nevrûz’un hasat mevsiminden çok önce olması bazı güçlüklere sebep olduğu için, Halife el-Mütevekkîl (232-247 8 =847-861), H. 245 ( = 859)’de harac toplama işini Rebiülevvel ayının 11 (=16 Haziran)’a erteletmiştir ki, İbnü’l-Esîr bunun Nevrûz günü olduğunu söylüyor.10 Ancak halifenin yaptığı bu değişiklik devlet memurları tarafından benimsenmediğinden dolayı, el-Mu’tezîd (279-289 (=892-902), yeni bir düzenlemeye gitmiştir.11 Halife el-Mutezîd H. 282 ( =895-896) yılında halifeliğe bağlı bulunan bütün valiliklere mektuplar göndererek, bundan böyle Acemlerin bayram günleri olan Nevrûz gününde haraç ve zekât toplama işine son vermelerini, bu işi biraz erteleyerek bundan böyle zekât ve cizyeleri 11 Haziranda toplamaya başlamalarını emretmiştir. Bugüne de Nevrûz el-Mutezîdî (Mutezîd Nevrûzu) adını vermiştir. El-Mutezîd, bu mektupları Musul’da bulunduğu sırada yazdırmış ve ayrıca valilere halka karşı yumuşak davranmalarını da emretmiştir.12
Büyük Selçuklu Devleti kurulduktan sonra Melik-Şâh, büyük paralar sarfıyla önce İsfahân’da, sonra da Bağdat’ta birer rasathane kurdurtmuştu. İleri gelen astronomi âlimlerinden oluşan bir heyet rasathanenin yapımıyla ilgilendiler. Bunlar arasında devrin büyük riyâziye ve astronomi (heyet) alimleri olan Ömer Hayyâm13 (Ö. 1123-1136 yılları arası), Ebü’l-Muzaffer İsfizârî, Meymûn en-Necîb el-Vâsıtî ve başkaları da bulunuyordu. Vezîr Nizâmü’l-mülk ve Melik-Şâh H. 467 ( =1074-1075) yılında astronomi bilginlerini bir araya topladılar. Bu alimler Hamel (Koç) burcunun birinci noktasının Nevrûz (yılın ilk günü) sayılmasını kabul ettiler. Daha önce güneşin Hût burcunun yarısına geldiği günü Nevrûz saymak âdetti.14 Bundan sonra Sultan Melik-Şâh’ın, Celâleddîn lakâbına nisbetle, güneş yılı esasına dayanan bir Celâlî takvimi meydana getirildi.15 Bu takvime göre 21 Mart 1079 (Hicrî 471)’den itibaren yeni bir tarih başlangıcı kabul ediliyordu.16 İşte buradaki 21 Mart eski geleneklere bağlı olarak Nevrûz gününü ifade ediyordu. Nizâmü’l-mülk, vergi tahsilâtını da, tarım ürünlerinden alınan vergileri hasat sonuna; öteki vergileri de yine Nevrûz tarihine bağlayarak iki takside ayırdı. Bu sistem Büyük Selçuklulardan sonra aynı bölgelerde kurulan diğer devletler tarafından da uygulanmıştır.17 Örneğin Moğollarda Gâzân Han zamanında, 1 yıllık verginin tamamı bir defada olmak üzere, Nevrûz-u Celâlî’den itibaren başlıyor ve 20 günlük süre içerisinde ödeniyordu.18
Nevrûz, Mısır’da ve başka yerlerde de kabul edildi ve Kıptîler tarafından yılbaşı olarak muhafaza olundu, fakat bugün 10 veya 11 Eylül’e rastlamaktadır.19
Nitekim Osmanlı İmparatorluğu da Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu kendi topraklarına kattığı zaman, Akkoyunlu Uzun Hasan’ın kanunlarını kaldırmamış, Diyârbekîr, Âmîd, Hani, Siverek, Ergâni, Arapgir, Urfa, Adana gibi eyâlet ve sancaklarda birtakım vergilerin tahsilini yine Nevrûz tarihine bağlamıştır. Nevrûz’un bayram olarak kutlanması ise gelenek olarak devam ede gelmiştir.20 Nevrûz Osmanlı devrinde sayılı günlerden biri olarak kutlanmış, güneşin Koç burcuna girdiği anda Nevrûziye denilen bir macun veya tatlı yemek âdet olmuştur. Sarayda hekimbaşı misk, amber, türlü baharat ve kokulu otlar ilâvesi ile hazırladığı macunu porselenden yapılmış kapaklı kâseler içinde padişaha akşamdan takdim eder ve kendisine hil’at giydirilirdi. Nevrûziye kadın-efendilere, sultanlara ve mühim şahsiyetlere de verilir ve bu macundan yemenin kuvvet ve şifa verici bir tesiri olduğuna inanılırdı. Osmanlıların son zamanına kadar Nevrûz geleneğinin devam ettiği ve saray eczâhânesinde tertip olunan nevrûziyelerin mevkî sahiplerine gönderildikleri, halkın da bu âdete uyarak, Nevrûz’da hiç olmazsa tatlı yediği bilinmektedir. Nevrûz’da sadrâzam padişaha donanmış atlar, süslü silâhlar ve pahalı kumaşlar gibi hediyeler verir, bunlara Nevrûziyye Pişkeşi denirdi. Nevrûz’da divân edebiyatı şairlerinin câize almak için, büyüklere kasideler sunduklarını da burada kaydetmek lâzımdır.21 Her sene yılbaşı olan Nevrûzda sadr-ı âzamla vezirler, eyâlet valileri ve muayyen rical tarafından padişahlara Hediyye-i Nevrûziyye adıyla at vesair hediyeler verilirdi. Bu münasebetle İ.H. Uzunçarşılı22 Naima Tarihi’ne dayanak şunları aktarmaktadır: “…Vezîr, kanun üzere Nevrûziye pişkeşi ile sadaret pişkeşini cemedip, birden irsal eyledi. Bir semend ve iki gaburlevn at ki üçünün dahi dünyada naziri bulunmaz. Serâpâ cevahir ile arâste zeheb-i ahmerden (kızıl altın) mamul raht ve rikâb ve gaddâre ve topuz vesair zerduz bisat ile müzeyyen idi…” Buna karşılık padişahlar da Nevrûziye adı altında hediyeler verirlerdi. Müneccimbaşılar tertib ettikleri takvimleri padişah ve sadr-ı âzama takdim ederek Nevrûziyye ismiyle atiyyeler alırlardı.23
Sâsânîler, Abbâsîler, Büyük Selçuklular, Moğollar, Safevîler ve Osmanlılar devirlerinde İran’dan Mısır’a kadar bütün Ön Asya halkları bugünü ve onu izleyen haftayı bayram olarak kutlamışlardır. Meselâ, İlhanlı vezîri ve tarihçi Reşîdüddîn24, Gâzân Han devrindeki bayramları sayıp, başta Nevrûz Bayramı’nı zikrederken, ayrıca Konyenglâmîşî adında diğer bir bayramdan da bahsetmektedir. Eserde Nevrûz’un daha önce kutlanıldığına dair bir bilgi yoksa da, bunun Gazan Han devrinde birden bire ortaya çıkmadığı ve Moğollarda daha önce de bayram olarak kutlandığı kesindir. Yalnız Anadolu ve Rumeli’de bu bayram daha sonra yerini Hıdrellez (Hızır-İlyas) gününe bırakmıştır.
Bugün de Irak’ta ve bilhâssa Musul bölgesinde Nevrûz, Mehrecânu Rebî’î adı ile resmen kutlanmakta; İran devletinin ise, Safevîlerden beri resmî bayramı olarak devam etmektedir. Nevrûz günlerinde halk sokaklarda gösteriler, fener alayları, at koşuları yaparak eğlenmekte idiler. Güneşin Koç burcuna geçiş saatinde ise, hükümdarların divânhânesinde toplanan ileri gelen devlet memurları armağanlarını sultan veya vezîrlere sunarlar, karşılığında da onlardan para veya kaftan gibi hediyeler alırlardı. Bu saatte halk ise, biribirlerine su serpmek suretiyle bayramlarını kutlarlardı. Bugün yapılan macun kıvamındaki tatlıya da Nevrûziye denirdi. Bu tatlı yedi çeşit ve her biri Sin harfi ile başlayan malzemeden yani sumak, sebze, sümbül, seçmek (balık), sirke, sim (sarımsak), sence (iğde ve şekerle pişirildiğinden) Neft-Sîn (Yedi Sin) adı ile tanınmıştır. Balık, tatlı pişirildikten sonra üzerine garnitür olarak konulmakta idi ve bereket alâmeti anlamını taşıyordu. Nevrûz bayramı bugün de İran’da dinî bayramlardan, yani Ramazan ve Kurban bayramlarından daha fazla bir özenle kutlanmaktadır.25
Görüldüğü gibi, tarımsal hareketliliğe dayalı olan Nevrûz, daha sonraki gelişiminde hem çeşitli dinler tarafından kabul görmüş, hem de astrolojiye bağlı bir takvim başlangıcı ve bayramı olarak nitelendirilmiştir. Nevrûz ile ilgili inançların temelinde ise, toprağa olan sevginin yanı sıra, bolluğa kavuşma düşüncesi vardır. Halk Nevrûz bayramının kırk gün öncesinden başlayan toprağı sürme ve toprağın ısınmasına ilişkin Hıdır Nebi merasimlerini yaparak, bu bayramı gösterişli törenlerle kutlar. Nevrûz bayramına kadar yapılan bu etkinliklerin tek amacı, ürünün bol olmasıdır. Bu merasimlerin bir başka amacı ise yoksullara, hastalara, sürü ve ekinleri zarar görenlere yardım etmektir. Azerbaycan’da Saya merasimlerinde koyunu olmayan evlere koyun hediye edilerek, sayacıların arzusu yerine getirilir.
Halk Nevrûz bayramıyla ilgili pek çok nağme yaratmıştır. Bu nağmelerde: Toprağın işlenmesi, sürünün sağ salim yaza çıkması, hayvanlarda dölün, maya süt, et, yağ ve peynirin bol olması anlatılır. Ayrıca halkın temizlik, çalışkanlık gibi meziyetlerine ilişkin pek çok ayin, inanç ve merasim âdeta Nevrûz ile birleştirilmiştir. Nevrûz toprağa ve insana karşı duyulan bir sevginin bayramıdır. Bu sevgiyle doğan âdetler, atasözleri, nağmeler ve şenlikler; atalarımızın dünya görüşünü ve hümanist düşünceleri yansıtmakla beraber, sağlıklı yaşamanın önemini, hayırseverlik, insan, toprak ve vatan sevgisi gibi manevî değerleri de vurgular.
Yine Azerbaycan’da Nevrûz Bayramı’nda birbirinden güzel oyunlar sergilenir, bunların arasında; at yarışı, kılıç oyunu, kement atma oyunu, zorhana, cambaz, sim pehlivanı ve maskara oyunları gibi, kişisel gösterilere de yer verilmektedir.26
Nizamettin Onk tarafından 1972’de yazılan bir makalede, Aras boylarında halkın bütün bir yıl özlemle bekleyip sevinçle kutladığı bu bayramın bütün bayramların sultanı olduğu belirtiliyor. Nitekim Nevrûz Sultan tabiri de buradan çıkmıştır. Yazar ayrıca bu bayramda çok eski Türk âdetlerinin yaşadığını ve bugüne Ergenekon Günü dendiğini de ekliyor. Halkımızın arasında Nevrûz için söylenen daha bir çok mitolojik ve dinî hadiseler de vardır. Türk Dünyasında Nevrûz bir uyanma, kalkınma, millî ülküye erişme ve kurtuluş günü olarak bilinmektedir.27
Sonuç olarak, Nevrûz’un çeşitli milletler arasında kutlanması kültürlerin birbirine olan tesirini gösteriyor. Nevrûz, Türkiye’nin muhtelif yerlerinde az veya çok yoğunlukta kutlanmakla beraber, bunun menşei konusunda çok sağlam deliller yoktur. Geleneksel olarak hemen her toplumda toprakla ilgili, baharı, yeşilliği, bolluğu, hasadı ve kış hazırlığını anlatan kutlamalar vardır. Bununla beraber Orta Doğu’dan Uzak Doğu’ya kadar bölgede yaşayan İran ve Türk kültürünün egemen olduğu sosyal kitleler tarafından bazen bahar bayramı, bazen millî destanlar ve bazen de dinsel motiflerle süslü kutlama günü olarak kullanılmaktadır. Bu nedenle her iki millet de Nevrûz’u kendi değerleriyle özdeşleştirerek millî kültürlerinin bir sembolü hâline getirmişlerdir.28
DİPNOTLARI
1- Azad Nebiyev, Azerbaycan’da Nevruz, (T.C. Kültür Bakanlığı) Ankara 1997.
2- A. İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Ankara 1986, s. 97; Karş, M. Aksoy, “Kültür Sosyolojisi Açısından Nevruz Kavramı”, Yeni Türkiye, Türk Dünyası Özel Sayısı, 1 Mayıs-Haziran 1997, yıl 3, sayı 15, s. 448.
3- Halikarnas Balıkçısı, Anadolu Efsaneleri, İstanbul 1983, s.93 vdd.
4- Parmaksızoğlu, “Nevruz”, Türk Ansiklopedisi, XXV, s. 219, R.Levy, “Nevruz”, İslâm Ansiklopedisi, IX, s. 233.
5- Hasan Ali b. Hüseyin Mes’ûdî, Mürûcu’z-zeheb, Farsça terc. Ebû’l Kasım Payende, I, Tahran 1374, s. 554 vd.
6- “Nevruz”, Türk Ansiklopedisi, XXV, s. 219: R. Levy, “Nevruz”, İslâm Ansiklopedisi, IX, s. 233.
7- “Nevruz”, Türk Ansiklopedisi, XXV, s. 219.
8- Nevruz’un İran hükümdarı Cemşid zamanında resmen bayram ilân edildiği hk. bk. Mürûcu’zeheb, s. 218. Müellif Tufan hadisesinin bu hükümdarın zamanında cereyan ettiğini belirtiyor.
9- Mirhond, Ravzatu’s-Safâ, neşr. Abbâs Zeryâb, I. Tahran 1358, s. 110.
10- İbnü’l Esîr, El-Kâmil fi’t-Tarih, Türkçe terc. A. Ağırakça, VII, İstanbul 1986, s. 80.
11- Parmaksızoğlu, “Nevruz”, Türk Ansiklopedisi, XXV, s. 219.
12- El-Kâmil fi’t-Tarih, Türkçe terc. a. Ağırakça, VII, s.391.
13- Bu ‘alim ve şairin Nevrûznâme adlı bir eseri vardır. Nevrûznâme, Berlin yazmasına istinâden Mücteba Minovi tarafından basılmıştır. (Tahran 1933). Bu risâlede Nevrûz ile ilgili muhteva 77 sayfadan sadece 19’unu işgal eder. Geri kalan kısmı altın, atlar, doğan kuşları, şarap ve güzel yüzler gibi çeşitli konulardan bahseder. Bk. Ve. Minorsky, “Ömer Hayyam”, İA.IX, s. 475; Karş, A. Sayılı, The Observatory Of İslam, Ankara 1988, s. 77. Bu çalışmada Güneş yılına göre Nevrûz’u tespit çalışmalarının Halife El-Memûn devrinde yoğunluk kazandığı ve Ömer Hayyam’ın eserinin bu konuyla ilgili olduğu belirtilmektedir.
14- El-Kâmil, Türkçe terc. A. Özaydın, X, s. 97; Karş, A. Sayılı, The Observatory Of İslam, s. 161. Yukarıdaki bilgileri ihtiva eden bir pasaj, Ebû’l-Fidâ (El-Muhtasar fi Ahbârü’l-beşer, II, Kahire 1325 H., s. 191-192)’da bulunmaktadır. Bu bilgiler İbnü’l-Esîr’den alınmıştır. İbnü’l-Esîr, Nizâmül-mülk’ün adını önce zikretmekle beraber, Ebü’l-Fida Melik-Şâh’ın adına daha önce yer vermiştir.
15- Ebû Mansûr el-Hâzînî’ye göre Nevrûz gününün ilk kabulü 468 Hicrî yılına rastlamaktadır. Osman Turan’ın (Tarihî Takvimler, Ankara 1984, s.3, zikrettiği bu müellifin Arapça yazdığı eseri (Zic-i Senceri) British Museum Or. 6669’da kayıtlıdır. Sultanların şecerelerine ait verdiği küçük liste de O. Turan’ın kitabının sonunda neşredilmiştir. A. Sayılı (a.g.e., s 161) da bu eserin kısaltılmış bir versiyonunun İstanbul, Murad Molla Küt., Hamidiye-859’da kayıtlı olduğunu belirtmektedir.
16- Hasan Takizâde, Gâhşamârî, Tahran 1316 Hş., s. 169, O. Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, İstanbul 1993, 335 vd; A. Sayılı, a.g.e., s. 161.
17- Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, s. 335 vd; Büyük Selçuklu Veziri Nizâmül-mülk, Siyaset-nâme (Haz. A. Köymen, Ankara 1999, s. 29 vd.) adlı eserinde Nevrûz gününün özel bir öneme sahip olduğunu, eski İran padişahlarının âmme toplantıları yaptıklarını ve hiç kimseyi geri çevirmediklerini zikretmektedir.
18- Reşidüddin Fazlullah, Camı’ü’t-tevârîh, neşr. Muhammed Rûşen-Mustafa Mûsevî, II. Tahran 1373, s. 1438.
19- R.Levy, “Nevrûz”, aynı yer.
20- “Nevrûz”, Türk Ansiklopedisi, XXV, s. 219.
21- İ.H. Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilâtı, Ankara 1984, s. 366; R. Levy. “Nevrûz”, aynı yer.
22- A.g.e., s. 77.
23- A.g.e., s. 371.
24- Câmi’ü’t-tevârîh, II, s. 1538.
25- “Nevrûz”, Türk Ansiklopedisi, XXV, s. 219.
26- A.Nebiyev, a.g.e.
27- N. Onk, “Aras Boyu Örf ve Adetleri: Nevruz Bayramı”, Türk Kültürü, X, Eylül 1972, sayı 119, s. 48.
28- M. Aksoy, a.g.m. s. 462.
BİBLİYOGRAFYA
Aksoy, M., “Kültür Sosyolojisi Açısından Nevruz Kavramı”, Yeni Türkiye, Türk Dünyası özel Sayısı I, Mayıs-Haziran 1997, yıl 3, sayı 15.
Halikarnas Balıkçısı, Anadolu Efsaneleri, İstanbul 1983.
Hasan ‘Alî b. Hüseyin Mes’ûdî, Mürûcu’z-zeheb, Farsça terc. Ebû’l Kâsım Payende, I, Tahran 1374.
İbnü’l Esîr, El-Kâmil fi’t-Tarih, Türkçe terc. A. Ağırakça, VII, İstanbul 1986.
İnan, A., Tarihte ve Bugün Şamanizm, Ankara 1986.
Levy, R., “Nevrûz”, İslâm Ansiklopedisi, IX.
Minorsky, V., “Ömer Hayyam”, İA, IX.
Mirhond, Ravzatu’s-safâ, neşr. Abbâs Zeryâb, I, Tahran 1358.
Nebiyev, Azad, Azerbaycan’da Nevruz, (T.C. Kültür Bakanlığı) Ankara 1997.
Onk, N., “Aras Boyu Örf ve Adetleri: Nevruz Bayramı”, Türk Kültürü, X, Eylül 1972, sayı 119.
Parmaksızoğlu, İ., “Nevrûz”, Türk Ansiklopedisi, XXV.
Reşîdüddîn Fazlullah, Câmi’ü’t-tevârîh, neşr. Muhammed Rûşen-Mustafa Mûsevî, II, Tahran 1373.
Turan, O., Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, İstanbul 1993.