Ana Sayfa 1998-2012 Rusların işgali altındaki Türklerin kimliğini eritme politik...

Rusların işgali altındaki Türklerin kimliğini eritme politik…

GEREK Çarlık Rusyasının, gerekse Sovyetlerin sömürdükleri Türklerle başa çıkmak için geliştirdikleri -onlar için “dahiyâne”, bizim için “feci”- politik stratejiler Türk kimliğini hemen hemen eritmeyi başarmıştı.

Çarlık devrinde güttükleri kaba saba “sömürge” siyaseti, Osmanlılarla temasları önleme yoluyla az buçuk mesafe katetmişti.

Bolşevikler ise daha hesaplı stratejilerle Türk kimliğini silmek istediler.

Asimilasyon Denemesi

İlk denemeleri düpedüz asimilasyon yoluydu. Rusçayı “ortak anlaşma dili” yaptıktan sonra, “kolkhoz”larda ve işçi lojmanlarında bekâr Ruslarla bekâr Türk işçilerini aynı yerlerde barındırarak karışık evlilikleri artırmak istediler. 1960-1970’lerde Sovyetlerde bir araştırma yapan Dr. Quelquejay’in Kırgız işçileri üzerindeki tesbitine göre, Türk gençleri evlenmeye karar verdiklerinde kapı komşuları Rus kızlarını veya erkeklerini almıyor, binlerce kilometre uzaktaki köylerine gidip Kırgız eş alıyorlarmış. Karışık evlenmeler yüzde ikiyi aşmayınca “asimilasyon”dan ümit kesilmiş (bugün bağımsız Türk cumhuriyetlerindeki başkanların ve üst düzey yöneticilerinin bir kısmının sabık KGB komiserleri olmaları ve Rus kızlarıyla evli bulunmaları ayrı mesele; ona bakarsanız, günümüzdeki Karadenizli bir kısım vatandaşımızın Nata şalarla evlilik yüzdeleri çok daha yüksek!

Alfabe ve Dil

Politikaları

Sovyet politikacıları apayrı ve tam ters yeni stratejiler geliştirdiler.

İlki alfabeydi. Sovyetlerdeki Türkler hep Arap alfabesi kullanıyorlardı ve bu hem aralarında, hem de Türkiye Türkleriyle bir köprü vazifesi görüyordu. 1929’da Azerbaycan “özerk” (!) cumhuriyetinde Komünist baskısıyla “Arap” harfleri terkedildi ve yerine “Lâtin” alfabesi kabul edildi. Türkiye’de 1928’de Atatürk de, Arap yerine “Lâtin” alfabesini geçirerek harf inkılâbını gerçekleştirince Moskova bir kere daha taktik değiştirdi ve Sovyetlerdeki bütün Türk bölgelerinde Kiril alfabesini mecburî kıldı. Daha da kurnazlık yaparak, Azerîler için farklı, Özbekler için farklı, Kırgızlar, Kazaklar, Türkmenler için ayrı “Kiril” harfleri konuldu! Böylelikle hem Türkiye’yle hem de Sovyet işgalindeki Türk topluluklarıyla ortak alfabe bağı koparıldı.

•••

Daha sonraki “Türk kimliğini eritme” politikaları, dil, kültür ve tarih alanlarında uygulandı. “Ortak anlaşma dili (“Franca linqua”) Rusça olmakla beraber, çeşitli Türk gruplarının besbelli Türkçe olan konuşmaları, lehçe farklarına rağmen, Türkler arasında hâlâ bir anlaşma ve yakınlaşma zeminiydi. Üstelik 10 Nisan 1883’de Kırım Türkü İsmail Gaspıralı, “Tercüman-ı Hakikat” gazetesini İstanbul Türkçesiyle yayınlamış ve bu gazete Kırgızistan’da bile okunmuş anlaşılmıştı (300 tirajla başlayıp 20.000’e vardı!)

Moskova buna katlanamazdı. Benzer taktiklerle Sovyet Türklerinin anlaşmalarını sağlamaya çalışan Sultan Galiyev idam edilmiş, her Türk gurubunun lehçesi ayrı bir dil hâline getirme çalışmalarına başlanmıştı. Öyle oldu ki, “Özbekçe”, “Azerice”, “Kırgızca”, “Türkmence”, “Kazakça”, sanki Türkçeyle hiç ilgisi olmayan müstakil dillermiş gibi “ayrı” gramerleri, farklı sözcükleri ve saireyle geliştirildi. Yazışma ve edebiyat “dilleri” bile lehçeleşti!

Hiç unutmam, 1989’da Bakü’de otelimden alt kata inerken, asarsörde besbelli Özbek tipinde bir kız gördüm ve ona “Türksünüz değil mi?” dedim. Hışımla bana “Hayır, men Özbekem!” diye cevap verdi. Aldırmadım, devam ettim: “Ama beni anladınız, ben de sizi, çünkü Türkçe konuştuk” dedim. Şaşkın bir suratla bana baktı, bir şey demeden asansörden çıktı.

Ne acı ki, buraya geldiklerinde “İki Devlet, Bir Milletiz” diyenlerden merhum Haydar Aliyev bile, Azerbaycan kimliklerindeki “Dili: Türkçe” ibaresini değiştirip “Dili: Azerice” koydurmuştu.

Daha acısı: İki yıl öncesine kadar her yıl toplanan “Türk Dünyası Kurultaylarında” bazı dış Türk kardeşlerimiz tebliğlerini Rusça okuyor. Türkçe okunanlar ise Rusçaya çevriliyordu! Ve ben, 11 yıldır, her seferinde de kürsüye çıkıp bunu protesto ediyor, “ayıp oluyor, bakın kurultayın girişinde asılı afişte Gaspıralı’nın “DİLDE, fikirde, işde birlik” yazıyor, artık Rusça duymayalım! Ortak bir Türkçe oluşuncaya kadar, en çok konuşulan lehçe olan ve Gökalp’ın da belirttiği İstanbul Türkçesini kullanın; 3-4 haftalık bir çalışmayla başarırsınız” diyor, alkış topluyordum (gazetelerde de haber oldu). Ama ertesi yıl gene Rusça konuşuluyor, gene ben kürsüye çıkıp aynı lâfları söylemekten, onlar da dinlemekten usanmıyordu.

Bu dil işi, beraberliğimiz için birinci şart (onun için, henüz yayınlanmayan “9 Dev Adım” adlı kitabımdaki 9 projenin ilki bu hedef).

9 Dev Adımın İlki

Ruslar bu harf, dil, edebiyat-kültür “farklılaştırma” siyasetleriyle kardeşlerimizin “ayrı devlet, tek milletiz” sloganlarına rağmen, ayrı milletler hâline getirmelerine ramak kaldı. Allah’tan bağımsızlıkla birlikte Rus cenderesi de koptu, diyemesem de-zedelendi ve Türklerin birbirlerinden farklılaşma süreci sarsıldı. Ama gaflete yer yok. Son 3-4 yıldaki hatalı siyasetlerimiz beraberlik adımlarımızı karıştırdı.

Dil ve alfabe kadar, daha 8 projeyle de kolları sıvamamız lâzım.

 

Orkun'dan Seçmeler