Ana Sayfa 1998-2012 2007 Yılında Ekonomimiz

2007 Yılında Ekonomimiz

Türkiye ekonomisinin kırılgan yapısı, 2007 yılında da devam edecek. Cumhurbaşkanlığı seçimi, ardından milletvekili genel seçimleri, içe bağlı kırılma noktalarının belli-başlıları olarak önümüzde duruyor. Ekonomimizin bir başka özelliği de dış ilişkiler kıskacında bulunmasıdır. Bu zaaftan, yakın bir gelecekte kurtulmamız mümkün görülmüyor. 2007’de Amerikan, Japon ve Avrupa Merkez Bankalarının belirleyeceği faiz oranları, Türkiye ekonomisinin seyrini belirleyici etkenler olacak. Cârî açıklardaki artışların önlenememesi ve enflasyon ile büyüme hedeflerinin tutturulamaması endişeleri, gerginliklere sebebiyet verirse, kaygan zemin daha tehlikeli boyutlara ulaşabilir.

Bütün bu tehlikelere rağmen tedirgin olmaya gerek yok. Beş yıldan fazla bir zamandan beri uygulanan mâlî disiplinlerde sapma olmazsa ciddî bir krizle karşılaşılmaz. Olsa-olsa, bir-iki ay süreli dalgalanmalar yaşanır.

Ekonomimizin kırılgan yapısı sebebiyle 2006 yılında dolar, her haberden etkilendi. Mayıs-Haziran aylarında yaşanan dalgalanma, bu etkilenmenin sonucuydu. Piyasalar bir müddet sonra normale döndü. 2007 yılında da benzeri gelişmeler yaşanması muhtemeldir. Borsa, faiz, ve döviz piyasalarının hareketli ve sıcak ortamında en yüksek verim arayışında olanlar, telaşsız ve sabırlı olurlarsa, dalgalanmaların ülke ekonomisindeki olumsuz etkileri en az seviyede kalır. Yurt dışından gelen sıcak paranın çökertici hareketlerine karşı tedbirli olmak, ekonomi yönetiminin görevi olmalı.

Artık bilmemiz gerek: Hassas bir bünyemiz var. Üşütünce, cereyanda kalınca… hemen nezle ve bazen de grip oluveriyoruz. İşimiz gereği bedenimizi üşütebiliriz. Bundan kaçınmamız mümkün olmayabilir. Fakat 40 derece ateşle ya tağa bağlandığımızda, cenâze levazımatı satın almayı düşünmeye hiç gerek yok.

Ekonomide, özellikle 1970’li yıllardan bu yana sıkıntılar yaşadığımız, bâdireler atlattığımız-tökezleyip düştüğümüz dönemler çok oldu. Bunların sebepleri biliniyor. Bilinen sebeplere, uygun çâreler üretmemiz gerek. Gerekleri yerine getirenler, siyâseten de iktisâden de başarılı olabilirler.

Gelir dağılımındaki dengesizlik, iç ve dış borçlarda artışlar tabii ki ekonomi açısından çok önemli olgulardır. Enflasyon artış hızının frenlenmesi, Türk Lirası’nın yabancı paralar karşısında durağan bir konuma getirilmesi ve dayanılmaz dış baskılara rağmen ödemeler dengesinde çarkın döndürülebilmesi… gibi olumlu gelişmeler, yabana atılabilecek durumlar değildir. Olumlu gelişmelerin, ancak ve ancak iç ve dış borçlanmalarla sağlandığı da bilinmektedir. Önemli olan önceden belirlenen hedeflere, çok da önemli olmayan farklarla ulaşılabilmesidir. Ulaşılan nokta, güvenli ortamının sağlanması yolunda sağlanmış ciddî bir kazanımdır. Tam ve kalıcı güven ortamı hedef olarak belirlenir ve tedbirler tâvizsiz olarak uygulanabilirse, çok da uzun sürmeyecek bir zaman diliminin ardından, sağlıklı bir ekonomi yapısına kavuşmamız mümkün.

Güvenli ortamın sağlanması için önce kendimize güvenmemiz gerekiyor.

BİLİNEN SEBEPLER

Okuyucu soracaktır: Tökezlememizin bilindiği söylenen sebepleri nelerdir ?

Ekonomi, bir sosyal olaydır. Sosyal olayların bilinen ve bilinmeyen pek çok sebepleri vardır. Tamamını alt alta sıralamak mümkün olmayabilir. Zamana ve zemine hatta, şahısların beklentilerine göre değişir. Sebeplerin belli-başlıları için isâbetli teşhis konulursa, tedâvi kolaylaşır. Problemlerimizi ve oluşum sebeplerini doğru olarak belirleyebilirsek, akıllı tercihlerle çözüme ulaşılabilir.

İçerisinde bulunduğumuz ekonomi ortamının olumsuzluklarını önem sırasına göre değil de, rast gele yazalım: Cârî açık, tarihteki en yüksek seviyesinde. Üretim politikalarımızda dış baskılarla değişiklikler oldu. Değişiklikler sebebiyle ihracatımız ithalâta bağımlı hâle geldi. Bu sebeple dış piyasalardaki rekabet gücümüz azaldı. Rekabet gücümüzü azaltan başka sebepler de var: Ücretler üzerinden alınan vergi ve stopajlar yüksek. Ekonominin damarlarındaki kan konumunda olan enerjiyi ihtiyaç sâhibine ve devlet eliyle en pahalıya satan ülkeyiz. Yatırımcıların önünde büyük bürokratik engeller var. İhraç mallarımızın dünya piyasalarındaki fiyatı giderek düşüyor. Teknoloji üretimi için araştırma geliştirme yatırımlarına kaynak ayıramadığımız için gerekli teknolojiyi pahalıya satın alıyoruz. Yatırım için gerekli miktarda sermaye birikimimiz yok. Varsa bile onları yatırımlara yönlendiremiyoruz. Yönlendirmek için güven ortamı sağlanamıyor. İnsanlarımız tasarruflarını yurt dışı yatırımlara yönlendiriyorlar. Yurt dışında sağlanan birikmler Türkiye’ye getirilemiyor. Benzer sebeplerle, her türlü tâvizin verilmiş olmasına rağmen yabancı sermâye girişinde, hak ettiğimiz miktara ulaşamıyoruz.

Önümüze bilinçli olarak konulan ve kanjonktürel sebeplerle oluşan engelleri, siyâsî yönetim kadrolarının mahâreti ile aşabiliriz. Böyle kadroları ithal etmemiz söz konusu olamaz. Kendi insanlarımızla oluşturacağız. Eğitim sistemimize baktığımızda; karamsarlıklara gömülüyoruz. Sistem; müteşebbis, çalışkan, üretken, sonuç alabilecek ölçüde enerjik ve cesâretli insan yetiştirmekte yetersiz kalıyor. Bu vasıflara sâhip insanlarımız çok değil. Mevcudun çok azı yurt içinde görev yapıyor. Bu insanların da yine çok az bir bölümü birikimlerini yalnızca ve fedakârca ülke ve millet yararına sonuç alma amacıyla kullanabiliyor. Şahsî menfaatler, işini kaybetme korkusu, hızlı yükselme ihtisarı ile siyâsî kadrolara bağlanmak gibi olumsuzluklar ağır basıyor.

Başka sebepler de var. Sosyoloji Profesörü, Azerbaycan Türklerinden Yusuf Rüstemoğlu bir konferansında şunları söylemişti: “Bir insan, yabancıların açtığı okullarda, yabancı dille eğitim görürse, yabancı müziğinden başka bir müzik dinlemezse, yabancılar gibi giyinir, onlar gibi beslenir, günlük hayatında ve aile çevresinde bile yabancı dille konuşursa ve onlar gibi yaşarsa… Asla kendisi olabilemez. Türk doğsa da Türk kalabilemez. Ve de ülkesine milletine fayda sağlayabilemez.”

* * *

Sebep soranlar tekrar sorabilirler: Hepsi bu kadar mı ? Değil.

Bunların gereklerini yapmak yeterli mi ? O da değil.

Gerekli olanlar yapıldıktan sonra yine çözüm bulunamıyorsa, diğer detaylara inilir.

SONUÇ:

Aynı yıl içerisinde iki önemli seçim, hem sosyal hem de iktisâdî açıdan iki büyük risktir. Seçimlerin yapılmaması daha büyük sıkıntılara yol açar. Yapılacaktır.

Seçimleri; Türkiye’nin dışa bağımlılığını artıracak, kontrolünü kolaylaştıracak bir malzeme olarak kullanmak isteyenler de olacaktır. Millî menfaatleri gözetme mecburiyetinde olduğumuza inanan şuurlu insanlarımız sağduyularıyla hareket ederlerse, 2007 yılından güçlenerek çıkarız.

Millî ekonomi sistemimizi oluşturup istikrarlı bir şekilde uyguladığımızda, daha mâmur bir ülkemiz, daha iyi şartlarda yaşayan bir milletimiz olacaktır.

 

Orkun'dan Seçmeler