Akşam gazetesinin 24 Nisan 2011 tarihli nüshasında Gürkan Hacır adıyla yayınlanan bir yazıda, Türk milliyetçiliğinin tanınmış şahsiyetleri, şaibeli işlere karışmış gibi gösterilmektedir. Yazıda adı geçen Altan Deliorman, yanlış bilgilerin düzeltilmesi için yazara bir açıklama göndermiştir. Bu açıklamayı sütunlarımıza aynen alıyoruz.
Sayın Gürkan Hacır,
Akşam’ın bugünkü (24 Nisan 2011 tarihli) nüshasında imzanızla yayınlanmış olan ‘Komünizmle Mücadele’de Yetişip Bugüne Damga Vurdular’ başlıklı yazınızı ilgiyle okudum. Yazınızda sapla samanın iyice karışmış olduğunu gördüğüm için bazı hususları açıklamak ihtiyacını hissettim.
1. “Komünizmle Mücadele Derneği 1950 yılında İstanbul’da kuruldu” diyorsunuz. 1950’de İstanbul’da kurulmuş böyle bir dernek yoktur. İlk Komünizmle Mücadele Derneği 1948 yılında Zonguldak’ta kurulmuş, 1953 yılında Türk Milliyetçiler Derneği’ne katılarak kapanmıştır. Bu derneğin İstanbul’la hiçbir ilişkisi olmamıştır. Zonguldak Komünizmle Mücadele Derneği, “Komünizme Karşı Türklük” adıyla 15 günlük bir gazete de yayınlamıştır.
2. “Aynı yıl dernekte aynı ismi taşıyan bir de dergi yayın hayatına başladı: Komünizme Karşı Mücadele dergisi” diyorsunuz. Yani, olmayan bir dernekte dergi kurduruyorsunuz. “Komünizme Karşı Mücadele” dergi değil gazeteydi (Muhtemelen hiçbir nüshasını görmediniz). O dönemde yeni kurulmuş Milliyetçiler Federasyonu’na mensup gençler tarafından Federasyon’dan bağımsız olarak çıkarılıyor ve aynı gençler tarafından vapur iskeleleri gibi kalabalık yerlerde satılıyordu.
3. “Avukat Bekir Berk, Bediüzzaman Said-i Nursî’den el almış bir nur talebesiydi. Komünizmle Mücadele Derneği’nin en aktivist üyesiydi.” diyorsunuz. Tamamen yanlıştır. Bekir Berk, hiçbir Komünizmle Mücadele Derneği’ne üye olmamıştır. Zaten o dönemde böyle bir dernek yoktu ki (üstelik en aktivist) üye olabilsin. Komünizme Karşı Mücadele gazetesini yayınladığı sırada Bekir Berk milliyetçi, ha tta Türkçü idi. 1950’de Atsız ve İsmet Tümtürk ile Türkçüler Yardımlaşma Derneği’ni kurmuştu. Bir kimsenin hem Nur talebesi hem Türkçü olması hayal bile edilemez. Bekir Berk, ancak 1954’ten sonra milliyetçilikten ayrılarak Nurcuların avukatlığını üstlenmiş ve böylece, ölümüne kadar Said-i Nursî’nin yakınında bulunmuştur.
4. “Derneğin fikrî temelini bu dergi şekillendiriyordu” diyerek Komünizme Karşı Mücadele gazetesini kasdediyorsunuz. İyi de, bu gazetenin, olmayan bir derneğin fikrî temelini şekillendirmesi garip değil mi?
5, Gazetenin yazarları arasında zikrettiğiniz İsmail Hakkı Danişmend’in İsmail Hâmi Dânişmend olduğu anlaşılıyor. Tarihçi ve fikir adamı olarak çok tanınmış bir kimsedir. Onun adıyla ilk defa karşılaştığınızı sanıyorum..
6. “Amacı kısaca şuydu:…” dediğiniz dernek 1956’da İstanbul’da kurulmuş olan Türkiye Komünizmle Mücadele Derneği’dir. Bu derneğin yedi kurucusu şunlardır: İlhan Darendelioğlu, Burhaneddin Şener, İrfan Açıkel, Ali Rıza Özer, Demir Aslan, Ekrem Marakoğlu ve Altan Deliorman. Bu durumda “Derneğin kurucularından olan ve fikrî olarak derneğin lideri kabul edilen isim ise Fethi Tevetoğlu’ydu” şeklindeki ifadeniz de tamamen mesnetsizdir. Yedi kurucu arasında Tevetoğlu yoktur. Fethi Tevetoğlu, esasen o sırada Türkiye’de değildi. Amerika Birleşik Devletleri’nde çocuk hastalıkları dalında uzmanlık eğitimi alıyordu. Bu dernekle hiçbir ilişkisi olmamıştır.
7. Bu dernekten bahsederken “zaten Dernek üyeleri Amerikan dostu olduklarını ifade etmekten çekinmiyorlardı” diyerek bir “suçlama”da bulunuyor ve örnek olarak Fethi Tevetoğlu’nun Amerikan dostluğundan bahseden sözlerini aktarıyorsunuz. Tevetoğlu 1961 genel seçimlerinde Samsun’dan senatör seçilmişti. Adalet Partisi’nin Senato Grup başkanvekilliğini üstlendiği gibi uluslararası kuruluşlarda da Türkiye’yi ve TBMM’ni temsil ediyordu. Uluslararası diplomatik temaslarda tarafların birbirleri hakkında böyle övücü sözler söylemeleri teamül olagelmiştir. Merhum Tevetoğlu’nun politikacı ve diplomat kimliği ile beyan ettiği bu ifadeleri Amerikan hayranlığına dönüştürmek ne kadar yanlışsa, buradan hareketle (onun hiç ilişkisi bulunmayan) Derneğin bütün üyelerini töhmet altında bırakmak da (haydi kasıtlı demeyelim) o kadar yanlıştır.
8. Türkiye Komünizmle Mücadele Derneği’nin kurucularından Ekrem Marakoğlu hakkındaki “Susurluk’un miladı sayılan bir cinayete kurban giden kumarhaneler kralı Ömer Lütfü Topal’ın hem avukatı hem de yakın dostuydu” ifadenizdeki “Susurluk, kumarhane, cinayet” kelimeleriyle Marakoğlu’nu şaibeli bir kimse olarak göstermeniz de haksızlıktır. Ekrem Marakoğlu mesleğinde tanınmış bir ceza avukatıydı. Birçok müvekkili arasında Ömer Lütfü Topal ve emsali kimselerin bulunmasında yadırganacak bir taraf yoktur. Onların avukatlığını yapması, bu çevrelerle aynı kefeye konmasını gerektirmez. Bu vekil-müvekkil ilişkileri gizli kapaklı da değildir. Merhum Marakoğlu, vefatından önce, hâtıralarını “Kırmızı Kadife” adlı bir kitapta yayınlamıştır. Okumanızı tavsiye ederim.
9. “Komünizmle Mücadele Derneği’nin kuruluşunda Amerikan etkisi ve desteği o kadar açıktı ki kimi şubelerin açılışında masa sandalye alacak para bulunamayınca Amerikan elçiliğine gidiliyor ve oradan alınan parayla dernek binası döşeniyordu” diyorsunuz. Bu iddia, 1956’daki dernekten bahsedilirken ileri sürülüyor. O dernek, aslında milliyetçi faaliyet göstermek amacıyla kurulmuştu. Ancak, dönemin iktidarı bu gibi milliyetçi kuruluşlara hoşgörüyle bakmıyordu. Türk Milliyetçiler Derneği’nin kapatılışının üzerinden uzun zaman geçmemişti. Benzer bir âkıbete uğramamak için, derneğin adı bilinçli olarak Türkiye Komünizmle Mücadele Derneği olarak kondu. Ama çalışmaları Türkçülük yönünde oldu. Derneğin yayın organı olan Ocak gazetesi de tam anlamıyla Türkçü bir gazeteydi. Türkçülerin Amerikan elçiliğine gidip para istemek gibi haysiyetsiz bir davranışta bulunmaları, “saf” Amerikalıların da hemen çıkarıp para vermeleri ancak mizahî hikâye konusu olabilir. Kaldı ki, Derneğin bir tek İstanbul şubesi açılmıştı. O da, Dernek merkezi olarak kullanılan Ocak gazetesinin bürosunda bulunuyordu. Masaya iskemleye ihtiyacı yoktu. Ayrıca, şahsen Amerikan elçiliğinden kimin, nasıl ve ne kadar para aldığını kanıtlayan bir belgeniz varsa onu ben de görmek isterim.
10. 1948’de, 1956’da ve 1964’te kurulmuş olan üç ayrı Komünizmle Mücadele derneğini birbirine karıştırdığınız çok açık. Yazınızın son kısmında 1964’te kurulmuş olan dernekten söz ettiğiniz anlaşılıyor. Altan Deliorman ile Ekrem Marakoğlu’nu da bu derneğin yöneticiliğine tayin etmişsiniz. 1956’da kurulmuş ve 1960’da kapanmış olan derneğin kurucularından (merhum İlhan Darendelioğlu hariç) hiçbiri 1964’te kurulmuş olan dernekte yer almamışlardır.
11. Okuyucunun ilgisini çekebilecek bir yazı kaleme almak “mecburiyetiyle” dönemleri, kuruluşları, şahısları birbirine karıştırarak, bunlar arasında olmadık ilişkiler kurarak, bu dünyadan ayrılmış (adı geçen) vatansever kimselere kara çalarak hangi maksada hizmet etmek istediğinizi anlayamadım. Eğer okuyucunun merakını gıdıklamak gibi (doğru olmasa da) “acar gazetecilik” içinse artık hoş görülebilir. Sizden önce bu yolu deneyen başka “yakın tarih yazarları” da oldu. İyi iz bırakmadılar. Keşke onları taklit etmeseydiniz. Yok eğer başka bir maksadınız varsa bu daha da üzücü. Gerçek olan şu ki, yazınızın bütünü göz önüne alındığında önyargılarla davrandığınız görülüyor. Üzerinden uzun zaman geçmemiş, tanıklarının bir kısmı hâlâ hayatta bulunan olayların bu kadar değiştirilerek aktarılması hangi iyi niyetle bağdaşır, kestiremiyorum.
Bu açıklamamı, yanıltılmış olan okuyucuları doğru bilgilendirmek gibi ahlâkî bir endişeyle, gelecek yazınızın ekinde yayınlamanızı beklemiyorum. Bu fazla iyimserlik olur. Ancak, bu alanda yeni olduğunuzu sandığım için, en azından sizin bilgi sahibi olmanızda yarar görüyorum.
Altan Deliorman