SON zamanlarda, çeşitli olaylar sebebiyle basın-yayın organlarında çok sıkça duyduğumuz deyimlerden birisi de “derin devlet”tir. Epey sayıda insan, özellikle basının maksatlı yönlendirmesi yüzünden bu kavramı bilerek ya da bilmeyerek, birtakım olayları yorumlarken kullanıyor. İnsanlar devlete karşı düşman yapılmak istendiğinde, içerideki ve dışarıdaki hainler her yanlışlığın sorumlusu olarak derin devleti ileri sürüyorlar ve böylece millî devletin temelini sarsmayı hedefliyorlar. Nedir bu derin devlet? Kimdir? Ne yapar? Niçin vardır?
Herkesin ağzında sakız gibi dolaşmasına rağmen, kimse bu soruların üzerinde pek durmuyor. Aslında durulmasına da gerek yoktur; ancak yukarıda da söylediğimiz gibi devletimize karşı bazı haince saldırılardan dolayı, bu meseleyi kısaca da olsa izah etmekte fayda olduğu kanaatindeyiz.
Terim olarak yeni yüzyüze geldiğimiz bir şey, fakat kavram olarak binlerce yıldır var-olan bir gerçektir. Yani sanıldığı gibi yakında ortaya çıkmış, veya son yüzyılın kurumsallaşmış bir olgusu değildir. Bu tabiri kullanmak da sakıncalı olabilir; belki millî kuvvetler (Kuvay-ı Milliye) demek daha mantıklıdır. Buna bağlı olarak, derin devletin resmî ya da gayr-i resmî tüzel bir yapısı yoktur. Kimdir bu derin devlet sorusunu açacak olursak; devletin ve milletin içerisinde yaşayan sıradan ve resmî görevli her Türk vatandaşı millî devlet organizasyonu dahilinde bu ülkeyi dış ve iç tehditlere karşı korumak, ebediyetini sağlamak amacıyla derin devletin bir görevlisidir. Dolayısıyla “derin devlet ne yapar?” sualinin cevabı da kendiliğinden verilmiş olur ki, Türk millî devletine yönelik hainliklere karşı ülke bütünlüğünü korur.
Zaman zaman derin devletin içinde ortak bir noktada anlaşılamayan durumlar ortaya çıkabilir. Veya devletin içerisine yabancı güçler sızar. İşte o vakit kargaşanın doğması söz konusudur. Ve bu millî güçler kendi aralarında çatışır. En tehlikelisi de budur. Türk devletinin başındaki iktidarlar, yöneticiler değişebilir; farklı görüşlerden insanlar olabilir, hattâ baştakiler Türk devletinin asli kurucu unsuru olan Türk milletinin dışından da seçilebilir, ama hepsi Türk devletinin bekası için çalışmak durumundadırlar. Türk devletine ve milletine zararlı davranışlarda bulunmaya veya kararlar almaya başladıklarında derin devlet harekete geçer ve bu art niyetli kişilere dersini verir.
Türk devletinin ve milletinin başından binlerce felâket geçmesine rağmen yüzlerce yıldır ayakta durabilmesi, onun millî hislerine, törelerine ve asaletine bağlı olmaktan kaynaklanmaktadır. Ayrıca Türk devletini ve milletini koruyan açık güçlerin olduğunu da (Türk ordusu gibi) göz-ardı edemeyiz. Bu izahatlardan sonra Türklerde derin devletin varlığını milâttan önceki çağlardan itibaren gösteren tarihî örneklerden birkaçını sıralamaya çalışalım.
Türklerin tarihte kurdukları bilinen ilk devletleri Hunlara aittir. Çin kaynakları Türklerle alâkalı bilgileri vermeye başladıklarında, kuzeylerinde yaşayan bir Hun toplumundan ve onların içindeki bir baba-oğul mücadelesinden bahsederler. Gerçekte bu yeni ortaya çıkan güç onları öyle bir tehdit etmiştir ki, Türk-Hunlara ait bu teferruatları bile zikretmekten geri durmazlar. Bu baba-oğul mücadelesi yine herkesçe malûm olduğu üzere, Mo-tun (Mete) ile Tuman (veya Tümen) arasında yaşanmıştır. Anlatılanlara göre, Hun hükümdarı Tuman ikinci hatunundan olma çocuğunu, ki bunun Çinli bir kadından olma ihtimali var, veliaht yapmaya kalkmış, tahtın gerçek vârisi Mo-tun’u da azletmişti. Elbette ki ülkenin ve devletin hakikî sahibi olan Türkler, başlarına yabancı soydan birisinin gelmesini istemediklerinden, bu oluşuma karşı bir plân yapmışlardı. Onbin kişiye yakın bir insan (bunların Mo-tun’un adamları olduğu ve özel bir eğitim aldıkları söylenir) savaş tatbikatı niteliğini taşıyan bir sürek avında, kagana karşı bir suikast yaparak, Mo-tun Yabgu’yu başa geçirdiler. Türklerde bilinen ilk derin devlet hâdisesi budur. Görüleceği gibi Türk ataların kazandığı Türk adının şerefi ve ünü tehlikeye girdiğinde, milletin içinden resmî veya gayr-i resmî bu tür hareketler olabiliyor ki, bu da gayet normaldir. Her devlet ve millet kendini koruma hassasiyetine sahiptir. Bunun için herhangi bir yerden veya şahıstan emir alınmasına gerek yoktur.
Bu konuda tarihten bir başka örnek daha verelim. 572 yılında meşhur Mo-kan Kagan ölmeden evvel, kendinden sonra ülkeyi idare edecek namzedi tespit eder. Büyük ihtimalle, Mo-kan’ın Türk hatunundan çocuğu yoktur veya küçüktür. Bunun üzerine o da, tıpkı Tuman Yabgu’nun yaptığı gibi Çinli prensesten olan oğlu Ta-lo-pien’in (Apa) vâris tayin eder. Ancak kısa bir süre sonra Mo-kan ölünce, devleti kimin yöneteceği hususunda yine bir kargaşa yaşanır. Bazıları kaganın vasiyetine uyularak Apa’nın başa geçmesinin gerekliliğini savunurlarken, devlet meclisinin ağırlığı böyle bir şeyin söz konusu olamayacağını bildirir, çünkü Apa’nın annesi Türk değildir. Ülkedeki bir miktar Çinli görevlilerle, aynen şimdi olduğu şekliyle bazı yabancı hayranları bir oldu-bittiyle Apa’yı kagan yapmaya kalkışınca, meclis tekrar toplanır ve buna müsaade etmez. Neticede Mo-kan’ın kardeşi hükümdar seçilir. Dolayısıyla devletin ve milletin içindeki güçlerin tehlike anında harekete geçtiğini ve onların gerçek gücünün hükümdarlık yetkisinden daha fazla olduğunu anlıyoruz. Biz Türklerde sanıldığı gibi kaganlar devletin ve milletin tek otoriter kuvveti değildir. Onların da hesap vermek zorunda bulundukları bir devlet meclisi (aksakallar kengeşi) ve herşeyin üzerinde gücün kaynağı “kara bodun” (devletin esas halkı demektir) vardır.
Eski Türklerdeki derin devlet olayıyla alâkalı bir misâl daha aktaralım. 716 tarihi Kök Türk tarihinde çalkantıların, sıkıntıların ve buhranların yaşandığı bir dönemdir. Ülkede ihtilâl olmuş, bundan yararlanarak kendi illerini kurmaya çalışan Uygur, Oguz, Karluk, Kırgız vs. gibi Türk boyları isyan etmişler, halk perişan bir vaziyete düşmüştür. Kargaşanın esas sebebi ise, meşhur Kapgan Kagan öldürülmeden evvel kendi küçük oğlunu İni İl Kagan atayarak, İl-teriş’in oğulları Bilge ve Köl Tigin’in kaganlık makamından mahrum bırakması yüzündendir. İni İl Kagan ile Bilge ve Köl Tigin’in taraftarları hiç yoktan bir kavgaya tutuştular. Her iki tarafın destekçileri kendi adaylarını başa geçirmeyi arzuluyordu. İşte burada yine devletin resmî ve gayr-i resmî görevlilerinin bir kez daha devreye girdikleri görülür. O zamana kadar bu savaşı uzaktan seyreden begler Köl İç Çor, Apa Tarkan, Taman Tarkan, Tunyukuk Boyla Baga Tarkan, İç Buyruk Sebig Köl İrkin ve şad hocaları duruma müdahale ederek Bilge ve Köl Tigin’in tarafını tutmuşlar, böylece Bilge’nin kagan olmasını sağlamışlardır.
Bu gibi örnekleri daha da artırmak mümkündür. Devletin geleceğinin mevzubahis olduğu zamanlarda, milletin içerisinden kendiliğinden bir tepkinin doğduğu ortadadır. Uygur tarihinde, dolayısıyla büyük Türk tarihinde önemli bir yere sahip olan Bögü Kagan, 762-763’lerde Çin’deki isyanları bastırmak amacıyla buraya bir sefer düzenlemiş, bu ülkenin büyük bir kısmını da zaptetmişti. Ve bu Çin’i belâlardan kurtarma akınları sırasında orada tanıdığı Mani rahiplerini Ötüken’e getirerek, onlar vasıtasıyla Maniheizmi devletin resmî dini yaptı. 8. yüzyılın ikinci yarısında Türkler arasındaki bu mühim kültürel faaliyetlerin yanısıra, toplum hayatında olumsuz bazı gelişmeler de mevcuttu. Mani inancıyla beraber yerleşik hayata geçmeye başlayan halk ve hükümdar eski Türk törelerini terkediyor, büyük bir yozlaşma yaşanıyordu. Bögü Kagan devrinde birçok Uygur geleneği değişmişti. Çinlilerle ticarete girdiklerinden beri pekçok değerli şeye sahip oldukları gibi, debdebeye de alıştılar. Kagan kendini halktan ayırarak saraylarda oturmaya başladı. Kadınlar makyaj yapmağa, güzel giyinmeğe özendiler. Öyle ki tek yaratıcı olarak Tanrı’yı gördükleri Kök Tengri inancının yanında, birçok ilâhları olan abuk-sabuk bir felsefî sistem Maniheizm halka zorla kabul ettirilmeye çalışılıyor ve ister-istemez Türkler kendi benliklerinden uzaklaşıyorlardı. Bunun üzerine milletin arasındaki birtakım sağ-duyulu insanlarla, bir bakan olan Tun Baga Tarkan gidişatın hiç iyi olmadığını, devletin geleceğinin karanlık olduğunu, binlerce yıldır Çinliler karşısında gösterdikleri üstünlüğün yavaş yavaş yok olduğunu işaret ettikleri hâlde, Bögü Kagan onları dinlemedi. Bögü’nün yanında pekçok Çinli ve Sogdlu danışmanlar da vardı. Onlar da kaganın gerçekleri görememesinde önemli rol oynuyorlardı. Sonuçta derin devlet yine gereğini yaptı ve Bögü Kagan ile beraber yandaşlarını ortadan kaldırdı.
Türk devleti ve milleti sıradan bir varlık olamaz. Binlerce yıllık bir maziye sahip bu devleti ve milleti dünyanın hiçbir gücü küçük göremez; birilerinin küçük görmesine müsaade edilemez.
Öyle anlaşılmaktadır ki, derin devlet veya Kuvay-ı Milliye mazimizin her çağında olmuştur (Selçuklu, Osmanlı, Türkiye Cumhuriyeti) ve bundan sonra da olacaktır. Çünkü tarihin bu en eski kavminin yapısı, üç-beş soyu bozuğun elinde oyuncak olacak kadar basit değildir. Herşeyden önemlisi bu millet, bizdeki bazı yobazlar inanmasa da Tanrı tarafından kutsanmıştır. Orkun Yazıtlarında Tanrı, Türk milletinin sonsuza kadar yaşayacağını müjdelemektedir. Ama Türk insanı her türlü tehlikeye ve hainliğe karşı uyanık da olmak mecburiyetindedir.



