TBMM’de Kıbrıs üzerindeki görüşmeleri izledikten ve orada söylenenleri tartıp ölçtükten sonra bu yazıyı yazmaya karar verdim. Üç Mülkiyeli; biri Kıbrıs’ta omuz omuza çalıştığım, değerli dostum, Atatürk sevdalısı Onur Öymen, öteki Mülkiye’den sınıf arkadaşım, Maserya ovalarında silâh kuşandığımız, Ruma karşı yıllarca birçok alanda mücadele verdiğimiz rahmetli Albay Hüseyin Yakış’ın kardeşi Yaşar Yakış ve üçüncüsü onları ekrandan izleyen ve Kıbrıs’ın acılarını dün de, bugün de yaşayan ben… Eğer Türkiye’nin ana dâvaları, hakları bu şekilde algılanıyor ve savunuluyorsa, emin olunuz Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü Anıtkabir’de rahat değiller.
1960 Kıbrıs antlaşmalarından daha geri bir anlaşmayı, sırf Türkiye’ye AB ile müzakere tarihi verilmesi için içinize sindirir ve altına nal kadar imzanızı atarken, bari Türk ulusunun karşısına çıkıp gerçekleri söyleme cesareti göstermiş olsaydınız!.. Gerçekleri bu büyük ulustan saklayarak nereye varacağınızın hesabını yapmış olsaydınız!.. Kıbrıs Türkü, Türk Kurtuluş Savaşı’nda kan ağlamış, işgal edilen son Türk kalesinin korunması ve geri alınması için denizi yararak karşıya geçip çarpışmış, canı pahasına bağlılığını kanıtlamıştı. O gün de bir kısım satılık yazar-çizer-politikacı ve tüccar takımı, İstanbul’un Pera’sında işgal kuvvetleri komutanlarına yakalalık yapmış, kadeh tokuşturmuş, yeni tanıştıkları “viskilerini” yudumlamış ve gök gözlü kahraman Mustafa Kemal Atatürk’e küfürler savurmuşlardı. Ş imdi de Karen Fogg çizgisinden başlayan mandacı-ödüncü ve teslimiyetçi takım Türkiye’de, Anadolu isyanına katkı koymayıp, işgal güçleri ile davranan hainleri aklayacak fikirler üretmekteler…
Kıbrıs’ta, 1931 Rum isyanından bu yana cefakâr ve vefakâr Kıbrıs Türk halkı, ayakta kalabilmek ve bu toprakları koruyabilmek için yıllarca en sevdiği evlâtlarını feda etmiş, İngiliz sömürge yönetiminin dişlileri arasında kaybolmamak için, defalarca bir yerden bir yere göç ederek, her defasında yanan-yıkılan evini yeniden inşa etmiş, tırnaklarını bu toprağa geçirip mücadele vermişti. Onun tek inancı vardı: Anavatan Türkiye. En sonunda “Ankara, Ankara senden yardım umar her düşen kara” deyişine yanıt alacağına inanarak, Rumun, “Bekledim de gelmedin” plağını mevzisine doğrulttuğu o kara gecelere rağmen, acısını içine atarak, her cefaya katlanmıştı. Bir gün gökleri delen Türk jetlerini, karaya adım atan Mehmetçikleri, gökten yağmur gibi yağan paraşütçüleri kucaklarken “Geldiler…” deyip haykırışı ile Beşparmak dağlarını inletmiş, mutluluğunu gökler, denizler ve karalar ötesine âdeta duyurmuştu…
Ama şimdi bu uluslararası rezilliği kabullenen Ankara’ya bakarak, bu zillete katlanmak Kıbrıs Türküne ağır gelmektedir. Ankara’dan Türk ulusuna söylenen ve ulusa duyurulan yalanlara bakarak içimiz kan ağlamaktadır. Kıbrıs Türküne şimdi reva görülen, Filistin halkına bunca yıl reva görülenin aynıdır. Ya saman çöpü gibi etrafa savrulmak; ya da vuruşa vuruşa yok olup gitmek… Zamanın Osmanlı Padişahının, Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin boğazını sıkıp üç ayda yok ettiği gibi, AKP iktidarı da şimdi, Kıbrıs Türkünün, 21 Aralık 1963’ten bu yana çektiği onca kahırdan sonra, 1983’de ilân ettiği Bağımsız Devletini 20 yıl sonra boğmaya kalkmaktadır. Ancak Meclise yalan söylemektedirler. Halka yalan söylemektedirler. Millî Güvenlik Kuruluna yalan söylemektedirler. Arkalarına aldıkları holding basınını kullanarak kamuoyunu yanıltmaktadırlar. Kartondan adamları “lider” olarak sunmakta, yenilgiyi “başarı” olarak alkışlatmakta, Türk ulusunun gözünden kaçırmaktadırlar. Kıbrıs’ı verip kurtulmak isteyen AKP Hükûmeti, Kıbrıs’ta Türklük dâvasına kendisini adayanları horlamakta, dışlamaktadır.
Bugün Kıbrıs konusunda, Amerikan güdümüne giren iktidar, Amerika’nın emriyle Ermenistan’a kucak açmaya hazırlanmakta, Türk ulusunun kopmaz parçası olduğunu her zaman haykıran, ilân eden ve iftihar eden Azerbaycanlı kardeşlerimizi de yüz üstü bırakmaya, Türk ulusunun yüksek çıkarlarını yerle bir etmeye hazırlanmaktadır.
Aynı iktidar, Ege’de Yunanistan’a ödün üstüne ödün sunarak, Türkiye’yi karaya kapatmaya kalkmakta, içteki amacını gerçekleştirmek için elde etmeye çalıştığı AB zırhı uğruna azınlıkları baş tacı yapmaya hazırlanmaktadır.
Aynı iktidar, Ege’de Yunanistan’a ödün üstüne ödün sunarak, Türkiye’yi karaya kapatmaya kalkmakta, içteki amacını gerçekleştirmek için elde etmeye çalıştığı AB zırhı uğruna azınlıkları baş tacı yapmaya hazırlanmaktadır. Bugün Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması, yarın Ayasofya’nın kiliseye çevrilmesi, öteki gün Fener Patrikhanesi’ne ekümenik unvanının verilmesi…
Kıbrıs  yuvarlanıyor…  Türkiye  yuvarlanıyor…  Heyhat,  Türk  ulusunun  yüksek  çıkarları  üzerine  and  içenler  seyretmekte…  Ey  Kıbrıs  Türkü,  silkin  ve  ayağa  kalk!  Sen  geçmişte  de  yapayalnız,  aç  ve  susuz  kaldın  ama  tam  11  yıl  topraklarını,  halkının  namusunu  kendi  kendine  savundun.  Bugün  anavatan  iktidarı  senin  yanında  değilse,  bu  toprakları  ona  buna  teslim  etmek  yerine,  tırnaklarını  bu  toprağa  geçirmek  ve  savunmak  zorunda  olduğunu  bil…  Bu  topraklar  için  düşen  Mehmetçik  ve  mücahit  kardeşlerinin  uğruna  ayağa  kalk  ve  görevi  tek  başına  yüklen…  Masada  sağlanacak  hak  kalmadı.  Seni  kimse  aldatmasın.  Günün  sonunu  beklemeden  örgütlen,  referandumu  reddetmek  için  her  karış  toprağını  korumaya  bak…  Senin  bu  topraklardaki  özgürlük,  bağımsızlık,  egemenlik  ve  güvenliğin  referanduma  “Hayır”  demekten  geçer…  KTC’de  ve  anavatan  Türkiye’nin  her  yanında,  Kıbrıs  ulusal  dâvamıza  karşı  çıkanlarla  mücadele  bayrağını  aç…  Sana  artık  senden  başka  dost  kalmadı…  İnan  ve  ayağa  kalk.  Eh,  artık  Mustafa  Kemal  Atatürk  kadar,  Samsun  değil  ama  Kıbrıs  sahillerinde  yalnız  ama  güçlüsün!..  Kıbrıs’a  satmak  için  senin  ek  oyuna  ihtiyaçları  vardır.  Bunu  onlara  teslim  etme.  Bunu  başarabilirsin.  Sen  en  yokluk  günde  ayakta  kalmasını  bildin.  Evinden,  yerinden,  yurdundan  atılmak  istemiyorsan  dâvana  sahip  çık.
                      


                                    

